Türkiye'yi Sarsan Siyasi Hesaplaşma ve Milyonluk İhalelerdeki Korkunç Gerçek
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı'nın tartışmalı CHP paylaşımıyla başlayan gerilim, iktidarın muhalefeti 'bitirme' stratejisini gün yüzüne çıkarıyor. Öte yandan, milyonlarca liralık İsrail bağlantılı kamu ihalelerinin ardındaki sessizlik, Türkiye'nin iç...
Bu makale, Türkiye siyasetinin ve ekonomisinin iç içe geçtiği, derinlemesine bir araştırmanın devamı niteliğindedir. Son dönemde yaşanan çarpıcı gelişmeler, ülkenin yakın gelecekteki siyasi ve toplumsal dinamiklerini derinden etkileyecek potansiyele sahip. www.avazturk.com olarak edindiğimiz bilgilere göre, siyasi arenada tansiyon yükselirken, kamu kaynaklarının kullanımı konusunda da şaşırtıcı iddialar gündeme geliyor. Peki, tüm bu gelişmelerin ardında ne yatıyor ve Türkiye ne yöne doğru sürükleniyor?
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada büyük yankı uyandıran bir olay yaşandı. AK Parti Genel Başkanı Hüseyin Yayman’ın kırmızı zemin üzerinde CHP’nin altı okunu gösteren ve üzerine “CHP demek yolsuzluk demek!” yazılı bir paylaşımı, kamuoyunda geniş bir tartışma başlattı. Bu paylaşım, siyaset sahnesindeki gerilimi bir kez daha tırmandırırken, bazı çevrelerde büyük tepki topladı.
Konuyu ele alan gazeteci Deniz Zeyrek, bu paylaşıma karşı kişisel bir tepki gösterdiğini belirtti. Zeyrek’in rahmetli dedesi Ali Rıza Dedesi, sülalesindeki Adalet Partili kimliğinden ayrılarak soyadını değiştirecek kadar koyu bir CHP’liydi ve hatta Sırrı Atalay’ın senatör olduğu dönemde CHP’nin Kars delegesi olmuştu. Zeyrek, dedesiyle CHP konusunda hiçbir zaman anlaşamadığını, kendisine göre CHP’nin de diğer partiler gibi bir düzen partisi olduğunu ifade etti. Hatta 1991 yılında orak çekiçli bir metin okurken dedesi tarafından “Komünizmden kaçtık geldik, çocuklarımız komünist oldu” sözleriyle azarlanmış, bu olay, dedesinin onu CHP’li yapma çabasının ömrüne yetmediğinin bir göstergesi olmuştu. Zeyrek, genel seçimlerde sadece bir kez CHP’ye oy verdiğini de ekledi.
Ancak tüm bu kişisel duruşuna rağmen, Hüseyin Yayman’ın paylaşımına "çok sinirlendiğini" ve "Dedeme küfretmiş gibi algıladığını" dile getirdi. Zeyrek, hayatı boyunca tırnaklarıyla kazıyarak çalışmış, çocuklarını okutmuş ve bu cumhuriyete öğretmen olarak kazandırmış birinin, canı gönülden bağlı olduğu bir siyasi partinin bu denli büyük bir genellemeyle "yolsuzlukla" etiketlenmesinin büyük bir hakaret olduğunu vurguladı. Başlangıçta Yayman’a sitem dolu bir mesaj yazmayı düşündüğünü, ancak sonra oturduğu genel başkan yardımcılığı koltuğunu korumak için yapılmış bir manevrayı bu kadar ciddiye almanın anlamsız olduğunu düşündüğünü söyledi. Zeyrek, eğer Yayman kendisinin bildiği gibi bir demokrat olsa veya akademisyen objektifliğini kaybetmese, bunca antidemokratik gelişmeye karşı bir tavrının olması gerektiğini belirterek kendisini takibi bıraktı.
