Türkiye'nin Gizli Nükleer Sırları ve Dünya İstihbaratının Hedefinde Olması Şoke Edici Detaylarla Ortaya Çıktı!
Yılmaz Özdil, Edward Snowden'ın sızdırdığı belgeler ışığında Türkiye'nin nasıl "hedef ülke" haline geldiğini gözler önüne seriyor. Almanya, ABD ve İngiltere'nin Türkiye üzerindeki gizli dinleme ve casusluk faaliyetleri ile Türkiye'nin iddia edilen nükleer
Gazeteci Yılmaz Özdil, "SÖZCÜ Televizyonu" YouTube kanalında yaptığı açıklamalarda, Türkiye'nin uluslararası arenada bir "hedef ülke" konumunda olduğunu ve bu durumun ardında Edward Snowden'ın sızdırdığı belgelerde yer alan şoke edici bilgilerin yattığını iddia etti. Özdil, konuşmasına İsrail ve İran denklemine değinerek başlasa da, asıl odak noktasının Türkiye olduğunu vurguladı. Bu karmaşık uluslararası casusluk ağının temellerinin, bilgisayar uzmanı Edward Snowden'ın CIA'de işe alınmasıyla atıldığını belirtti. Hatta kendisi hakkında "büyücü" tabiri kullanılan Snowden'ın, dahi seviyesindeki bilgisayar bilgisi sayesinde Langley'de CIA tarafından eğitildiğini ve küresel iletişim bölümüne atandığını ifade etti. Diplomatik pasaportla İsviçre'nin Cenevre kentine siber güvenlik sorumlusu olarak gönderildiğini, ardından Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) bünyesinde çalışmaya başladığını aktardı. Yılmaz Özdil'in anlatımına göre Snowden, Çin'e karşı faaliyetlerde bulunması ve bölgedeki subayları eğitmesi için Japonya'nın Tokyo kentindeki Amerikan hava üssüne gönderilmiş ve burada yaklaşık dört yıl görev yapmış.
Daha sonra Amerika Birleşik Devletleri'ne, Hawaii'deki üsse geçiş yapan Edward Snowden'ın burada da Çin ve Kuzey Kore'ye karşı bilgisayar ve "hacker" anlamında faaliyet gösterdiğini dile getiren Yılmaz Özdil, 2013 yılında, henüz 29 yaşındayken, dört adet dizüstü bilgisayarını bavuluna koyup Hong Kong'a gittiğini hatırlattı. İşte burada, tarihin en büyük istihbarat sızıntılarından birine imza atarak "Prizma belgeleri"ni The Guardian ve The Washington Post gazetelerine gönderdiğini ve kamuoyuna duyurulmasını sağladığını belirtti. Özdil, "Prizma"nın, Amerikan İstihbarat Teşkilatı'nın yasa dışı telefon dinleme faaliyetleri için kullandığı bilgisayar programının kod adı olduğunu ve Snowden'ın da bu programı bizzat kullandığını ifade etti. Prizma'nın, 11 Eylül saldırılarından hemen sonra faaliyete geçtiğini ve dünyadaki yüz milyonlarca insanın telefonunu dinleyebilmenin yanı sıra, tüm internet kullanıcılarını takip edebildiğini, tüm e-postaları görebildiğini ve tüm kişisel hesaplara direkt bağlanabildiğini vurguladı. Yılmaz Özdil, bu Prizma aracılığıyla elde edilen bilgilerin, Amerika Birleşik Devletleri tarafından "Beş Göz" olarak tabir edilen ortaklarla paylaşıldığını belirtti. "Beş Göz"ün, ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda arasındaki küresel elektronik ve istihbarat işbirliği anlaşması olduğunu, bu beş ülkenin Amerika'nın gerçek müttefikleri olarak görüldüğünü dile getirdi. Küresel güvenlik ve istihbarat ağlarına dair daha fazla bilgi için https://www.avazturk.com
adresini ziyaret edebilirsiniz.
Yılmaz Özdil, Edward Snowden'ın bu sızdırmasının, Amerika Birleşik Devletleri tarihinin gelmiş geçmiş en önemli istihbarat sızıntısı olduğunu ve dünyada büyük bir fırtına kopardığını belirtti. ABD'nin Snowden'ı iade etmesi için Hong Kong'dan (o dönemde Çin'e bağlıydı) talepte bulunduğunu ancak Çin'in bunu reddettiğini, Snowden'ın da bunun üzerine Moskova'ya giderek Rusya'dan siyasi sığınma talep ettiğini aktardı. Özdil'e göre Rusya, Snowden'a önce kalıcı oturum vermiş, sonra ise "inek gibi sağmış" ve Putin'in özel imzasıyla Rus vatandaşlığına kabul etmiş. Guardian ve Washington Post gazetelerinin, siyasi baskılar nedeniyle sızdırılan Prizma belgelerinin yalnızca yüzde birini yayımlayabildiğini ancak bu yüzde birin bile Amerika'nın tüm gerçekliğini ortaya dökmeye yettiğini ifade etti. Bu belgelerden birinin Almanya ile ilgili olduğunu, Amerikan istihbarat servislerinin Almanya Başbakanı Angela Merkel'in telefonlarını dinlediğinin ortaya çıktığını belirtti. Merkel'in telefon görüşmelerinin Berlin'deki Amerikan Büyükelçiliği'nde konuşlanan özel bir birim tarafından kesintisiz olarak kaydedildiğini ve hatta Merkel başbakan olmadan önce, yani 2002 yılından beri dinlendiğini vurguladı. Merkel'in 2005'te başbakan olduğu düşünüldüğünde, bu dinlemelerin ne kadar erken başladığına dikkat çekti.
