Türkiye'de Sandık ve Hukuk Nereye Gidiyor?
Türkiye siyasetinde eşi benzeri görülmemiş bir gerilim tırmanıyor. Belediyelerde yaşanan tutuklamalar, yargılanan siyasi liderler ve medya üzerindeki baskı, ülkenin seçim ve adalet sistemine dair endişeleri derinleştiriyor. Bu büyük bilmecenin tüm ayrıntı
Türkiye siyaset sahnesi, nefes kesen bir gerilime sahne oluyor. Son dönemde art arda yaşanan gelişmeler, "sandık seçim yalan mı?", "oy hırsızlığı mı, hile mi?" gibi yakıcı soruları gündeme getirirken, adaletin ve demokrasinin geleceği üzerine devasa bir belirsizlik bulutu çökmüş durumda. Halkın isyanı dillere pelesenk olurken, siyaset kulisleri ise kelimenin tam anlamıyla birbirine girmiş durumda. Bu olağanüstü atmosferde yaşananların tüm detayları ve geleceğe dair uyarılar, haberimizin ilerleyen satırlarında sizleri bekliyor.
Gerilimin en sıcak noktalarından biri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturması kapsamında CHP'li tam 9 belediye başkanının tutuklanması ve cezaevine gönderilmesiyle patlak verdi. Bu tutuklamaların ardından, boşalan başkanlık makamları için belediye meclislerinde seçimler yapılıyor. Gazi Osmanpaşa Belediyesi'nde de benzer bir süreç yaşandı; 30 yıl aradan sonra AK Parti'den CHP'ye geçmiş olan bu belediyede, cezaevine gönderilen CHP'li başkanın koltuğuna, belediye meclisinde çoğunluk AK Parti'de olduğu için AK Partili Eray Karadeniz oturdu. Karadeniz, görevi onuruyla ve şerefiyle yapacağını ifade ederken, bu duruma muhalefetten sert tepkiler gecikmedi. Cezaevinden mesaj gönderen Hakan Bahçetepe, "Tarih de millet de sizi affetmeyecek" sözleriyle durumu protesto etti. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ise "Sandıkta kaybettiklerine yargı eliyle çöktüler" diyerek yaşananları "sandığı gasp etmek" ve "hak hukuk ihlali yapmak" olarak niteledi. Muhalefet, "Seçim ortadan mı kalkıyor?", "Her sandık AK Parti'ye böyle mi hizmet edecek?" gibi inanılmaz sorular sorarken, iktidar cephesinden gelen yanıt ise bunun "rutin, normal bir işlem" olduğu yönünde oldu; "Tutuklu bir belediye başkanı varsa belediye meclisinde seçim yapılır, AK Parti çoğunluktaysa AK Partili isim oturur, bunu niye yadırgıyorsunuz?" ifadeleri kullanıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Eray Karadeniz'i arayarak tebrik etti ve tüm Gazi Osmanpaşa AK Parti teşkilatını kutladı.
Siyaset kulislerindeki gerilim sadece belediyelerle sınırlı kalmadı. Halkı alenen kin ve düşmanlığa tahrik suçlamasıyla yargılanan ve 1 buçuk yıldan 4 buçuk yıla kadar hapsi istenen Ümit Özdağ da hakim karşısına çıktı. Özdağ, mahkemedeki ifadesinde "142 gündür hücremde, tek kişilik küçücük bir hücrede tutuluyorum" sözleriyle içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalıştı. Duruşmayı çok sayıda muhalif isim yakından takip etti ve kulislerde Özdağ'ın tahliye olabileceğine dair güçlü bir beklenti oluşmuştu; hatta iktidar kulisleri bile bu ihtimali öngörüyordu. Ancak mahkeme, duruşmayı 17 Haziran'a erteledi ve bir tahliye kararı çıkmadı. Ümit Özdağ, savunmasında "Bu ülkede siyasi parti liderleri düşündüklerini söyleyemeyeceklerse kim söyleyecek?" diye sorarak, kendisine "düşman hukuku" uygulandığını iddia etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Türkiye'ye en büyük kötülüğü yaptığını" iddia etmesine rağmen, sadece "üzerine düşeni yaptığını ve yapmaya devam edeceğini" dile getirdi. Suriyeliler üzerinden halkı birbirine düşürdüğü iddialarına karşılık, "Bu milletin ana omurgası Türktür, burası Türkiye" dedi ve Suriyelilerin doğum oranlarının bu hızla devam etmesi halinde "Türkiye Cumhuriyeti'nin demografik sürdürülebilirliğinin mümkün olmadığını" ifade etti. Düzensiz göçle ve Türkiye'nin politikasıyla mücadele etmeye devam edeceğini, "temel misyonunun Türk devletinin toprak ve devlet bütünlüğünü korumak olduğunu" belirtti. Özdağ, "şiddet içermeyen, şiddete çağrı yapmayan sosyal medya paylaşımlarını suç saymanın ifade özgürlüğünü Kuzey Kore standartlarına çekmek olduğunu" savunarak kimseyi şiddete sevk etmediğini vurguladı. Avukatlarının tahliye talebi reddedilirken, siyaset kulislerinde "Ümit Özdağ serbest kalabilir" beklentisi halen devam ediyor; muhalefet ise "demek ki bir bildikleri var" diyerek bu durumun ardındaki gerçekleri sorguluyor. Bu gelişmelerin tümünü ve daha fazlasını takip etmek için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Hukukun herkes için eşit uygulanmadığına dair derin endişeler, milyonlarca insanın dilinde bir serzeniş olarak yankılanıyor.
