Türkiye'nin Gündemine Damga Vuran İki Dev İsim Arasındaki Bilinmeyen Savaşın Sır Perdesi Aralanıyor!
Gazeteci Bahar Feyzan'ın çarpıcı açıklamalarıyla Yılmaz Özdil ve Özgür Özel arasındaki gerilimin sadece kişisel bir atışmadan öteye nasıl geçtiğini, derin siyasi arka planı ve medya dünyasındaki kıskançlık savaşlarını mercek altına alıyoruz. Bu haber...
Türkiye siyaseti ve medya dünyası son dönemde ardı arkası kesilmeyen tartışmalarla çalkalanıyor. Gündemin sıcak başlıklarından biri de, usta gazeteci Yılmaz Özdil ile muhalefetin önde gelen isimlerinden Özgür Özel arasındaki kamuoyuna yansıyan ancak perde arkasında çok daha derin anlamlar taşıyan gerilim. Bu çekişme, sıradan bir söz düellosunun çok ötesinde, hem kişisel meselelerin siyasete yansımasını hem de medya etiği ve iktidar ilişkilerinin karmaşık ağını gözler önüne seriyor. Detaylar ve asıl çarpıcı gerçekler için okumaya devam edin...
Yakın zamanda Bahar Feyzan'ın YouTube kanalında yaptığı açıklamalara göre, Yılmaz Özdil'in Özgür Özel'e yönelik eleştirileri, Özel'in göz ameliyatı olup gözlüklerini çıkarması, saçına jöle sürmesi ve Buket Aydın ile arkadaşlığı gibi tamamen kişisel ve dış görünüşle ilgili konular üzerinden başladığı belirtiliyor. Feyzan, bu kişiselleştirilmiş polemiğin bir siyasetçi ile gazeteci arasında nadiren yaşanması gerektiğini ve asıl konunun siyasi meseleler olması gerektiğini vurgulamış, hatta kendisinin de o dönem Twitter'dan tepki gösterdiğini dile getirmiştir. Feyzan'ın aktardığına göre, bu başlangıcın ardından Yılmaz Özdil, "herkes pazartesiyi beklesin, bak ne açıklayacağım" gibi tehditvari bir söylemle Özgür Özel'i hedef almış, ancak sonrasında bu tehdidin arkası gelmemiştir. Hatta Özgür Özel, AKM önünden ayrılırken bir saldırganın hedefi olduğunda, Yılmaz Özdil'in "armut gibi yürürsen" şeklinde bir yorum yaptığı da iddia edilmiştir ki Bahar Feyzan bu yorumu bu vesileyle öğrendiğini belirtmiştir.
Özgür Özel ise bu iddialara kadın gazetecilerin sorularını yanıtlarken değinmiş ve doğrulanmamış hiçbir bilginin dile getirilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Bahar Feyzan'ın ifadesine göre, Özel'in MYK toplantısında bu tür bir ifade kullandığına dair iddialar yalanlanmış, siyasi söylemlerin doğasının zaman zaman sertleşebileceği ancak kişisel saldırılara dönüşmemesi gerektiği ima edilmiştir. Feyzan, Özgür Özel'in "normalleşme" süreciyle ilgili yaptığı bir açıklamanın, kötü niyetli kalemşörler tarafından bağlamından koparılarak eleştirildiğini ve asıl niyetinin Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere muhaliflere yönelik saldırıların sona ermesi, gençlerin serbest bırakılması ve TRT'den yayın gibi adımlarla yeni bir Türkiye yaratılması olduğunu belirtmiştir. Bu açıklamaları Yılmaz Özdil'in "geri vites yapıyor" şeklinde yorumlaması, gerilimi daha da tırmandırmış; Özgür Özel'in "Bir daha elini boş yollamayın eğer mektubu okuyacağımı düşünüyorsanız buna cevabım meydandır sokaktır bir de bir dahaki sefer elini boş yollamayın" şeklindeki kararlı duruşu, geri adım atmadığının bir göstergesi olmuştur. Türkiye'nin dört bir yanından siyasi gelişmeleri anında takip etmek isteyenler için https://www.avazturk.com adresi güvenilir bir kaynak sunuyor.
