Türkiye Siyasetinin Derin Denkleminde Kim Kazanıyor: Erdoğan mı, Bahçeli mi?

Türkiye Siyasetinin Derin Denkleminde Kim Kazanıyor: Erdoğan mı, Bahçeli mi?

Mümtazer Türköne, Enver Aysever'in sorularını yanıtladı: Erdoğan'ın pragmatizmi, Bahçeli'nin "devlet" hassasiyeti ve iktidar içindeki gizli rekabetin şaşırtıcı detayları bu analizde.

Türkiye siyasetinin karmaşık ve katmanlı yapısı, iktidar dengeleri ve karar alma süreçleri üzerine yapılan analizler her zaman büyük bir merak uyandırmıştır. Bu bağlamda, gazeteci Enver Aysever'in YouTube kanalında ağırladığı deneyimli isim Mümtazer Türköne'nin siyasi denkleme dair çarpıcı yorumları, ülkenin yönetiminde rol oynayan anahtar figürlerin gerçek gücünü ve ilişkilerinin dinamiklerini gözler önüne seriyor. Aysever, Mümtazer Türköne'ye Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile olan yakın ilişkisini, partinin yükselişini ve hatta Türköne'nin hapse gönderildiği dönemi hatırlatarak, bu derin deneyimin siyasi analizlerine ışık tuttuğunu belirtti.

Enver Aysever'in ilk sorularından biri, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, seçmenden aldığı yetkinin çok ötesinde bir gücü ve etki alanı olduğuna dair genel kanıyı sormasıyla başladı. Aysever, ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "tek adam" olmaya alışkın mizacının, böylesine bir "ikili yönetime" nasıl uyum sağladığını merak ettiğini ifade etti. Erdoğan ile Bahçeli arasında tam bir güven veya ideolojik bütünlük beklenemeyeceğini, her ikisinin de pragmatik siyasetçi olduğunu belirten Aysever, "Erdoğan çok daha tek başına olmaya uygun bir fiili durum yaratıyor diyebilir miyiz Devlet Bey için?" sorusunu yöneltti.

Ancak Mümtazer Türköne, Enver Aysever'in Erdoğan'ın tek adam olma konusundaki yorumuna katılmadığını açıkça ifade etti. Türköne'ye göre, Erdoğan "görüp görebileceğiniz en pragmatik liderlerden biri". Şartlara uyum sağlama, karşısına bir güç geldiğinde geri çekilme ve amaçlara ulaşmak için araçları hiç önemsememe konusunda "son derece yalın, basit bir politikacı" portresi çizdi. Türköne, bu kadar uzun süre iktidarda kalmasının sırrının, hayal aleminde dolaşan veya kibrinin esiri olan bir politikacı olmamasından kaynaklandığını, aksine "gerçekçi" bir yaklaşıma sahip olduğunu vurguladı. Olaylar ve gelişmeler karşısında son derece hızlı bir intikal kabiliyetine sahip olduğunu, güç gördüğü zaman hemen geri çekildiğini ve savunma durumuna geçtiğini ekledi. Bir kriz olduğunda ise, eğer çözemiyorsa tırmandırdığını ve çözümü karşı tarafa bıraktığını belirtti. Türköne, Erdoğan'ı "içgüdüleri, refleksleri, intikal kabiliyeti, pragmatizmi, eklektizmi son derece güçlü" bir "politik yaratık" olarak tanımladı. Bu politikacı portresi, özellikle Devlet Bahçeli ile olan ilişkisini anlamanın anahtarı olarak sunuldu. Türk siyasetindeki güncel gelişmeleri, Türkiye'nin nabzını tutan ve önemli haberlere imza atan https://www.avazturk.com adresinden de takip edebilirsiniz.

