Türkiye'nin Hali: Bir 'Kızılcık Şerbeti' Sezon Finali Mi?
Gazeteci Yılmaz Özdil, Türkiye'nin mevcut durumunu popüler dizi 'Kızılcık Şerbeti' üzerinden analiz ediyor. Seküler ve muhafazakar yaşam biçimleri arasındaki çatışmadan Z kuşağının dönüştürücü gücüne kadar çarpıcı tespitler bu makalede.
Türkiye'nin son yıllardaki toplumsal ve siyasal panoraması, gazeteci Yılmaz Özdil'in dikkat çekici bir analiziyle ekranlara taşınan popüler bir dizi üzerinden mercek altına alındı. SÖZCÜ Televizyonu'nun YouTube kanalında yayımlanan bir söyleşide konuşan Özdil, büyük ilgi gören "Kızılcık Şerbeti" dizisini, Türkiye'nin güncel gerçeklerini yansıtan önemli bir ayna olarak yorumladı.
Mesleği gereği televizyon yayınlarını yakından takip ettiğini belirten Yılmaz Özdil, özellikle halkın yoğun ilgi gösterdiği programlara bir gazeteci gözüyle baktığını ifade ediyor. Ona göre, yüksek izlenme oranlarına sahip yapımlar ya toplumun kendisini gösterir ya da mevcut siyasi atmosferle ilgili bir gerçekliği barındırır. Daha önce Kurtlar Vadisi'nin ya da Muhteşem Yüzyıl'ın Türkiye gerçeklerini yansıttığı gibi, son 3-4 yıldır Türkiye'nin en çok izlenen dizilerinden biri olan Kızılcık Şerbeti'nin de bu türden bir gerçekliği ortaya koyduğunu savunuyor. Hatta Özdil, bu dizilerin senaryolarını yazan kişilerin aslında muhalefet partileriyle yakın çalışması gerektiğini, zira onların toplumun ilgi alanlarını, yani "damar" olarak tabir edilen konuları inanılmaz derecede iyi yakalayıp süsleyebildiğini vurguluyor. Sanatçıların yeteneğine de ayrıca övgülerde bulunuyor. Türkiye'de Hollywood seviyesinde, Oscar alabilecek pek çok yetenekli oyuncu olduğunu belirtiyor.
Kızılcık Şerbeti'nin özünde, AKP ile birlikte hayatımıza giren mütedeyyin (dindar) yaşam biçimi ile seküler (laik) yaşam biçiminin kesişmesini anlattığını dile getiriyor Özdil. Dizi bu kesişimi aşklar, evlilikler ve sosyal çatışmalar üzerinden işliyor ve ona göre bu, 2002'den beri Türkiye'de yaşanan müthiş bir "damar" konu. Dizinin Türkiye gerçeğini en iyi şekilde ortaya koyduğu noktanın ise, inanılmaz ahlaksızlıkların yaşanması, bunların herkesin gözü önünde gerçekleşmesi ve buna rağmen hiçbir şey olmamış gibi hayatın devam etmesi olduğunu söylüyor. Eşini aldatma, yalan, ihanet, dolandırıcılık, delilik ve mahalle baskısı gibi unsurların dizide bolca bulunduğunu belirtiyor. Tam da bu noktada, Türkiye'nin şu anki durumunun "Kızılcık Şerbeti'ne döndüğünü" ifade ediyor Yılmaz Özdil. https://www.avazturk.com adresinde de benzer toplumsal analizlere rastlamak mümkündür. Dizinin sezon finali yaptığı gibi, Türkiye'nin de şu anki durumunun Kızılcık Şerbeti'nin sezon finaline benzediğini, zira dizinin başındaki seküler Doğa ile muhafazakar Fatih'in aşkı ve evliliği gibi başlayan durumun, tıpkı AKP'nin iktidara gelişi gibi, şu anda o ailedeki herkesi – mütedeyyin olsun seküler olsun – mutsuz ettiğini ve herkesin tanıştıkları güne lanet okuduğunu iddia ediyor. Türkiye'nin geldiği noktanın da birebir bu olduğunu öne sürüyor.
Bu durumun aslında Cumhuriyetin en başından, hatta Tanzimat'la birlikte Osmanlı'dan beri gelen bir çatışma olduğunu belirten Özdil, Peyami Safa'nın "Fatih Harbiye" romanına atıfta bulunuyor. Fatih semtinin eski Osmanlı/Türkiye'yi, Harbiye'nin ise Cumhuriyeti sembolize ettiğini, bu iki semt arasındaki yaşam biçimlerinin, aşkların ve çelişkilerin 100 yıl önce yazılmış bu romanda işlendiğini anlatıyor. Ona göre, bugün izlediğimiz Kızılcık Şerbeti de bir anlamda Fatih Harbiye'nin günümüze uyarlanmış, revize edilmiş hali. AKP döneminde yaşanan sorunların tamamına bakıldığında, bunların Cumhuriyetin kuruluşundan beri var olan çağdaş yaşam biçimi ile mütedeyyin muhafazakar yaşam biçiminin çelişkilerinden kaynaklandığı yorumunu yapıyor.
