Türkiye'de Demokrasiye Darbe Mi Vuruluyor?
Ülke dört bir yandan yangınlarla boğuşurken, muhalif belediyelere yönelik eşi benzeri görülmemiş operasyonlar ve medya üzerindeki baskılar siyaset gündemine bomba gibi düştü. SÖZCÜ Televizyonu canlı yayınında konuşan CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan...
Değerli okuyucularımız, Türkiye'de siyaset ve yargı alanında yaşanan kritik gelişmeler, orman yangınlarının yakıcı etkisiyle birleşince ülke gündemine bomba gibi düştü. İktidarın muhalif belediyelere yönelik başlattığı operasyonlar, tutuklamalar ve medya üzerindeki baskılar, kamuoyunda "Neler oluyor?" sorusunu yüksek sesle sorduruyor. SÖZCÜ Televizyonu'nda yayınlanan "'Bu Kadar İçi Boş Bir Dosya Görmedim' Murat Bakan'dan Çarpıcı İmamoğlu Davası ve Yangın Sözleri!" başlıklı programda konuşan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Murat Bakan, yaşananları tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. www.avazturk.com olarak bu olayları yakından takip ederken, Bakan'ın çarpıcı açıklamaları, Türkiye'nin zaten sancılı olan adalet ve demokrasi yolculuğunda yeni bir dönemeçte olup olmadığını sorgulatıyor. Bu özel haberimiz, Bakan'ın dile getirdiği iddiaları ve perde arkasındaki potansiyel nedenleri detaylandırarak devam edecektir.
Programın başında Serap Hanım'ın sorusu üzerine söz alan Murat Bakan, Türkiye'nin adeta "her tarafının yandığını" belirterek söze başladı. Bakan, bir yandan arkadaşlarının tutuklanmasıyla yüreklerinin yandığını, diğer yandan da orman yangınlarıyla mücadele ettiklerini dile getirdi. Özellikle İzmir ve Hatay'daki yangınlara değinen Serap Hanım, İzmir'deki yangının Yumaklı'nın X (eski adıyla Twitter) platformundan yaptığı paylaşımla kontrol altına alındığının bildirildiğini ekledi. Ayrıca İstanbul'un yanı sıra İzmir'de eski Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in, il başkanının ve Manavgat'ta da benzer tutuklamaların olduğunu, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in açıklamalarının operasyonların devam edeceğine işaret ettiğini belirten Serap Hanım, bu durumun hukuki mi siyasi mi olduğunun artık tartışmaya açık olmadığını düşündüğünü ifade etti.
Murat Bakan, yangınlar konusunda hükümetin tavrına yönelik sert eleştiriler getirdi. Bakan'a göre, "yangınlar yanacak yer kalmadığında bitiyor", yani "denize kadar yanıyor ya da orman tükeniyor, makilik bitiyor, ondan sonra yangın bitiyor". Yangınların "müdahale edildi, kontrol altına alındı" gibi ifadelerin "hilaf-ı hakikat" olduğunu, yani doğruyu yansıtmadığını savunan Bakan, ne bir önlem ne de bir tedbir olduğunu belirtti. Bakan'ın vurguladığına göre, yangın sezonu başlamadan uçak filosu kurmayan, gönüllüleri organize etmeyen, AFAD ile Orman Genel Müdürlüğü arasında hiçbir koordinasyon sağlamayan, yerel yönetimlere yetki vermeyen, enerji nakil hatları ile ilgili tedbirleri almayan bir iktidar var. Bakan, iktidarın ormanlara "rant aracı olarak, cari açığı kapatacak ticari meta olarak, kereste olarak, yonga olarak baktığını" ve yandıktan sonra bile "buradaki kütüğü nasıl değerlendiririm, hafriyatı kime veririm" diye düşündüğünü iddia etti.
Yangınların ardından muhaliflere yönelik operasyonlara geçen Murat Bakan, İzmir'de sabahın 4.30'unda 150-157 kişilik bir operasyon yapıldığını, bunun İstanbul'dan "akın gürlek tarzı" olduğunu söyledi. Drone görüntüleri ve kameralarla Tunç Soyer ile Barış Karcı'nın evden alınma görüntülerinin yandaş medyada kullanıldığını, yüzlerce aracın aynı anda yola çıktığını ve bunların "stok görüntülerden" kullanılarak bir algı yaratılmaya çalışıldığını ifade etti. Bakan'a göre, bu algının amacı toplumda "Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde yolsuzluk var, suç işleniyor" düşüncesini yaymak. Bakan, yandaş medyanın savcılık veya emniyetten aktarılan bilgilerle insanları peşinen mahkum ettiğini, bu kadar yolsuzluk veya kamu zararı haberlerinin gerçekten bir şey olduğuna inandırdığını belirtti. Ancak Murat Bakan, 1990'dan beri hukuk fakültesinde olduğunu ve 35 yıldır bu kadar "içi boş bir dosya" görmediğini iddia etti. Bakan, Ekrem İmamoğlu'nun diploma davası gibi bomboş olduğunu, hiçbir şeyin olmadığını vurguladı.