Ancak asıl çarpıcı gerçek, Zeyrek’in bu bireysel tepkisinin ötesine geçti. Zeyrek, Yayman’ın bu çıkışının bireysel olmadığını fark ettiğini belirtti. Ona göre bu, iktidarın propaganda bakanlığı tarafından üretilmiş ve yayılması, pekiştirilmesi talimatı verilmiş bir slogandı. Bu durum, iktidarın yakın gelecekte operasyonlarını sürdüreceğini ve bu "algı"nın toplumda yayılmaya ve pekiştirilmeye çalışılacağını gösteriyor. Zeyrek, cezaevlerinin dolup taşacağını, sadece yoksulluk ve sefaletin değil, bu olumsuzluklara karşı çıkanlara yönelik baskıların da artacağını ve özellikle CHP’nin hedef tahtasına konulacağını iddia etti. İktidarın, Türkiye’de muhalefetin merkezi olan CHP’nin zayıflamasıyla muhalefetin de zayıflayacağını, CHP biterse muhalefetin de tamamen biteceğini fark ettiğini öne sürdü. Bu durumun, iktidara **"sonsuz iktidar yolu"**nu açacağı belirtildi. Zeyrek’e göre, iktidarın nihai hedefi CHP’yi bitirmek ve kendine sonsuz iktidar yolunu açmaktır; bu nedenle CHP’nin artık bu gerçeği bilerek hareket etmesi ve stratejik akılla ilerlemesi kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.
Siyasi arenadaki bu manipülatif hamleler devam ederken, bir başka çarpıcı gerçek ise kamu ihalelerindeki şaşırtıcı detaylarda ortaya çıktı. Gazeteci Deniz Zeyrek, 4 Temmuz 2025 tarihli "Bu ne perhiz" başlıklı yazısında, devlet kuruluşları BOTAŞ ile TPAO’nun milyonlarca lira tutarındaki iki önemli ihalesini yüzde yüz İsrail şirketi olan TİMEX’in aldığını aktarmıştı. TİMEX’in aslında Türkler tarafından kurulmuş bir şirket olmasına rağmen, İsrailli Amiad isimli şirketin şirketin yüzde 100’ünü satın aldığı bilgisi de kamuoyuyla paylaşılmıştı.
Bu yazının ardından bazı Türk şirket yetkilileri, TPAO’nun tank, BOTAŞ’ın ise Pig istasyonları aldığını anımsatarak, bu alanda yerli ve milli Türk şirketlerinin de faaliyet gösterdiğini, ancak iki kamu şirketinin özellikle TİMEX’i tercih ettiğini ifade ettiler. Ancak bu çarpıcı iddialara karşın, ne TPAO Genel Müdürü Ahmet Türkoğlu’ndan ne de BOTAŞ Genel Müdürü Abdulvahit Turan’dan tek kelime açıklama gelmedi. Zeyrek, bu isimlerin Gazze için canlarını vereceklerini söylerken, İsrail’i boykot etmek için gazlı içecek dahi içmediklerini veya içenleri ayıpladıklarını iddia ettiklerini ancak Türkiye’nin 105 milyon liralık milli servetini İsrail’e ödemekte bir sakınca görmediklerini dile getirdi.
Daha da dikkat çekici olan ise Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ın sessizliği oldu. Bakan Bayraktar’ın İsrail’e karşı sert söylemleri olmasına rağmen, Bakanlığına bağlı ve ilgili iki kuruluşun 105 milyon liralık işi İsrailli firmayla yapmasına ses dahi çıkarmaması büyük bir çelişki olarak görüldü. Zeyrek, bu durumun güvenlik risklerini de beraberinde getirebileceğine dikkat çekerek, Hizbullah’ın telsiz ve çağrı cihazlarına İsrailli şirketler üzerinden bomba yerleştiren Mossad’ın, bu iş sayesinde Türkiye’deki boru hatlarına veya petrol tanklarına kim bilir neler yerleştirebileceği endişesini dile getirdi. Bu olay, Türkiye’de son dönemde riyakarlığın gerçekten de almış başını gittiğini gösterirken, Gazze konusunda mangalda kül bırakmayan bir zihniyetin İsrail’le ticareti sonuna kadar sürdürmesi "ayıp" ve "yazıklar olsun" olarak nitelendirildi.
Türkiye, bir yandan iç siyasetinde muhalefetin kalbi olan CHP'yi hedef alarak "sonsuz iktidar" arayışına girmişken, diğer yandan milli servetini İsrail bağlantılı şirketlere aktarmaktan çekinmiyor. www.avazturk.com olarak elde ettiğimiz veriler, bu iki olayın birbirinden bağımsız olmadığını, aksine derin bir ikiyüzlülük ve stratejik bir hesaplaşmanın parçası olduğunu gösteriyor. Gelecek günlerde Türkiye'yi çok daha büyük ve sarsıcı gelişmelerin beklediği aşikar. Asıl soru şu: Bu büyük oyunun sonunda kim galip gelecek ve bedelini kim ödeyecek?