Türkiye Siyasetinin Kalbi Bu Davada Atıyor
CHP'ye açılan ve hukuki olmaktan çok siyasi olduğu belirtilen davanın perde arkası, potansiyel sonuçları ve toplumun Cumhuriyet Halk Partisi'ne artan desteği mercek altında. Türkiye siyasetinin geleceğine yön verecek bu kritik günün tüm detayları ve uzman
Yarınki dava, sadece bir hukuksal süreç olmanın çok ötesinde, Türkiye siyasetinin seyrini belirleyecek kritik bir dönemeç olarak karşımızda duruyor. Adeta bir Brezilya dizisi misali, her yeni bölümüyle izleyicileri ekrana kilitleyen, "şimdi ne olacak?" sorusunu akıllara kazıyan bu gerilim dolu süreç, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üzerindeki baskıları ve halkın tepkisini bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu davanın hukuki bir temelden ziyade, derinlemesine siyasi motivasyonlarla dolu olduğuna dair genel bir kanaat hakim ve makalemiz bu büyük bilmecenin tüm katmanlarını aralamaya devam ediyor.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi'nin de net bir şekilde ifade ettiği üzere, bu davanın hukuki bir dava olmadığı, tıpkı yerel seçimlerden sonra CHP'ye yönelik başlatılan pek çok sürecin de siyasi nitelikte olduğu aşikar. Konuklarımız da bu görüşe hemfikir ve yarınki davanın gerçekten çok ama çok önemli bir dava olarak görülmesi gerektiğinin altını çiziyorlar. Özellikle SÖZCÜ Televizyonu'nda yayınlanan programda, Sezin Hanım'ın vurguladığı gibi, hukukta bu kadar çok senaryodan bahsedilemeyeceği, yaşanan her şeyin tamamen siyasi bir düzlemde tartışıldığı gerçeği ortada. Zira bu kadar karmaşık bir davadan bahsetmiyoruz ve hukukta birbirini çelişen, birbiriyle uyumu olmayan bu denli çok seçenek söz konusu olamaz.
Sezin Hanım, "mutlak butlan" olarak adlandırılan ve hayatımıza giren bu konunun mahkeme tarafından görevsizlik kararı verilerek açılıp kapanması gereken bir dosya olduğunu ancak işlerin uzatıldığını ve duruşmaların çoğaltıldığını belirtiyor. Daha da endişe verici olan ise, eğer mahkeme gerçekten "mutlak butlan" gibi bir karar verirse, kendi hukuki düzlemini yaratmış olacağı, yani içtihat oluşturmak yerine adeta kendi yasamasını yapacağıdır. Bu durum, yargının yasama erkini de eline aldığı çok tuhaf bir düzlem olarak nitelendiriliyor; adalet ve hukuk açısından kırmızı çizgilerin çok fersah fersah aşılması anlamına geliyor. Bu, hukuk sistemine dair şikayet ettiğimiz siyasetleşmiş yargı, yargının araçsallaştırılması iddialarının üzerine yeni bir "Pandora'nın Kutusu" açmak gibi bir etki yaratabilir, işleri içinden çıkılmaz hale getirebilir. Hatta, https://www.avazturk.com üzerinden de takip edilebilecek bu gelişmeler, iktidar nezdinde bile istenmeyen sonuçlar doğurabilir. AK Parti'nin YSK üyesinin açıklamaları bile bu Pandora'nın Kutusu'nun açıldığında neler olabileceğine işaret eden nitelikteydi.
Peki, tüm bu siyasi baskı ve yargısal süreçler karşısında Cumhuriyet Halk Partisi nasıl bir duruş sergiliyor? Halkın partiye verdiği mesaj çok net: "Doğru yoldasınız, bu yolda devam edin". Programdaki bir konuşmacının da ifade ettiği gibi, halk böyle istemiyor, halk bunu böyle istemediği için aslında CHP birinci parti konumunda. Siyaset halkla yapılır ve halk, Cumhuriyet Halk Partisi'ne "doğru bir yoldasın" mesajı veriyor anketlerle. İktidar ne yaparsa yapsın, hangi araçsallaştırdığı yargıyla üstlerine gelirse gelsin, CHP doğru bildiği yolda hareket etmeye devam edeceğini söylüyor. Yarınki davanın sonucunun ne olacağı ya da bir ay sonrasının ne getireceği ile ilgilenmediklerini, 31 Mart öncesinde de halkın mesajını aldıklarını ve şimdi de aynı mesajı aldıklarını belirtiyorlar. Yani aslında doğru bir yerde olduklarını, bu yoldan saparlarsa yanlış bir noktaya döneceklerini vurguluyorlar. İktidarla anayasa masasına oturmak değil, halkın istediğinden ayrı bir yola girmeme derdi var.
Sezin Hanım, iktidarın bu stratejisini son derece yanlış bulduğunu ifade ediyor. CHP'yi adeta çocukluğumuzdaki "Köle İzaura" gibi bitmeyen, her bölümde başına yeni bir kötülük gelen iyi bir karaktere dönüştürüyorlar. Toplum, bu iyi karakterle özdeşleşerek "başına bu da mı geldi, bundan nasıl kurtulacak?" diye merakla bekliyor. Şimdi de "mutlak butlan" isimli son kötü karakterin CHP'nin önüne çıkarıldığını, yükselmesini engellemek istediklerini düşünüyor. Ancak bu durum, tam tersine, toplumun CHP ile ve ön plana çıkan liderleriyle, yani Özgür Özel'le, Ekrem İmamoğlu'yla, Mansur Yavaş'la ve Gül Hanım gibi vitrindeki diğer yüzleriyle giderek daha fazla özdeşleşmesine neden oluyor. Normalde belki CHP'yi sahiplenmeyecek kesimler bile CHP'yi sahiplenir hale geliyorlar. Sezin Hanım'ın deyimiyle, iktidar aslında kendi bindiği dalı kesiyor.
Öyleyse, yarınki davanın sonucu ne olursa olsun, bu sürecin Türkiye siyasetine ve halkın geleceğe dair beklentilerine etkisi çok daha büyük olacak. Zira mesele sadece bir mahkeme kararı değil, aynı zamanda toplumun siyasete, adalete ve liderlere olan inancının sınanmasıdır. Bu dava, CHP'nin zaten doğru yolda olduğu için başına geldiği, halk desteği arttıkça bu tür durumların daha da artabileceği bir döngüye işaret ediyor. Anketlerde şu an %40 görünen CHP'nin, yerel seçimler sonrası her oy artışında benzer engellemelerle karşılaştığı belirtiliyor. Dolayısıyla, bu davanın gerçekte bir sona değil, aksine Cumhuriyet Halk Partisi için yeni bir başlangıca, halkla olan bağını daha da güçlendirecek ve ülkenin gelecek siyasetini şekillendirecek kritik bir dönüm noktasına işaret ettiğini söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Bekleyip göreceğiz; bu siyasi tiyatronun perdesi kapandığında, gerçek kazananın halkın iradesi ve toplumun giderek daha fazla sahiplendiği CHP olacağına dair sinyaller tüm gücüyle yükseliyor!