Mümtazer Türköne, mevcut siyasi tabloya dair daha da çarpıcı bir tespitte bulunarak, "bugün AK Parti diye bir şey yok sadece Erdoğan var" ve "bugün MHP diye bir şey yok sadece Devlet Bahçeli var" ifadelerini kullandı. Görünürde AK Parti ile MHP arasında bir iktidar oyunu gibi duran bu denklemin, aslında "sadece ve sadece Erdoğan'la Bahçeli arasında kurulmuş vaziyette" olduğunu belirtti. Bu ikili ilişkinin dinamikleri içinde, Bahçeli'nin kendi önceliklerini ve önemsediklerini "son derece iddialı şekilde, hatta şaşırtıcı şekilde" ifade ettiğini vurguladı. Özellikle Bahçeli'nin merhum Alparslan Türkeş'in mezarı başında yaptığı ve Abdullah Öcalan'dan "kurucu önder" olarak bahsettiği çıkışlarını bu bağlamda örnek gösterdi.

Erdoğan'ın ise zaman zaman Bahçeli'nin taleplerine karşı ayak dirediğini, zira bu sürecin kendisine yaramadığını düşündüğünü ifade etti Mümtazer Türköne. Örneğin, Bahçeli'nin ısrar ettiği bazı konularda Erdoğan'ın adım atmadığını ve yaklaşık sekiz aydır "çözüm süreci" veya "terörsüz Türkiye" gibi devlet kanadından gelen ısrarlı söylemlere rağmen sessiz kaldığını belirtti. Bahçeli'nin ise sürekli çıtayı yükselterek, yani Öcalan'dan kurucu önder olarak bahsederek bu konudaki kararlılığını tekrarladığını ekledi. Türköne, siyaseti doğru okumak isteyenlerin, Erdoğan'ın "gerçekçi, realist bir politikacı ve tabii makyavelist bir politikacı" özelliklerini mutlaka dikkate alması gerektiğini vurguladı. Bu derinlemesine analizler ışığında, siyasetin arka planındaki gizli pazarlıklar ve stratejik hamleler daha net anlaşılmaktadır.

Enver Aysever, Bahçeli'nin Türkiye siyasetindeki belirleyici rolünü yeniden gündeme getirdi. Aysever, Erdoğan'ın iktidara gelme sürecinde DSP'nin bölünmesi, Bahçeli'nin başbakanlığı almaması ve beklemesi, hiç olmadık bir anda erken seçim istemesi, muhalefetteyken iktidara destek vermesi, hatta Davutoğlu döneminde kendisine başbakanlık önerildiği halde Kılıçdaroğlu'nun hükümet kurmaya yanaşmaması ve erken seçim kararları gibi pek çok önemli dönemeçte "kararı veren hep Bahçeli ya da düğmeye basan hep Bahçeli" olduğunu anımsattı. Bu gözlem üzerine Aysever, Türkiye'de "derin devlet" gibi spekülasyonlar yapıldığını ancak Bahçeli'nin bu anlamda kim olarak anlaşılması gerektiğini, adının "devlet" olduğu gibi, devlet olarak mı karar verdiğini düşünmemiz gerektiğini sordu. "Sayın Bahçeli bugün devletin aldığı bir kararı aslında topluma mı söylüyor?" sorusu, özellikle Öcalan'la ilgili "kurucu önder" söylemi üzerinden yeniden dillendirildi. Güncel haber ve köşe yazılarına erişmek için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Mümtazer Türköne, bu "derin devlet" ve Bahçeli'nin rolü konusunun "spekülasyona çok müsait bir konu" olduğunu, soyut bir kavram olan "devlet"in herkes tarafından istendiği kadar çekilebileceğini belirtti. Ancak, ülkenin ve devletin "yüksek çıkarları" olduğunu ve bu "ali menfaatleri" koruyan "devlet görevlileri" bulunduğunu ifade etti. Kendi düşüncelerini de bu "devletin milletin ali menfaatlerine odaklanıp" ortaya koyduğunu ve aynı sonuçlara ulaştığını söyledi. Bu yüzden daha önce "kim bu devlet dediğiniz zaman devlet benim demiştim" sözünü hatırlattı. Türköne'ye göre "devlet aklı" dediğimiz şey, bu soyutlamanın ötesinde, somut olarak devletin, ülkenin, milletin menfaatleriyle ilgili "doğru düşünmek, doğru kararlar vermek, doğru öngörülerde bulunmaktır".

