Türkiye'de Sandık Güvenliği Bitmek Üzere mi?

Türkiye'de Sandık Güvenliği Bitmek Üzere mi?

Türkiye siyasetinde sarsıcı gelişmeler yaşanırken, gözaltı operasyonları ve yargı süreçleri sandıkların geleceği hakkında derin endişeler yaratıyor. Muhalif belediyelerin hedef alınması, medyanın susturulması ve iktidarın Orta Asya rejimlerine öykündüğü..

Değerli okuyucularımız, Türkiye siyaseti benzeri görülmemiş bir dönemece girmiş durumda. 5 Temmuz günü itibarıyla ülke, sandığın ve demokratik süreçlerin geleceği açısından büyük bir yol ayrımına geldi. Yayıncı Serdar Akinan, iktidarın "sandığı kaldıracağını, sandığı tanımadığını bu sabah bir kez daha gösterdi" yorumunu yapıyor. Son zamanlarda Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutter ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek gibi önemli isimlerin, Aziz İhsan Aktaş adlı bir şahsın iş yaptığı belediyelere yönelik yürütülen soruşturmalar kapsamında gözaltına alınmaları, siyasi gündemin bir numaralı maddesi haline geldi. Bu operasyonların arkasında sadece hukuki değil, derin siyasi saikler olduğu iddia ediliyor. Bu haber makalesi, ülkenin dört bir yanından gelen bu dramatik gelişmelerin tüm ayrıntılarıyla devam ettiğini, perde arkasında nelerin yaşandığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Türkiye'nin geleceğine dair bu kritik gelişmeleri yakından takip etmek isteyenler için www.avazturk.com adresi, en güncel ve güvenilir bilgileri sunmaya devam ediyor.

Serdar Akinan, özellikle Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar örneği üzerinden bu operasyonların siyasi saiklerini vurguluyor. Akinan, Zeydan Karalar ile yaptığı bir görüşmeyi anlatarak, Karalar'ın makamında "böcek araması" yapıp yapmadığını espriyle sorduğunu ve Karalar'ın "bizim içimiz dışımız bir, o işlerle işimiz olmaz, ne dinliyorlarsa dinlesinler ben orada ne konuşuyorsam burada da onu konuşurum" yanıtını verdiğini aktarıyor. Akinan, Zeydan Karalar'ın "mert, dürüst, eyvallahı olmayan, parayla pulla işi olmayan, gerçekten çok düzgün bir adam" olduğunu belirterek, bu son operasyonda Zeydan Karalar'ın Aziz İhsan Aktaş'a kendi döneminde tek bir ihale dahi vermediği bilgisini paylaşıyor. Aksine, Karalar'ın bir önceki dönemden kalan Aziz İhsan Aktaş ile yapılmış işlerin ödemelerini dahi üstlendiği ve hatta Adana'nın 500 milyon dolarlık borcunu kapatarak Türkiye'nin en borçlu belediyelerinden birini düze çıkardığı belirtiliyor. Makam odasına icra geldiğinde dahi yerde, tahta bir iskemlede çalıştığını anlatan Akinan, tüm bu gerçeklere rağmen yapılan operasyonların, iktidarın "sandığı kaldıracağının karinesi" olduğunu savunuyor. Akinan, "bu saatten sonra kimse sandık mandık beklemesin" diyerek, ülkenin artık bilinen anlamda bir demokrasiye sahip olmadığını, siyasal sistem ve hukuk düzeninin kalmadığını iddia ediyor.

Ülkenin içinde bulunduğu bu durumun "Kuzey Kore Kim Jong-il'den, Putin'den bir farkı kalmadığı" benzetmesiyle açıklanması, meselenin ciddiyetini gözler önüne seriyor. Halkın ve araştırma şirketlerinin gösterdiği gerçekliğin aksine, iktidarın "biz birinci partiyiz" söylemini dayattığını ifade eden Akinan, bu durumun ardında daha büyük bir plan olduğunu düşünüyor. Serdar Akinan'a göre, yürütülen bu soruşturmaların bir "lolosu" var ve sırada Mansur Yavaş gibi önemli muhalif isimler bulunuyor. Akinan, Aziz İhsan Aktaş soruşturmasında adı geçen birçok kurum ve şirket arasında Türk Hava Yolları, üniversiteler ve AKP'li belediyeler olmasına rağmen, hiçbir AKP'li belediyeye operasyon yapılmadığının altını çiziyor. Bu durumun, operasyonların tamamen muhalifleri hedef aldığına dair güçlü bir işaret olduğu belirtiliyor. Tüm bu soruşturmaları yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akıl Gürlek'in doğrudan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne bağlı olduğunu iddia eden Akinan, bu tutuklamaların "zehrin vücuda ağır ağır verilmesi" gibi, halkı büyük isimlerin tutuklanmasına alıştırma çabası olduğunu ifade ediyor; Esenyurt'tan başlayarak Beşiktaş, İstanbul Büyükşehir, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlerin belediyelerinin adım adım hedefe konulduğunu belirtiyor.

