Türkiye Siyasetinin Bilinmeyen Perdesi Aralanıyor!

Türkiye Siyasetinin Bilinmeyen Perdesi Aralanıyor!

Türkiye, eşi benzeri görülmemiş bir dönemeçte! Kabine revizyonlarından derin kulis kavgalarına, terörle mücadeledeki yeni sürece ve ardındaki uluslararası hamlelere kadar her şey, siyasi arenada dev bir hesaplaşmanın işaretlerini veriyor. Bu haber...

Bu makale, Türkiye siyasetinin en kritik haftalarından birine girerken, ekranlarda gördüğünüzün çok ötesindeki gelişmeleri aydınlatmaya devam edecek. İç dinamiklerden uluslararası oyunlara kadar her taşın nasıl yerinden oynadığını, bu yeni dönemin perde arkasını ve kilit isimlerin bilinmeyen rollerini size adım adım anlatacağız.

Geride bıraktığımız günlerde yaşanan en çarpıcı olaylardan biri, İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un görevden alınmasıydı. Bu, sıradan bir görev değişikliği olmaktan çok öte bir “tenzilli rütbe” olarak yorumlandı. Zanka TV'deki yayında Ali Tarakçı, "Bugünden itibaren Fahrettin Altun'u hayatın hiçbir alanında görmeyeceğiz" diyerek, bu değişimin sıradan olmadığını vurguladı. Altun'un "troll ordusu"nu yönettiği biliniyordu; sosyal medyada ve bilinen medya kanallarındaki görünen ve görünmeyen isimlerden oluşan bu ordu, Ferit'in de ifade ettiği gibi, Türkiye'deki siyasi iletişimde kritik bir rol oynuyordu. Altun'un yerine gelen ismin ise Hakan Fidan'ın dışişleri bakan yardımcısı olması, aynı zamanda Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı'nın kardeşi ve AK Parti'nin fikir üretim merkezi SETA'nın en üst yöneticisi olması, bu değişimin sıradan bir kabine revizyonundan çok daha derin bir anlam taşıdığını gösteriyor. Ali Tarakçı, bu durumu "geçmişin rövanşı alındı" olarak nitelendirerek, dört yıl önce Fahrettin Altun'un kanser tedavisi gördüğü iddiasıyla görevde kaldığı bir dönemin ardından şimdi görevden alınmasının bir hesaplaşma olduğunu ima etti.

Peki, bu tenzilli rütbenin ardındaki asıl neden neydi? Yayın sırasında dile getirilen en önemli iki gerekçe, "terörsüz Türkiye" hedefi ve Ekrem İmamoğlu davasındaki başarısızlıktı. Ali Tarakçı, Fahrettin Altun'un yönettiği troll ordusunun Ekrem İmamoğlu'na yönelik yolsuzluk ve rüşvet iddialarını kamuoyuna rağmen yeterince destek bulamadığını ve hatta kamuoyunun İmamoğlu'nu %65 oranında desteklediğini belirtti. Bu, iktidarın iletişim stratejisinde büyük bir fiyaskoydu. Ferit, bu bağlamda, PKK'nın silah bırakma sürecine yönelik Abdullah Öcalan'ın görüntülü konuşmasının da bir "rezalet" olduğunu, Öcalan'ın metni düzgün okuyamadığını ve bunun "bardağı taşıran son damla" olabileceğini öne sürdü. Altun'la ilgili "akçeli işler" iddiaları da görevden alınma nedenleri arasında gösterildi. Bu olaylar silsilesi, AKP içinde derin bir kavganın devam ettiğini, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın gibi kilit isimler arasında da büyük bir hesaplaşma olduğunu Ali Tarakçı tarafından teyit edildi.

www.avazturk.com'un edindiği kulis bilgilerine göre, bu kavganın boyutu, Erdoğan sonrası dönemin dahi dizayn edildiğini gösteriyor. Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un Yunan adalarında Ahmet Hakan'la çekilen tatil fotoğrafı ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral'ın Ersoy'a yönelik sert eleştirileri, partinin içindeki fay hatlarını gözler önüne serdi. Ali Tarakçı, bu kavganın sadece Fahrettin Altun meselesiyle sınırlı olmadığını, iktidarın kendi içinde kaynadığını ve bunun temel nedeninin "paylaşım kavgası" ve "Erdoğan sonrası kimin iktidar olacağı" mücadelesi olduğunu belirtti.

Tüm bu iç çekişmelerin tam ortasında, Türkiye'nin önünde çok daha büyük bir gündem maddesi var: PKK'nın silah bırakma süreci ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cumartesi günü yapacağı tarihi açıklamalar. Yayında sıkça vurgulandığı gibi, haftaya Pazartesi'den itibaren hükümetin "yeni bir devlet yönetim politikasına" geçeceği öngörülüyor. Erdoğan'ın eski başdanışmanı İlnur Çevik'in "PKK ile barış süreci iyi giderse vezir oluruz yoksa rezil oluruz" sözleri, bu sürecin taşıdığı riski açıkça ortaya koyuyor. Tuncer Bakırhan'ın "yeni bir hikaye yazmasını bekliyoruz" sözleriyle Erdoğan'ın Cumartesi günü yapacağı konuşmanın ne denli kritik olacağının ipuçları verildi. Ancak Ali Tarakçı, bu "yeni hikaye"nin beraberinde getireceği sorulara dikkat çekti: "Ekonomiyi mi düzeltecek? Hukuku mu düzeltecek? Neden 9 yıldır bunları yapmadınız?"