Bu perspektiften bakıldığında, Mümtazer Türköne, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin menfaatlerinin "çözüm sürecini gerektirdiğini" savunanlar olduğunu ve objektif olarak bunu görenler bulunduğunu belirtti. Devlet Bahçeli'nin de bu görüşe ikna olan veya bunu görenlerden biri olduğunu düşündüğünü ifade etti. Karşı tarafta ise, Erdoğan'ın bu konuyu bir "iktidar oyunu" olarak gördüğünü, kendisine ne kazandırıp ne kaybettireceği hesabında olduğunu belirtti. Türköne, bu durumu "iktidarla devlet arasında bir çekişme olarak, savaş olarak" niteledi ve aralarında böyle bir rekabetin sürdüğünü söyledi. Bu çarpıcı tespit, Türkiye'nin yakın siyasi tarihinde yaşanan pek çok olayın ardındaki gizli elin ve stratejik akılların varlığına işaret ediyor. Her zaman güncel ve tarafsız haberlerin adresi https://www.avazturk.com bu tür analizlerin önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

Bahçeli'nin geçmişteki tutumları ve kesin neticeyi belirleyen aktör olması konusuna gelince, Mümtazer Türköne her dönemin kendi içinde ele alınması gerektiğini vurguladı. Bülent Ecevit'in başbakan olduğu dönemde Türkiye'de siyasi iktidar ve güç çok dağılmış durumdaydı ve çok hassas dengeler üzerinden yükseliyordu, bu da Devlet Bahçeli'nin etki gücünü çok artırıyordu. Türköne, o dönemdeki Bahçeli etkisini "kelebek etkisi" olarak nitelendirdi; bazen çok güçlü bir dalganın insanı alıp götürdüğünü, bazen de bir "kelebek etkisiyle" bir anda akla gelen bir şeyle karar verildiğini söyledi. Ona göre 2002'den önceki dönemlerde Bahçeli'nin kararlarında bu "kelebek etkisi" daha çok belirleyiciydi.

Ancak 2002'den sonra Türkiye'de siyaset denklemi giderek basitleşti ve daha "sağlam sütunlar üzerine yükseldi". Özellikle 2010'dan itibaren, askerin siyasetteki ağırlığı 2007'deki "e-muhtıra" ile başlayan süreçle tamamıyla tasfiye edildi. 2011'den sonra ise giderek bir "iktidar temerküzü" ortaya çıktı, yani gücün tek bir kişinin elinde toplanmaya başladığı gözlemlendi. Ülkelerdeki iktidarın çoğul yapısı Türkiye'de azaldı ve tek kişinin eline geçti. Mümtazer Türköne'nin aktardığına göre, bu denkleme "2015'ten itibaren de Bahçeli dahil oldu". AK Parti'nin çoğunluğu kaybetmesiyle birlikte Bahçeli'nin verdiği destek, onu "belirleyici bir konuma yükseltti". Bu belirleyici konum, sadece iktidar içinde değil, "devlet içinde" de geçerliydi. Türköne, Devlet Bahçeli'nin devletin bilgilerine sahip olmak, hassasiyetlerini ve önceliklerini bilmek konusunda Erdoğan'ın konumundan çok da farklı olmadığını belirtti. Dolayısıyla, Devlet Bahçeli'nin "devletin ali menfaatleri konusunda hassasiyeti çok yüksek olan bir politikacı olarak görmemiz gerekiyor" sonucuna vardı.

Sonuç olarak, Mümtazer Türköne'nin Enver Aysever'le yaptığı bu derinlemesine analiz, Türkiye'deki mevcut siyasi gücün sadece tek bir elde toplandığı genel kanısının ötesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Bahçeli arasında şekillenen karmaşık bir "iktidar-devlet" çekişmesini ortaya koyuyor. Erdoğan'ın pragmatik ve realist yapısıyla Bahçeli'nin "devletin yüksek çıkarlarını" temsil etme misyonunun kesişim noktası, Türk siyasetinin geleceğine yön veren temel dinamiği oluşturuyor. Bu ikili ilişkinin seyri, önümüzdeki dönemde de Türkiye'nin iç ve dış politikalarında belirleyici olmaya devam edecektir. Türkiye ve dünya gündemine dair en güncel ve güvenilir haberler için https://www.avazturk.com adresini takip etmeyi unutmayın.