Türkiye'deki Gelir Uçurumu ve Kurumsal Çatışmalar

Türkiye'deki Gelir Uçurumu ve Kurumsal Çatışmalar

Türkiye'deki derinleşen gelir adaletsizliği, kaynakların yağmalanması ve demokratik kurumlar arasındaki çatışmanın ülkeyi getirdiği nokta. Bir uzmanın çarpıcı değerlendirmesiyle mevcut durumun analizi.

Türkiye, ekonomik ve toplumsal olarak zorlu bir dönemden geçerken, ülkedeki gelir adaletsizliği ve kaynak dağılımındaki çarpıklıklar giderek daha fazla tartışılıyor. Bu konuyu ele alan önemli bir analiz, Tele1 kanalında yayınlanan bir programda ekonomist ve akademisyen Emre Kongar tarafından sunuldu. Kongar, Türkiye'deki mevcut durumun vahametini ortaya koyarken, kaynakların dağıtımı ve demokratik kurumlar arasındaki gerilime dikkat çekici tespitlerde bulundu.

Kongar'a göre, Türkiye'deki kaynakların üretimi, tahsisi ve dağıtımı "en adaletsiz, en yağmacı, en servet transferine yol açan" bir biçimde yapılıyor. Bu durum, insanların hayatlarını söndürürken "yeni zenginler" yaratıyor. Bu temel sorun, ülkedeki pek çok çelişkinin kaynağı olarak gösteriliyor. Kaynakların bu şekilde yönetiminin ve dağıtımının, Türkiye'nin "gelişmekte olan bir ülke" olmasına rağmen aşması gereken sorunları derinleştirdiği vurgulanıyor. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz.

Mevcut gelir dağılımı tablosu oldukça çarpıcı. Emre Kongar'ın, zamanında bizzat hane hane sorgulayarak gelir dağılımı araştırması yapmış biri olarak aktardığına göre, Türkiye'de gelir dağılımı zaten bozuk durumda. En yüksek gelire sahip ilk %20'lik kesimin milli gelirden aldığı pay %50'nin üzerinde, hatta 60'lar 70'ler civarında olabileceği belirtiliyor. Buna karşılık, en alttaki %20'lik kesim gelirin %5'inden bile azını alıyor.

Kongar, bu gelir dağılımı bozukluğunun sürekli artırıldığına dikkat çekiyor. En üst %20, hatta %10'luk kesim sürekli şişirilirken, alt ve orta sınıflar aşağı doğru itiliyor. Milli gelirden aldığı pay artan üst kesimin bu artışı, zaten açlık sınırında olan en alt kesimden değil, orta sınıflardan alınıyor ve bu durum orta sınıfı yok ediyor. https://www.avazturk.com Devlet memurları, teknik personel (mühendis, mimar gibi) ve emekliler gibi geleneksel orta sınıfı oluşturan kesimlerin geçinemiyor hale gelmesi, orta sınıfın yok olduğunun en belirgin işareti olarak gösteriliyor. Bir profesörün dahi gelir açısından üst sınıf olması gerekirken, geçim zorluğu çekmesinin bu durumun bir yansıması olduğu örneği veriliyor.

Sadece orta sınıf değil, esnafın da bu süreçte yok edildiği belirtiliyor. Çin'den yapılan ucuz ithalatın, yerli atölyeleri ve küçük üreticileri yok ettiği, bunun da iktidarın "kendi oligarşisine" fayda sağladığı öne sürülüyor. Bu politikaların, zaten gelişmekte olan bir ülkenin aşması gereken çelişkileri fevkalade artırdığı ifade ediliyor.

Uzman analizine göre, Türkiye'de zaten adalette sorun vardı, temel insan hakları ve özgürlükler konusunda da sıkıntılar yaşanıyordu. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Ancak mevcut iktidarın 23 yıllık yönetimi boyunca bütün sorunları daha şiddetlendirdiği ve çelişkileri daha da artırdığı belirtiliyor. Bu durumun en somut sonuçlarından biri olarak, demokrasinin temel kurumları olan yapıların birbiriyle çatışır hale gelmesi gösteriliyor.

Özellikle İzmir Büyükşehir Belediyesi ile DİSK'e bağlı bir genel iş kolu arasındaki grev süreci bu çatışmaya örnek teşkil ediyor. Emre Kongar, demokrasinin beşiği olarak nitelendirilen bir seçmen kitlesini barındıran İzmir Belediyesi ile demokrasiyi sonuna kadar savunan bir sendikanın karşı karşıya gelmesinin, ülkedeki mevcut durumun bir sonucu olduğunu söylüyor. Bu tür kurumlar arasındaki çatışma, akılcı bir çözüm bulunmadığı takdirde sadece tarafları yıpratmakla kalmıyor.

Kongar'a göre, demokrasinin kurumları arasındaki bu çatışma, mevcut iktidarın "tek ve biricik umudu". Hizmet veremeyen, kaynakları yağmalayarak tüketen ve yeni kaynak bulamayan (yurt dışından borç, yurt içinden gelir) iktidarın ilk seçimde gitmesi bekleniyor. Ancak iktidar, rakiplerinin birbirlerini yıpratmaları halinde ayakta kalabileceği stratejisini uyguluyor. https://www.avazturk.com Muhalif kesimlerin veya demokratik kurumların birbirleriyle girdikleri anlamsız kavgalar, iktidarın bu stratejisinin işe yarayabileceği endişesini doğuruyor.

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi'nden (TSİP) gelen bir mesaj da grev konusuna farklı bir boyut katıyor. TSİP, İzmir Büyükşehir Belediyesi'ndeki grevin işçilerin yoksulluğa karşı durduğu bir mücadele olduğunu belirtirken, işçi sınıfı ile İzmir halkının karşı karşıya getirilmek istenmesinin bir tuzak olduğunu ve bu konuda dikkatli olunması gerektiğini vurguluyor. Bu görüş, kurumlar arası çatışmanın toplumsal kesimler arasına da yayılma potansiyeli taşıdığı uyarısını içeriyor.

Sonuç olarak, Emre Kongar'ın analizleri, Türkiye'deki mevcut durumun sadece ekonomik bir krizden ibaret olmadığını, aynı zamanda kaynakların yağmalanması, gelir dağılımının bozulmasıyla orta sınıfın yok edilmesi ve demokratik kurumların işlevsiz hale getirilmesiyle derinleşen yapısal sorunlar bütünü olduğunu ortaya koyuyor. Bu koşullar altında, ülkenin geleceği, bağımsızlığı, özgürlüğü, eşitliği, adaleti ve dayanışmayı savunmak ya da "az gelişmişliğin istismarıyla o labirentlerin karanlıklarında yok olup gitmek" yani Orta Çağ'a doğru sürüklenmek gibi kritik bir tercihle karşı karşıya olduğu belirtiliyor. Rakiplerin birbirini tüketmesi, ülkeyi bu hale getiren iktidarın hizmet edemediği halde iktidarını sürdürmesine yol açabilecek en tehlikeli senaryo olarak gösteriliyor.