Bu süreçte Devlet Bahçeli'nin rolü de ayrı bir merak konusu. Ali Tarakçı'ya göre Bahçeli, "müthiş bir oyun kuruyorlar" diyerek özellikle Ekrem İmamoğlu üzerinden geleceğe yönelik bir planın işaretini verdi. Bu oyunun arkasında ABD'nin olduğu ve bunun bir "devlet politikası" haline geldiği de vurgulandı. Hatta, Osmanlı Millet Sistemi'ne atıfta bulunan ABD'li özel temsilcilerin söylemleri, bu projenin sadece Türkiye içinden kaynaklanmadığını, ABD ve İsrail'in bölgedeki genişleme ve güvenlik projeleriyle de bağlantılı olduğunu düşündürüyor.

Peki, Erdoğan'ın bu tarihi konuşmasından ne beklemeliyiz? Ali Tarakçı, "PKK'nın dün yaptığı açıklamaya güvence verilecek, Devlet Bahçeli'nin grupta yaptığı konuşmanın daha radikali olacak" diyerek, genel af ve PKK'lıların hukuki durumlarına dair radikal adımlar atılabileceğinin sinyalini verdi. Bu, DEM Parti'nin isim ve logo değişikliğiyle "yasal siyasete" açılma hazırlıklarıyla da örtüşüyor. Ancak bu durum, İmamoğlu ve diğer muhalif belediye başkanlarının durumuyla büyük bir çelişki yaratıyor. Ali Tarakçı, "Öcalan ve PKK'lılar serbest bırakılacaksa Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarını içeride tutamazlar" diyerek bu tutarsızlığa dikkat çekti. Ona göre, İmamoğlu davası, muhalefete yönelik bir tehdit ve aynı zamanda yeni anayasa için CHP'nin desteğini almak üzere "toplumsal zemin yaratma olayı" olarak da görülebilir.

Tüm bunların ötesinde, 12 şehit askerimizin durumu da bu büyük resmin karanlık bir parçası. Mağaradaki metan ve karbondioksit zehirlenmesi iddiaları, olayın ardındaki şüpheleri artırıyor. Ali Tarakçı, mağaraya giren askerlerin yeterli ekipmanla donatılmadığını ve bu ölümlerin "şaibeli" olduğunu dile getirdi. AKP ve MHP'nin şehitlerle ilgili meclis önergesini reddetmesi, kamuoyunun bilinmesini istemediği "arka planda devletin bildiği" bazı gerçekler olduğu iddialarını güçlendiriyor. Bu olay, tam da PKK'nın silah bırakma sürecine girilirken yaşanan bir "engelleme operasyonu" olarak değerlendirildi.

Türkiye, sadece siyasi değişimlere değil, aynı zamanda kronikleşmiş ekonomik ve sosyal sorunlara da odaklanmış durumda. Kartalkaya'daki otel yangını sorumlularının hesap vermemesi ve Turizm Bakanı'nın Yunanistan tatili gibi olaylar, iktidarın halktan ne kadar koptuğunu gösteriyor. Yeni doğan bebek "çetesi" davasında olduğu gibi, medyanın "algı operasyonları" ile masum insanların suçlu ilan edildiği örnekler, adaletsizliğin boyutunu ortaya koyuyor. Emeklilerin düşük maaşları ve Meclis'te bir DEVA Partili vekilin 35.000 TL maaş önerisine AKP'li vekillerin gülmesi, bu kopukluğun çarpıcı bir göstergesi. Ali Tarakçı'nın da vurguladığı gibi, sadece iktidara en yakın çemberdeki isimler ekonomik olarak rahatken, toplumun büyük bir kesimi derin bir sıkıntı içinde.

Türkiye, haftaya bambaşka bir sürece girerken, bütün bu gelişmelerin birbiriyle nasıl bağlantılı olduğunu ve her bir olayın daha büyük bir "oyunun" parçası olabileceğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Ali Tarakçı'nın "Devlet Bahçeli olmasaydı 15 Temmuz başarılı olurdu, 2017 referandumu olmaz ve Erdoğan bu başkanlık sistemini gerçekleştiremezdi" sözleri, Bahçeli'nin siyaset sahnesindeki görünenden çok daha derin bir rolü olduğunu ortaya koyuyor. Erdoğan'ın, Bahçeli sayesinde iktidarda kaldığını söyleyen Ali Tarakçı, bu durumun Türkiye siyasetindeki karmaşık denklemi gözler önüne seriyor. Pazartesi gününden itibaren Türkiye'de "büyük toplumsal uzlaşma" sağlanacağı yönündeki beklentiler yüksek olsa da, bu uzlaşmanın bedelinin ne olacağı ve kimlerin bu sürecin galibi, kimlerin mağlubu olacağı henüz net değil. Tüm bu büyük değişimin merkezinde, www.avazturk.com'un da yakından takip ettiği üzere, siyaset kurumunun halktan kopukluğu ve adaletsizlik gibi temel sorunların ne ölçüde çözüleceği büyük bir merak konusu.