Yılmaz Özdil, Angela Merkel'in neden dinlendiği sorusuna da yanıt verdi. Bu dinlemelerin, Kuzey Akım boru hattı ile ilgili olduğunu, yani Rusya'nın Avrupa'ya doğalgaz verdiği ana hatlardan biri olan Ukrayna üzerinden geçen hattın alternatifi olarak Baltık Denizi üzerinden Almanya'ya inen Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2 boru hatlarıyla bağlantılı olduğunu söyledi. Özdil'e göre ABD, Ukrayna'yı kışkırtarak savaş çıkaracağını anladığında, Rusya'nın Ukrayna'ya ihtiyacı kalmaması için bu alternatif boru hatlarını engellemek istedi. Bu durumda, Angela Merkel'i ne yapıp edip Putin ile bağını koparmak istediklerini ve bu yüzden dinlediklerini, yani her şeyin enerjiyle alakalı olduğunu ifade etti. Almanya'nın bu durumu öğrenince şoke olduğunu ve derhal soruşturma başlattığını belirtti. Soruşturmanın sadece telefon dinlemeyle sınırlı kalmadığını, ABD adına casusluk yapan bir BND (Alman İstihbarat Teşkilatı) görevlisinin tutuklandığını da ekledi. Bu Amerikan köstebeğinin, Merkel'in telefonlarını dinleyen ABD Büyükelçiliği'ndeki özel birime gizli belgeler sızdırdığının ortaya çıktığını aktaran Yılmaz Özdil, bu belgelerin Alman medyasına sızdırılmasıyla bizi çok yakından ilgilendiren bir "kepazeliğin" ortaya çıktığını vurguladı. https://www.avazturk.com
adresinden uluslararası ilişkilerdeki bu tür kritik gelişmeleri yakından takip edebilirsiniz.
Yılmaz Özdil'in aktardığına göre, Alman medyasına sızdırılan belgeler afişe olunca, Alman İstihbarat Teşkilatı BND'nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yöneticilerinin telefonlarını dinlediği ortaya çıktı. Özdil bu durumu "yani Amerika Almanya'yı, Almanya bizi dinliyor" sözleriyle özetledi. Hatta Almanya'nın en önemli dergilerinden biri olan Focus'un, Alman istihbaratındaki köstebeğin Amerika'ya sızdırdığı belgeleri yayınlayarak, Türkiye'de 1976 yılından beri telefon dinlemesi yapıldığını ve 2014 itibarıyla bu faaliyetin devam ettiğini, yani 38 yıldır sürdüğünü yazdığını belirtti. Daha da çarpıcısı, Alman Welt gazetesinin, aynı belgelerden hareketle, Türkiye'nin İran'ı örnek alarak gizli bir nükleer program yürüttüğünü ve nükleer silah yapmaya çalıştığını yazdığını dile getirdi. Yılmaz Özdil, bu haberde isim isim detayların verildiğini ve Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla 2010 yılında Türkiye'de uranyum zenginleştirme tesisi kurulduğunu, gerekli teknik bilginin ise Pakistan'dan alındığını belirtildiğini aktardı. Alman İstihbarat Teşkilatı'nın bu nükleer faaliyetler nedeniyle Türkiye'de dinleme yaptığını yazdığını ve Türk halkının bu durumdan haberi olmadığını vurguladı.
Özdil, Welt gazetesinin bu haberinde, Alman İstihbarat Teşkilatı BND üzerine kitaplar yazmış olan Eric Schmittom isimli bir uzmanın da yorumlarına yer verildiğini aktardı. Schmittom'un, Alman istihbaratının çift hat üzerinde çalıştığını, bir yandan uluslararası terörizmle mücadele ederken, öbür yandan "militan dincilerin" Türkiye üzerinden Suriye'ye geçişleri konusunda Türk istihbaratıyla işbirliği yaptığını açık açık söylediğini dile getirdi. Yılmaz Özdil, bu durumun Almanya'nın güya kökten dinci teröristlerle mücadele ediyormuş gibi göründüğünü ancak aslında Türkiye ile birlikte kökten dinci teröristleri organize ederek Suriye'deki "vekalet savaşına" kullanılmasını sağladığını gösterdiğini belirtti. Üstelik Türkiye ile hem ortak çalıştığını hem de ortak çalıştığı Türkiye'yi gizli gizli dinlediğini söyledi. Yılmaz Özdil, Alman medyasına bu bilgileri sızdıranın büyük ihtimalle Amerikan istihbaratı olduğunu da öne sürdü. Bu bilginin Almanya'daki Amerikalı casusdan alındığını ve "tencere dibin kara seninki benden kara" misali, Almanya'nın kendi casusluk faaliyetlerinin ifşa edilmesiyle Alman devletinin "çenesini kapattığını" ve Merkel meselesinin üzerini örttüğünü ifade etti. Bu tür uluslararası istihbarat oyunlarını ve analizlerini https://www.avazturk.com
adresinden takip edebilirsiniz.
