Türkiye'nin Gizli Gündemi Ortaya Çıktı!
Ayşenur Arslan'dan şok edici bir analiz! 1999'dan günümüze uzanan sırlar perdesi aralanıyor. Siyasi manevraların, baskıların ve "barış" söylemlerinin ardındaki gerçek niyet ne? Gerçekleri öğrenmek için sabırsızlanacaksınız! Tüm detaylar içeride!
Türkiye gündeminin nabzını tutan köşe yazılarıyla tanınan Ayşenur Arslan, "İktidara Avans Vermek" başlıklı sesli köşe yazısıyla tarihin tozlu sayfalarını aralayarak günümüze ışık tutuyor. Arslan'ın 1999 yılında, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın İmralı'daki yargılanma sürecinden yaptığı çarpıcı bir gözlemle başlayan bu analiz, ülkenin çeyrek asırdır süregelen siyasi atmosferine dair derinlemesine bir sorgulama sunuyor. O günlerde medyanın ve kamuoyunun "Mr. Öcalan" ifadesini bile "Sayın" diye çevirmekte zorlandığı, tercümanların sözlüklerinden "sayın" kelimesini çıkarmak zorunda kaldığı bir ortamdan, günümüzde MHP lideri tarafından terör örgütü lideri için "kurucu önder" gibi "uç bir ifadenin" bile dile getirilebildiği bir noktaya gelinmesinin Türkiye'deki dönüşümü gözler önüne seriyor. Bu uzun soluklu haberimizin devamında, Arslan’ın "terörsüz Türkiye" sürecine dair kritik değerlendirmelerinden, yargıdaki çarpıcı olaylara, iktidarın uyguladığı korku politikalarına ve aslında perde arkasında yatan büyük gerçeğe uzanan kapsamlı bir analizi bulacaksınız. Asıl önemli meselenin ne olduğunu anlamak için makalenin son paragrafına kadar sabırla okumanızı tavsiye ederiz.
Ayşenur Arslan, 40 küsur yıllık "kanlı bir parantezin kapatıldığı" iddiasıyla başlayan ve adına "terörsüz Türkiye" denilen süreçle ilgili önemli gözlemlerde bulunuyor. Bu sürecin sembolik anlarından biri olarak, gazeteci Nagihan Alçı'nın giydiği kıyafetle "rol çaldığı" tören eşliğinde yakılan silahların fotoğrafının paylaşıldığını ve ardından Kandil'den gelenlerin geri döndüğünü hatırlatıyor. Arslan'a göre, bu gelişmelerin ardından başlayan tartışmada üç ana taraf belirginleşti: süreci eleştirerek "vatana ihanet edenler", Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "imzasını taşıyan her şeyi alkışlamaya doyamayanlar" ve bir de "durun bakalım ne olacak" diyerek iktidara "avans verenler". Arslan, ilk iki gruba sözünün olmadığını belirtirken, "iktidara avans vermeyi savunanları anlamakta güçlük çektiğini" net bir dille ifade ediyor. Bu durumu, karısının kendisini aldattığını düşünen ancak "perde kapanınca tam anlayacaktım ki" diyerek eylemsiz kalan bir kocanın durumuna benzeterek, 23 yıllık bir iktidardan sonra hala neyi anlamayı beklediklerini ve hangi avanstan söz edildiğini sert bir şekilde sorguluyor.