Bu süreç sadece tutuklamalarla sınırlı değil. Serdar Akinan, iktidarın aynı zamanda medyayı susturma operasyonunu da hızlandırdığını ileri sürüyor. Akinan, Halk TV'nin lisansının çok yakında iptal edileceğine ve Sözcü TV'nin de susturulacağına "emin" olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte, YouTube gibi platformlarda "bizim gibi insanların erişimlerinin engelleneceği" öngörüsünde bulunuyor, ancak kendilerinin "telsizle bile olsa" konuşmaya devam edeceklerini vurguluyor. Akinan, Türkiye'nin bugün bir "çete" tarafından resmen ele geçirildiğini ve bu durumun "lami cimi olmadığını" açıkça ifade ediyor. Erdoğan'a alternatif olabilecek kim varsa sırayla alınacağı, medyada konuşacak isimlerin susturulacağı ve kanalların kapatılacağı bir "sessizleştirme operasyonu"nun ağır ağır gerçekleşeceğini belirtiyor.

Serdar Akinan, Türkiye'nin şu anki durumunu, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ndeki şartlara benzetiyor. "Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir" sözlerini hatırlatarak, mevcut iktidarın "gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabileceği" uyarısının bugün geçerli olduğunu vurguluyor. "Bütün orduları ele geçirilmiş, bütün tersanelerine girilmiş olabilir" denilen koşulların bugünü yansıttığını dile getiren Akinan, tüm bunlara rağmen Cumhuriyeti ve istiklali korumanın göreviniz olduğunu belirtiyor. Akinan, "bugün bu ülke bu cumhuriyet kesinlikle bir tehdit altındadır, işgal altındadır" diyerek, bir çetenin sistemi ele geçirdiğini yineliyor.

Gelinen bu noktada, hukuk adı altında kendilerine bağlı "memurlarla" (hakim savcı değil) bir "tertiş örgütü gibi" herkesi susturmak, içeri atmak ve sandığı, yani demokrasi dediğimiz oyunu, kesinlikle ortadan kaldırmak için somut bir adım daha atıldığını görüyoruz. Serdar Akinan, Erdoğan'ın "bağımsız yargının kararlarını beklemeleri" tavsiyesine sert tepki göstererek, yargı süreci başlamadan operasyonları cumartesi günü yapan ve savcıların avukatlığını yapan bir liderin bağımsız yargıdan bahsedemeyeceğini belirtiyor. Türkiye'nin hukukun üstünlüğü endeksinde "yerlerde süründüğünü", "Afrika askeri diktatörlükleriyle aynı skalada yer aldığı"nı ifade eden Akinan, muhalefetin büyük bedeller ödediğini ancak geri adım atmadığını vurguluyor. Ona göre, başta Zeydan Karalar olmak üzere tutuklanan ve tutuklama riski olan herkes "Türk siyasi tarihine geçti" ve "şu anda bir tarih yazılıyor". Bu tarihin "beyaz sayfalarında muhalefetin, kara sayfalarında ise AK Parti'nin" yer alacağını ve gelecek nesillerin ibretle okuyacağını iddia eden Akinan, Türkiye'nin %65'inin muhalif bir havuzda olduğu düşünüldüğünde, bu gidişatın kabul edilemez olduğuna dikkat çekiyor. Tüm bu gelişmelerin ortasında, Serdar Akinan'ın da altını çizdiği gibi, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı dramatik tablo, seçimsiz bir rejime doğru hızla sürüklendiği, demokratik kazanımların yok edildiği ve sandığın artık bir "alışma süreci" haline getirildiği korkusunu uyandırıyor. Ülkenin geleceğini şekillendirecek bu anları yakından takip etmek için www.avazturk.com adresi sizleri bekliyor.