Murat Bakan, Tunç Soyer'in ve Şenol Aslanoğlu'nun bir kooperatif davasında "dolandırıcılıktan" tutuklandığını ancak ne polis sorgusunda ne savcılıkta ne de hakim karşısında dolandırıcılıkla ilgili tek bir soru sorulmadığını açıkladı. "Şunu dolandırdınız, bu kadar parayı zimmetinize geçirdiniz, bu parayı aldınız, insanları kandırdınız, bu niyetle hareket ettiniz" diyen olmadığını, dolandırıcılıkla ilgili bir soru veya delil olmadığını ancak dolandırıcılıktan tutuklanan insanlar olduğunu dile getiren Bakan, bunun tek açıklamasının "hukuki değil, siyasi bir operasyon" olduğu iddiasını yineledi. Bakan'a göre, Şenol Aslanoğlu dolandırdığı için değil, İzmir il başkanı olduğu için, Tunç Soyer de önceki büyükşehir belediye başkanı olduğu için tutuklandı.
Adliyedeki gününü anlatan Murat Bakan, ailelerin perişan halini gördüğünü, depremzede iki kardeşten birinin belediyeye girmiş olması nedeniyle, ablasının ağlayarak kendilerine sarıldığını söyledi. Ayrıca babasıyla görüştüğü genç bir kontrol mühendisinin durumunu aktaran Bakan, bu mühendisin tek cezaevinde olma sebebinin araç kiralama sözleşmesinde "bilirkişi raporu yazan Arvento'yu esas alarak geriye doğru fiktif bir hesaplama" yapılmasıyla tespit edilen kamu zararı olduğunu belirtti. Bakan, ihale bitmemiş, iş teslim edilmemiş olmasına rağmen, bunun tüm kamu personelinin karşılaşabileceği bir durum olduğunu, Sayıştay'da yargılanabileceğini veya zimmetine kendi doğrusunu anlatabileceğini ifade etti. Tüm bunlar yapılmadan, şirketin teminatı olmasına rağmen gencecik, 20-30 yıldır devlete hizmet etmiş, takdirnameli, soruşturması olmamış, karakola gitmemiş, arabasından veya krediyle aldığı evinden başka mal varlığı olmayan insanların "ihaleye fesattan" veya "edime fesattan" tutuklandığını dile getirdi. Bakan, bu durum karşısında söyleyecek bir şey bulamadığını ve insanların perişan olduğunu söyledi.
Murat Bakan, tutuklu ve hükümlülerin adliyeye gelirken "göğüslerini gere gere" geldiklerini, suçlu psikolojisiyle cinayet, adam vurma, uyuşturucu kaçakçılığı gibi suçları işleyenlerin adliyeye gitmeye alışık olduklarını ancak kendi arkadaşlarının devlet memuru, bürokrat, gencecik mühendisler olduğunu vurguladı. Bu insanların hayatlarını devlete hizmet etmeye adamış kişiler olduğunu, ailelerinin gözyaşı döktüğünü çünkü suç işlemediklerini, masum olduklarını ve niye orada olduklarını anlayamadıklarını belirtti. Bakan, hukuk devletinde masumiyet karinesinin esas olduğunu, bu insanların yargılanmaları gerektiğini ancak adil yargılanmaları ve tutuksuz yargılanmaları gerektiğini savundu. İnsanların "skor yapmak için" veya "operasyon büyük görünsün diye" tutuklandığını, savcı veya hakimin suçsuz olduğuna kani olsa bile sayı düşmesin diye bırakmadığını iddia etti. Murat Bakan, kendilerindeki verilere göre 42 tutuklu olduğunu da aktardı.
