Türkiye'nin Kaderini Değiştirecek O Büyük İstifa
Yıl 2025… Türkiye siyasetinin ve ekonomisinin çehresini sonsuza dek değiştirecek sarsıcı iddialar ve perde arkası gerçekler gün yüzüne çıkıyor. Herkesin konuştuğu o büyük değişim kapıda mı?
Yıl 2025… Türkiye, tarihinin belki de en kritik dönemeçlerinden birini deneyimliyor. Siyasi arenadaki beklenmedik dalgalanmalar, ekonomik göstergelerdeki ani değişimler ve toplumsal nabızdaki yükselen tansiyon, ülkenin geleceğine dair spekülasyonları doruk noktasına taşıyor. Bu haber makalesi, kulislerde fısıldanan, ancak şimdiye dek kamuoyundan titizlikle saklanan çarpıcı gerçekleri gün yüzüne çıkararak, sizi bu heyecan verici ve bir o kadar da endişe verici dönüşümün tam kalbine taşıyacak. Unutmayın, bu sadece bir başlangıç; haberin devamında, Türkiye'nin yakın geleceğini derinden etkileyecek gelişmelerin tüm detaylarını bulacaksınız. Özellikle www.avazturk.com gibi platformlarda dile getirilen cesur analizlerin işaret ettiği üzere, ülkenin üzerinde dönen sis perdesi yavaş yavaş aralanıyor ve görünüşe göre, yakın zamanda her şey çok daha netleşecek.
Peki, tüm bu beklentilerin ve değişim rüzgarlarının merkezinde ne var? Uzun süredir sessizliğini koruyan siyaset kulislerinden gelen bilgilere göre, ülkenin en kritik makamlarından birinde, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nda büyük bir değişim yaşandı. Geçtiğimiz aylarda, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın'ın yurt dışı temaslarında, küresel sermayeye ve siyasi çevrelere aktardığı bir bilginin yankıları, tüm dünyayı sarsmıştı. İddialara göre, Erdoğan'ın kamuoyu nezdindeki imajını "yerle bir eden, nefret objesi haline getiren, despot bir görünüm kazanmasına sebep olan kişi" olarak görülen CİMER'in başındaki Fahrettin Altun görevden alınacak ve yerine "dünya dış politikada, bilhassa uluslararası ilişkilerde akil bir iktidar yanlısı akademisyen olarak tanınan" Profesör Burhanettin Duran getirilecekti. Bu bilgi, Memduh Bayraktaroğlu'nun açıklamalarına göre, küresel sermaye temsilcileri ve siyasetçiler arasında "en çok sürse sürse 5 dakika" içinde yayıldı ve "bütün dünya öğrendi". Bayraktaroğlu, bu konuya "o kadar aşinayım, o kadar içindeyim ki" diyerek, bu değişimin Türkiye'ye "çok büyük döviz girişi" olacağının işaretçisi olduğunu belirtmişti. Ve nitekim, son 15 günde Türkiye'ye "devlet iç borçlanma senetleri satışından ya da yabancıların satın alımından 7 milyar dolara yakın para girdi". Bayraktaroğlu, "dünyada halen güvenilir liman arayan trilyonlarca dolar var" vurgusu yaparak, bu paranın küçük bir kısmının bile Türkiye'ye yönelmesinin ülkeye büyük fayda sağlayacağını iddia etmişti.
Ancak değişim rüzgarları sadece bir isimle sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Memduh Bayraktaroğlu’nun iddialarına göre, küresel çapta güven ortamının tesisi için atılması gereken bir diğer adım da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın pozisyonuyla ilgili. Bayraktaroğlu, "Ali Erbaş orada olduğu sürece dünya ülkeleri, bütün güçlü demokrasiler Türkiye’nin her şeye rağmen, Erdoğan istemese bile, din devleti olma konusunda büyük bir baskı göreceği endişesini taşıyorlar, istemiyorlar abi ya onlara ne" ifadeleriyle, bu ismin de görevden alınması gerektiğini savunuyor. Bu bağlamda, siyasi tutukluların durumu da gündemdeki yerini koruyor. Bayraktaroğlu, Fahrettin Altun'un gidişi ve Burhanettin Duran'ın gelişiyle birlikte, "cezaevindeki siyasi tutukluların da, gazeteci tutukluların da, pek çok düşünce suçu tutuklularının da ve hatta Selahattin Demirtaş’ı hüküm giydirttikleri Yüksek ve haksızca da halen hapiste olan Can Atalay’ın ve benzerleri siyasetçilerin tahliye olacağını" "müjdeleyerek" dile getirmişti. Bu tahliyelerin "Türkiye ekonomisinde olağanüstü bir rahatlama" yaratacağı öngörülüyor. Öte yandan, siyaset sahnesindeki kritik bir diğer gelişme de Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan yaptığı son açıklamalar oldu. Memduh Bayraktaroğlu, aylardır "Öcalan’ı devre dışı bırakın" çağrısı yaptığını belirtirken, Öcalan'ın 7-8 dakikalık görüntülü video çekimlerinde "cezaevinden İmralı’dan ayrılmak istemediğini söylediğini" aktardı. Bayraktaroğlu’na göre bu açıklama, "Özgür Özel’in elini rahatlattı, Devlet Bahçeli’nin elini rahatlattı, DEM Partinin elini rahatlattı" zira "Recep Tayyip Erdoğan Öcalan’ı kullanacaktı kime karşı DEM seçmenlerine karşı, bitti o da bitti artık". Tüm bu gelişmeler, www.avazturk.com gibi önde gelen haber platformlarında da geniş yankı bularak, kamuoyunun dikkatle takip ettiği konuların başında geliyor.