Ancak Özdil'e göre Almanya da "zurna" değil, yani aynı ABD ile aynı örtülü taktiği uyguladı. Bu defa Alman medyası üzerinden Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'deki örtülü faaliyetlerini ifşa ettiğini belirtti. Almanya'nın en etkili yayın organlarından biri olan ve bir milyon tirajı bulunan Der Spiegel dergisinin, sadece Almanya'nın değil, hem ABD'nin hem de İngiltere'nin Türkiye'de dinleme yaptığını yazan belgeleri şakır şakır yayınladığını dile getirdi. Der Spiegel'in haberine göre, başta "Asrın liderimiz" olmak üzere AKP yöneticilerinin bütün temaslarının Amerikan istihbaratı tarafından "ruh gibi takip edildiği", gizli telefon dinlemesi yapılan en önemli adreslerden birinin Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği olduğu belirtildi. İngiltere'nin ise özellikle Türkiye'nin enerji alanındaki adımlarını takip ettiğini aktardı. Der Spiegel'in bu habere "200'lü Ortaklık" başlığını attığını hatırlatan Yılmaz Özdil, Amerikan istihbaratının güya Türkiye ile ortak hareket ederken (örneğin PKK ile alakalı bilgi aktarırken), aslında Türk hükümetini, Türk Genelkurmayını, Türk Milli İstihbarat Teşkilatını dinlediğini söyledi.
Yılmaz Özdil, ABD'nin devletin yöneticilerinin bilgisayarlarına girdiğini, e-postalarını okuduğunu ve üstelik Türkiye'de topladığı bu istihbaratı İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi "Beş Göz" ortaklarıyla paylaştığını vurguladı. Bunun Türkiye'de yönetilen "rezaletin daniskası" ve birebir bir "Prizma faaliyeti" olduğunu dile getirdi. Kendisini ABD ile stratejik ortak zanneden, Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı zanneden Türkiye'nin aslında "hedef ülke" olduğunu ve bunun resmi belgelerde de yer aldığını belirtti. Türk Devleti'nin yakasına adeta bir mikrofon takılmış gibi, konuşulan her devlet sırrının, kozmik sırların "şakır şakır elalemin kulağında" olduğunu ifade etti. Yılmaz Özdil, bu enteresan durumda "asrın liderimiz"in bu konuda hiç konuşmadığını, her konuda İsrail ve ABD'ye karşı sert çıkışlar yapmasına rağmen bu konuda sessiz kaldığını eleştirdi. "Dünya lideriyiz" diyen bakanların da sesini çıkarmadığını ekledi. Anadolu Ajansı'nın büyük ihtimalle sadece habercilik refleksiyle kısacık bir haber yaptığını ancak sonrasında "kulağının çekildiğini" ve bir daha bu konuyla ilgili haber yapmadığını söyledi. Yandaş medyanın da bu haberi "kıytırık iki satır haricinde" yapmadığını, sözde muhalif medyanın ise yandaş medyayı takip ettiği için haber yapmadığını belirterek, "dünyada sağır sultan bile bu anlattıklarımı duydu, Türk milleti duymadı" diyerek durumu özetledi. Türkiye'nin nükleer faaliyet içinde olduğunu, bu yüzden dinlendiğini ve İran'ı örnek aldığını yayınlayanların olduğunu da ekledi. Ulusal ve uluslararası gündemdeki en sıcak gelişmeleri takip etmek için https://www.avazturk.com
adresini düzenli olarak ziyaret etmeniz önerilir.
Yılmaz Özdil, tüm bu anlatılanların, hayatı sadece Ankara penceresinden bakarak değerlendirmemek gerektiğini, bu adı geçen ülkelerin arkasındaki gerçek dinamiklerle birlikte, örneğin İsrail'in şu anda İran'a nükleer vesilesiyle saldırısına da bu gözle bakılması gerektiğini vurguladı. Bu meselenin iktidarı ve muhalefeti olmadığını, siyasetin gündelik "laga lugalarının" dışında, hepimizin çocuklarının, ülkemizin geleceğini ilgilendiren bambaşka, ciddi, hassas ve sorumluluk gerektiren bir konu olduğunu dile getirdi. Yılmaz Özdil, "gözümüzün önünde olanı" hayatı daima Ankara penceresinden bakarak değil, Cumhuriyetimizin kuruluş ayarları olan demokrasi, hukuk ve liyakat çerçevesinde değerlendirerek "iç cephe" dediğimiz cepheyi sapasağlam tutmamızın şart olduğunu belirtti. Zira "adım adım geliyor" dedi ve Türkiye'nin "hedef ülke" olduğunu, bu nedenle iç cephenin güçlü olmasının önemini bir kez daha vurgulayarak konuşmasını noktaladı.