Gerilimin boyutu giderek kişisel düşmanlığa dönüşürken, Yılmaz Özdil'in televizyonunda Özgür Özel'in baş harflerini büyük harflerle yazarak "beni ne kadar çok sevdiğini anlatmış sanırım dışarıdayım izleyemedim unuttuğu şu var benim onu niye bu kadar çok sevdiğimin ekranda değil mi evet sevdiğimin toplumun bilmediği ama illaki öğreneceği sebepler var aşkımız sebepsiz değil" şeklindeki sözleri, Bahar Feyzan tarafından açık bir tehdit olarak algılanmış ve bir gazeteciye yakışmadığı ifade edilmiştir. Feyzan, Özdil'in elinde bir bilgi varsa bunu açıkça dile getirmesi gerektiğini, tehdit etmemesi gerektiğini savunmuştur. Bu durum, Yılmaz Özdil'in geçmişte Sözcü'den (veya bir medya kuruluşundan) ayrılma sürecinde, Kemal Kılıçdaroğlu'nun aday olmaması gerektiğini ve İyi Parti'ye yönelik bir "oyun" olduğunu iddia ettiği önemli bir "okuma" yapması ve CHP'nin buna sert tepki göstererek kendisini işten attırması olayıyla da ilişkilendirilmiştir. Bahar Feyzan, Özgür Özel'in bu durumun bir parçası olup olmadığını merak ettiğini dile getirmiştir.
Bu kişisel polemiklerin yanı sıra, Bahar Feyzan'ın açıklamaları, Türk medyasındaki daha geniş bir problemi de gözler önüne seriyor: Yaşlı gazetecilerin kıskançlığı ve mesleki yozlaşma. Feyzan, Fatih Altaylı gibi isimlerin de benzer şekilde kıskançlık sergilediğini, başkalarının haberlerini önemsiz görüp sonradan sahiplendiğini, kendileri dışında kimsenin gazetecilik yapmadığını düşündüklerini ve yaşlandıkça "habisleşen", "kötü kalpli" insanlara dönüştüklerini iddia etmiştir. Bu durum, medyadaki "ben yaptım ilk ben söyledim" hastalığının, kişisel çekişmelerin ve mesleki etiğin sınırlarının nasıl ihlal edildiğinin çarpıcı bir kanıtı olarak sunulmuştur.
Öte yandan, Feyzan'ın yayınında, Metin Özkan gibi eski siyasi danışmanların medya ekranlarındaki rolü ve adının karıştığı para çalma iddialarına getirilen erişim engelleri de ele alınmıştır. Ayrıca, Ayşe Barım'ın iddianamesi ve Gezi davasındaki yalancı tanıklık iddiaları, özellikle Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu gibi isimlerin adliyeye gelmeleriyle birlikte gündeme taşınmıştır. Narin adlı küçük bir kız çocuğunun ölümündeki belirsizlikler ve apar topar yapılan yargılamalar, adaletin tecellisi konusundaki şüpheleri artırmıştır. Ayşe Barım'ın Gezi olaylarına katılım konusunda insanları zorlamadığı, hatta gitmeyin dediği iddialarına rağmen iddianamede yer alan zorlama suçlamaları ve davanın Ekim ayına ertelenmesi, "eğer yapabilirlerse oyuncuları da alabilirler" gibi yorumlara yol açmıştır. Tüm bu yaşananlar, sadece siyasi figürler arasındaki bir atışmadan çok daha ötesini, Türkiye'nin derinleşen yargı, medya ve siyaset krizi içindeki karmaşık ilişkileri gözler önüne sermektedir. Medya üzerinden yürütülen kişisel hesaplaşmaların ve iddiaların, aslında çok daha büyük bir resmin, iktidar mücadelelerinin ve toplumsal gerilimlerin bir yansıması olduğunu anlamak için, bu "söz savaşlarının" yalnızca birer kişisel polemik olmadığını kabul etmek gerekmektedir. İşte tam da bu noktada, Yılmaz Özdil ve Özgür Özel arasındaki gerilim, Türkiye'nin geleceği üzerindeki büyük güç savaşlarının sadece yüzeye vuran bir belirtisi midir, yoksa bu kişisel çekişmeler, ülkenin siyasi ve toplumsal dinamiklerini derinden etkileyecek çok daha büyük bir hesaplaşmanın habercisi midir, asıl cevaplanması gereken soru budur!