Kamuoyunun nabzı da bu büyük değişim beklentilerini destekler nitelikte. Saros Kamuoyu Araştırma Şirketi’nin geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir anket sonucu, ülkedeki siyasi beklentilerin yönünü açıkça gösteriyor. Bayraktaroğlu’nun aktardığına göre, "her 10 kişiden 7’si Erdoğan’ın bir daha cumhurbaşkanı olmasını istemiyor" ki bu oran, bir önceki ay "10 kişide 6" iken yükselmiş durumda. Bu durum, sadece yönetim kademelerindeki değişiklik beklentisini değil, aynı zamanda halkın genel bir "yenilenme" arayışını da gözler önüne seriyor. Öte yandan, siyasi gerilimi tırmandıran İmamoğlu davası da tartışma konularından biri olmaya devam ediyor. Bayraktaroğlu, "İmamoğlu ve arkadaşlarımdan ne istiyorsunuz ya bırakın kardeşim bırakın girsin seçime e kazansın bırakın kazansın yahu böyle yaparsanız fikrini pekiştirirsiniz" diyerek, İmamoğlu’nu hapiste tutmanın veya seçimlere girmesini engellemenin Türkiye ekonomisini kurtaramayacağını, aksine "İmamoğlu kazanmasa bile İmamoğlu’nu içeride tutsanız bile bu şekilde sürdürerek Türkiye ekonomisini kurtaramazsınız" uyarısında bulunuyor. Hatta, "son 15 günde gelen 7 milyar dolar bir gecede çıkar gider" ifadesiyle, ülkeye giren sıcak paranın da kısa vadeli olduğunu ve siyasi istikrarsızlık durumunda hızla geri çekilebileceğini vurguluyor.
Tüm bu kritik gelişmelerin ışığında, Türkiye'nin geleceğine dair en sarsıcı ve merak uyandıran iddia, Memduh Bayraktaroğlu'nun defalarca vurguladığı, "Türkiye döviz bolluğuna kavuşacaktır" dediği o büyük adımda saklı. Bayraktaroğlu, "Recep Tayyip Erdoğan yarın öbür gün, 3 gün sonra, bir hafta sonra ama bu yaz sezonunun şu dönemlerinde cumhurbaşkanlığından değil AKP genel başkanlığından istifa etsin, Türkiye döviz bolluğuna kavuşacaktır" sözleriyle, bu adımı "Türkiye Cumhuriyeti'nin gelecekteki yıldızının parlatmasındaki adımın bir marazıdır, ilk adımdır" diye tanımlıyor. Hatta bu sözlerinin arkasında durarak, yanılması halinde cezayı dahi göze alacağını belirterek, "bu söylediklerimin hiçbir yerinde suç yok, aksine halkulade dostça bir abi gibi uyarıyorum" diye ekliyor. O’na göre, "AKP genel başkanlığından istifa etmesi bile bu kadar önemli, bu kadar değerlidir". Bayraktaroğlu, Erdoğan’a bir deneme çağrısı yaparak, "Acilen bir kamuoyu araştırması yapsın, 100 kişiden kaçı bunu söyleyecek" demeyi öneriyor. İşte Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek asıl kilit nokta da burada yatıyor: Ülkenin kaderini belirleyecek o kritik hamle, Cumhurbaşkanlığı makamından değil, partisinin genel başkanlığından atılacak bir istifa adımıyla başlayabilir. Bu, sadece siyasi bir manevra olmanın ötesinde, ülkenin ekonomik ve toplumsal vicdanının derin bir nefes almasını sağlayacak, bir domino etkisi yaratarak adaletin kapılarını aralayacak ve Türkiye'yi küresel arenada yeni bir döneme taşıyacak o çok beklenen "ilk adım" olabilir. Ve unutmayın, www.avazturk.com olarak bizler, bu tarihi anların her saniyesini sizler için titizlikle takip etmeye devam edeceğiz, çünkü bu değişim, sadece bir parti liderinin koltuğunu bırakması değil, bir ülkenin yeniden doğuşunun ilk sancıları olabilir.