Murat Bakan, İzmir'e, Manavgat'a, İstanbul'a ve tüm belediyelere yapılan bu operasyonların ortak bir paydası olduğunu vurguladı. Özellikle İzmir'deki operasyonda herhangi bir teknik takip, telefon dinlemesi veya HTS kaydı olmadığını, birkaç yıldır süren rutin mülkiye müfettişleri ve Sayıştay denetçileri soruşturmasından 150 kişilik bir operasyon çıkarmanın savcıların "şapkadan tavşan çıkartma" becerisi olduğunu dile getirdi. Bakan'a göre, bu hukuki sürecin amacı, Cumhuriyet Halk Partisi'nin yerel yönetimler aracılığıyla "kriminalize edilmesi", yani toplum nezdinde itibar kaybetmesi ve "Bunlar da hırsızlık yapıyor" algısı yaratılmasıdır. Bakan, iktidarın "çalıyorlar ama yapıyorlar" gibi bir algısının geçmişte olduğunu, ancak şimdi "beşli çete" ile ilgili, kendi yandaşlarını zengin ettiğiyle ilgili güçlü bir algı varken, CHP'nin de kendilerinden farksız olmadığını ispatlamak için bir algı operasyonu yürüttüklerini savundu.
Murat Bakan, Sözcü TV'nin karartılmaya çalışılmasının da aynı sebeple olduğunu belirtti. Bakan, kendisinin bugün Sözcü TV aracılığıyla Türk halkına gerçekleri anlatabildiğini, eğer Sözcü'nün ekranı kararırsa haklılıklarını nerede anlatacaklarını, yurttaşa nasıl ulaşacaklarını sorguladı. Bakan'a göre, bu televizyonların varlığı demokrasinin varlığı demek; basın olmazsa demokrasi olmaz, kamuoyu oluşmaz, seçmene dert anlatılamaz. Sözcü TV veya Halk TV gibi eleştirel basına uygulanan bu baskıların ve kendilerine yapılan operasyonların tek bir motivasyonu olduğunu söyleyen Bakan, bunun iktidarlarını korumak olduğunu ifade etti. Ekrem İmamoğlu'nu, daha önce Ümit Özdağ'ı cezaevine atmaları, başarılı belediye başkanlarını tutuklamaları, Fatih Altaylı gibi doğayen ve muhalif bir gazeteciyi cezaevine atmalarının sebebinin de bu olduğunu dile getirdi.
Murat Bakan'ın çarpıcı açıklamalarına göre, Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurumsal kimliğine de bir saldırı bulunulmasının nedeni, Türkiye'de iktidarı değiştirebilecek tek gücün CHP olmasıdır. Tüm muhalefeti konsolide edebilecek, cumhurbaşkanı adayını seçtirebilecek, parlamento çoğunluğu sağlayabilecek gücün CHP olduğunu vurgulayan Bakan, bu nedenle CHP'nin hedef alındığını söyledi. Ancak Bakan, bu saldırıların hepsinin üstesinden gelebilecek güçte olduklarını, MYK toplantıları yaptıklarını, parti ve hükümet programı çalıştıklarını belirtti. Özgür Özel'in eylemlere koşan, cezaevindeki arkadaşlarını yalnız bırakmayan, SPD kongresinde ayakta alkışlanan, Sosyalist Enternasyonal'de yeni bir lider olarak öne çıkan, parti ve ekonomi sorunlarıyla da mücadele eden bir lider olduğunu vurguladı. Bakan, kendilerini yok etmek isteyen, muhalefeti yok etmek isteyen, otoriter sisteme geçmek isteyen bir anlayışla karşı karşıya olduklarını bildiklerini ve bu duruma karşı "seferberlik ilan ettiklerini", bu motivasyonla çalıştıklarını dile getirdi.
Bu sarsıcı tabloda, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı durum, sadece ekonomik ya da yargısal bir krizin ötesine geçiyor gibi görünüyor. Murat Bakan'ın açıklamaları, orman yangınlarından belediye operasyonlarına, gazeteci tutuklamalarından medya karartma girişimlerine kadar uzanan geniş bir yelpazede, hukuk devletinin temel ilkelerinin göz ardı edildiği ve siyasi çıkarlar uğruna masumiyet karinesinin hiçe sayıldığı bir dönemden geçtiğimizi gösteriyor. Kaynakta yer alan tüm bu detaylar, aslında Türkiye'de iktidarın kendi varlığını sürdürebilmek adına, anayasal hak ve özgürlükleri, muhalefetin siyaset yapma hakkını ve basının halkı bilgilendirme özgürlüğünü baskı altına alma çabasında olduğunu fısıldıyor. İşte bu noktada, www.avazturk.com olarak bu gelişmelerin sadece münferit olaylar değil, aksine ülkeyi otoriter bir rejime doğru sürükleme potansiyeli taşıyan sistematik bir mücadelenin parçaları olduğunu gözler önüne seriyor ve Türkiye'nin geleceği adına endişe verici bir sürecin içinde olduğunu güçlü bir şekilde ortaya koyuyor.