Mevcut siyasi tablonun sadece bir "avans" meselesi olmadığını vurgulayan Arslan, Ekrem İmamoğlu'na yönelik "operasyonun" ortada olduğunu, ölüm kalım savaşı veren tutukluların hallerinin gözler önünde olduğunu belirtiyor. Henüz 16 yaşındaki bir çocuğun dahi Cumhurbaşkanına hakaretten cezaevinde tutulurken, "her boydan çetelerin dışarıda" dolaştığını dile getiriyor. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın tahliye taleplerinin reddedilmesi gibi adalet mekanizmasındaki sorunlara değinirken, yargının son "Beyaz Toros" vakasıyla nerede durduğunu ilan ettiğini ve bu koşullarda tahliye beklenip beklenemeyeceğini soruyor. Arslan'a göre tüm bunlar, sadece güncel duruma dair notlar ve ilk çözüm sürecine ya da "milliyetçi oylar kaçınca sahnelenen kanlı olaylara" dönmeye bile gerek olmadığını gösteriyor. Türkiye gündemine dair bu tür derinlemesine analizler ve daha fazla bilgi için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Ayşenur Arslan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın artık daha sıkışık durumda olduğunu belirtiyor. Ortadoğu'da İsrail'in ABD yardımıyla çizdiği "yeni harita" bir yandan ülkenin dış dinamiklerini etkilerken, içeride ise "demokrasiyi geçin, ekonomik" sorunların varlığı diğer yandan iktidarı zorluyor. Arslan'a göre Erdoğan'ın "Trump ve Netanyahu şeytanlarını kışkışlaması" mümkün değil. Bu nedenle "arabayı son hız duvara vuruncaya kadar gideceğini" ve bildiği tek şeyin "korku politikası" olduğu için "korkutmaya" ve "son düşmanı CHP'yi bitirinceye kadar vurmaya devam edeceğini" iddia ediyor. Bunu anlamak için artık "perdelerin açık olmasına" bile gerek duyulmadığını dile getiren Arslan, Fatih Altaylı ve Ayşe Barım örneklerinin ("Gezi'yi organize etti" denilemeyecek isimler) tek başına yeterli olduğunu vurguluyor. Tek bir gün tutuklu kalmaması gerekenlerin hayatlarının "rehin" alındığını belirten Arslan, tüm bu acımasız oyunların Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı olmaması için oynandığının "apaçık ortadayken" daha ne olması gerektiğini sorguluyor. Arslan, böyle bir iktidarın "barış getireceğine inanabilmek için ya çok saf ya da gidişattan umudu kesmiş olmak gerektiğini" ifade ediyor.
Ancak Ayşenur Arslan, milyonlarca kişinin hala "umudunun da direncinin de yerinde" olduğunu vurgulayarak, CHP lideri Özgür Özel'in "eşine az rastlanır görüntülerle" dinlenmeye koşulduğunu belirtiyor. Meselenin doğrudan muhatabı olan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan'ın gündeme dair yorumlarını da aktaran Arslan, "tarihi anların yaşandığı ve karanlıkların teyit edildiği bir dönemde" dahi "teslim olun bildirileri atılıp hala operasyon görüntüleri geliyorsa" ve Suriye'deki Kürtlerle ilgisi olmayan hareketlilikte bile "aman Kürt nefes almasın" düşüncesine kapılanlar oluyorsa, durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. "Dil, kültür, kimlik için çözümü konuştuğumuz bugünlerde Kürtçe müzik dinlediği için bir kadın karnındaki bebekle tekmeleniyorsa", "bir savcı tam da Sayın Erdoğan'ın beyaz Torosları eleştirdiği gün masasına beyaz Toros koyarak mesaj veriyorsa", "Yargı sopasıyla muhalifler seçilmişler susturuluyorsa", "sandıktan çıkan irade eziliyorsa", "DEM Parti'ye dönük yapay gündemler ve karalama çabaları her gün geliştiriliyorsa", "medyada iktidarın sözcüsü kabul edilen kalemlerden barış yerine fitne fesat yayma ateşi çıkıyorsa" ve "Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararlar uygulandığında bundan faydalanan Kürt halkına terörist diye manşet atan savaşın ve inkarın sözcüleri halkları birbirine düşürmek istiyorsa", Ayşenur Arslan, bu duruma "eyvallah etmeyeceklerini" ve "seslerini de sözlerini de yükselterek doğru bildikleri yolda yürümeye devam edeceklerini" net bir şekilde belirtiyor. DEM Parti'nin bile tüm bunları görürken, "tıpkı birinci çözüm süreci ya da Ergenekon kumpasında olduğu gibi gözlerini kapatanlar", yani Arslan'ın deyimiyle "yeni yetmez ama evetçiler"in "utanmaktan usanmadıkları sürece beklemeye devam edebilecekleri" çıkarımında bulunuyor. Bu durum, Arslan’a göre, mevcut iktidarın barış getirme niyetinin ötesinde, kendi kontrolünü sürdürmek adına korku ve bölücülük politikalarını acımasızca sürdürdüğünü ve Türkiye’nin hala demokratikleşme yolunda ciddi engellerle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Bu ve benzeri çarpıcı siyasi analizler ile perde arkası bilgilere ulaşmak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret etmeyi unutmayın.