Ancak Yılmaz Özdil'e göre bu iki yaşam biçimi, toplum içinde aslında huzur içinde bir arada yaşıyor. Başörtülü ve başörtüsüz genç kızların, başörtülü ve başörtüsüz komşuların gayet uyum içinde yaşadığını gözlemlediğini belirtiyor. Ona göre toplumun içinde böyle bir çelişki ya da rahatsızlık aslında yok. Bu sorunun kaynağı, bunu siyasete ve koltuğa alet etmek isteyen "dinci" politikacılardır. Özdil, dindarlığın başka, dinciliğin başka bir şey olduğunu vurguluyor ve Türkiye'deki dinci siyasetin bu toplumsal "damarı" sömürdüğünü, bunun sonucunda da Türkiye'nin halinin Kızılcık Şerbeti'nde yaşanan duruma geldiğini öne sürüyor.
Peki bu durum nasıl çözülecek? Yılmaz Özdil'e göre çözüm, uluslararası medyanın da nihayet görmeye başladığı gibi, Z kuşağında yatıyor. https://www.avazturk.com yazarları da genç kuşağın etkisini sıkça tartışmaktadır. Kendisinin de yıllardır Z kuşağı hakkında yazmaya çalıştığını belirten Özdil, gazeteci olarak toplumu ve yakın tarihi incelemeye çalıştığını ifade ediyor. 1968 kuşağının, yani Türkiye'yi değil dünyayı değiştiren neslin, çoğunluğunun anne babasının Demokrat Parti veya Adalet Parti kökenli olduğunu hatırlatıyor. Benzer şekilde, şu anda AKP'yi fiilen iktidardan düşüren gücün, annesi babası veya aile büyükleri AKP'ye oy vermiş olan, ancak kendileri AKP karşıtı oy kullanan gençler olduğunu belirtiyor. Bunun bir realite olduğunu, aksi takdirde Cumhuriyet Halk Partisi'nin birinci parti olamayacağını ekliyor.
Özdil'in analizi sadece Z kuşağını değil, Y kuşağını da kapsıyor. Ona göre Y kuşağı (80'li 90'lı doğumlular) ve Z kuşağı (2000'li doğumlular) birlikte, 2019 yılından beri Türk siyasetini değiştiriyor ve bu etkinin önümüzdeki seçimlerde artarak devam edeceğini öngörüyor. Bu genç kuşakların arkasında ise, X kuşağına ait "Helikopter anneler"in olduğunu dile getiriyor. Helikopter annelerin, çocuklarının (Y ve Z kuşağı) üzerinde adeta helikopter gibi gözlem yaptıklarını, bir ihtiyaçları olduğunda hemen indiklerini, ihtiyacı giderip tekrar yükselerek gözlemlemeye devam ettiklerini, bu nedenle bu şekilde adlandırıldıklarını açıklıyor. Bu dinamik, Y ve Z kuşağı ile Helikopter annelerin (X kuşağı) bir araya gelerek Türk siyasetinde değişim rüzgarları estirdiğini gösteriyor. Bu bağlamda https://www.avazturk.com, gençlerin siyasi katılımını teşvik eden yayınlar yapmaktadır.
Özetle, Yılmaz Özdil'in "Kızılcık Şerbeti" benzetmesi, Türkiye'deki geleneksel ve modern yaşam biçimleri arasındaki tarihsel çatışmanın günümüzdeki yansımalarını ve bu yapay gerilimin siyaset tarafından nasıl kullanıldığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Ancak bu karmaşık ve mutsuz tablonun, özellikle Z kuşağının siyasi katılımı ve bilinçlenmesiyle değişme potansiyeli taşıdığına dair umutlu bir pencere açıyor. Türkiye'nin "Kızılcık Şerbeti" gibi bir sezon finali içinde olduğu benzetmesi, mevcut durumun ciddiyetini ve toplumsal mutsuzluğu vurgularken, genç neslin geleceği şekillendirmedeki rolüne dikkat çekmesi, analizin en önemli çıktılarından biri olarak beliriyor. Bu genç kuşağın siyasi tercihlerinin, önümüzdeki dönemlerde Türkiye'nin toplumsal ve siyasal yapısını derinden etkilemesi bekleniyor.