Adaletin tartıya çıktığı bir diğer kritik dava ise, kamuoyunun yakından takip ettiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında devam eden soruşturmalar. Silivri'de hakim karşısına çıkacak olan İmamoğlu, "yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs" suçlamasıyla karşı karşıya ve bu soruşturma kapsamında 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Bu suçlama, CHP davalarındaki bir bilirkişi ile ilgili ifadelerinden kaynaklanıyor. Milyonların adayı olarak gösterilen İmamoğlu hakkında sayısız soruşturma dosyası bulunuyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ile ilgili sözleri, diplomasıyla ilgili iddialar ve kamuoyunda "ahmak davası" olarak bilinen, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı dönemine kadar uzanan süreçler, yargının yakın takibinde. İmamoğlu'nun avukatları ve yakın çevresi, "bu dosyada hiçbir hileli ve hukuka aykırı davranış olmadığı" yönünde açıklama yapsa da, savcılık bu ifadeleri kabul etmedi. İktidar kaynakları, İmamoğlu soruşturması için adli tatilde bile çalışılacağını, yıl sonuna kadar iddianamenin çıkmasını beklediklerini belirtiyor. Tıpkı diğer soruşturmalarda olduğu gibi, bu dosyada da çok sayıda itirafçının bulunması ve sürekli yeni bilgi-belge akışının olması, sürecin daha da derinleşeceğine işaret ediyor.
Bu kritik süreçte, medya üzerindeki baskı iddiaları da endişe verici boyutlara ulaşıyor. Bir medya soruşturması da başlatılmış durumda. Halk TV'nin sahibi Cafer Mahiroğlu hakkında yakalama kararı çıkartılması, muhalefet partileri başta olmak üzere geniş kesimlerce "medyaya büyük kıskaç" olarak yorumlanıyor. Sadece Halk TV'ye mi operasyon olacak sorusu akıllara gelirken, iktidar kulislerinden "hayır" yanıtı gelse de, çok sayıda gazetecinin isminin bu soruşturmada geçmesi, ifade ve haber alma özgürlüğünün nerede olduğu sorularını daha da şiddetlendiriyor. Ülkede "hak nerede, hukuk nerede?" soruları siyasetin her köşesinde yankılanırken, neredeyse herkes bir şekilde soruşturmaların içine dahil ediliyor.
Tüm bu yaşananlar, bireysel olaylar olmanın ötesinde, Türkiye'nin geleceğine dair büyük ve cevaplanması güç soruları beraberinde getiriyor. Muhalefetin "demokrasi tehlikede, tehlike sınırları çoktan aşıldı" çığlıkları, iktidarın "rutin işlemler" açıklamalarıyla tezat oluştururken, halkın kafasındaki "seçim olmayacak mı?", "sandık çöpe mi atılıyor?" gibi endişeler büyüyor. Peki, Gazi Osmanpaşa'dan Ümit Özdağ'ın hücre isyanına, Ekrem İmamoğlu'nun sayısız soruşturmasına ve Halk TV sahibine çıkarılan yakalama kararına kadar uzanan bu süreç, aslında bize ne anlatıyor? Kaybedilen bir seçimin intikamı mı alınıyor, yoksa siyasi alanı yeniden şekillendirmek adına yargının kullanıldığına dair iddialar mı gerçeği yansıtıyor? AK Partili belediyelerdeki yolsuzluk iddialarının neden üzerine gidilmediği sorusu yanıtsız kalırken, ciddi bir denetim mekanizmasının kurulup kurulmayacağı da meçhul. Türkiye, belki de tarihinin en büyük siyasi ve hukuki düğümünü çözmeye çalışırken, bu olayların ardındaki asıl güç dengeleri ve ülkenin nereye evrildiği sorusu, yanıtı merakla beklenen bir sır olarak tüm kamuoyunun önünde duruyor. Gelecek, bu soruların cevaplarını içinde saklıyor ve bu sarsıcı gelişmelerin tam olarak nereye varacağı, sadece zamanla ortaya çıkacak!