Uğur Dündar'ın Yürek Burkan Mücadelesi
Türkiye'nin en saygın gazetecilerinden Uğur Dündar'ın yıllar süren "babalık davası" iftirasına karşı verdiği hukuk savaşının tüm detayları, yaşanan dramatik olaylar ve adalet arayışının muhteşem zaferi bu çarpıcı haberde sizi bekliyor. Gerçekler sarsıcı..
Türkiye'nin duayen gazetecilerinden Uğur Dündar'ın yıllardır süren ve aile hayatını derinden etkileyen, yüreğine oturan bir iftira mücadelesi, sonunda çarpıcı bir neticeye ulaştı. Bu haberde, sabırla ve kararlılıkla verilen bu hukuk savaşının her aşamasını, beklenmedik dönemeçlerini ve gerçeğin nasıl adım adım aydınlandığını okuyacaksınız. Sakın ayrılmayın, çünkü asıl şok edici detaylar ve bu büyük davanın nihai sonucu, yazının ilerleyen kısımlarında nefesinizi kesecek şekilde sizi bekliyor...
Hikaye, bundan üç yıl önce Nisan ayının sonlarında, Uğur Dündar'ın "halkın avukatı" olarak tanıdığı değerli avukatı Murat Ergün'ün Ankara'dan bir kadın avukat tarafından aranmasıyla başlıyor. Kadın avukat, müvekkili Uğur Dündar'la ilgili bir konuyu yüz yüze görüşmek istediğini, hatta bunun için İzmir'e gelebileceğini belirtiyor. Ancak Avukat Ergün, Uğur Dündar'ın hayatının toplum önünde geçtiğini ve telefonla anlatılamayacak bir durumunun olamayacağını, aksi takdirde kendisinin de konuyu konuşamayacağını ifade ederek telefonla görüşmeyi reddediyor. Bu ilk temasın ardından, yaklaşık bir ay sonra, 18 Mayıs 2022 tarihinde, Isparta Nöbetçi Aile Mahkemesi Hakimliğine şaşırtıcı bir başvuru yapılıyor.
Yapılan başvuruyla, Dilara Gülatan adlı bir müvekkilin biyolojik babası olduğum iddiasıyla aleyhime "babalık davası" açıldığı ortaya çıkıyor. Dava dilekçesinde, müvekkilin biyolojik annesi S.O. ile davalının 1985 yılında İzmir'de tanıştığı, birliktelik yaşadığı ve bu cinsel birliktelikten S.O.'nun hamile kalıp 12 Ocak 1986'da İzmir Konak Doğumevi'nde müvekkilin dünyaya geldiği iddia ediliyordu. Dilekçede ayrıca, müvekkilin annesi ile davalının birlikteliklerinin doğumdan birkaç ay önce sona erdiği ve gerekli görülmesi halinde tanık anlatımlarına başvurulacağı belirtilmişti. Ancak Uğur Dündar, bu iddiaların hiçbir somut kanıt, belge veya tanık olmaksızın yazıldığını belirterek, "Bırak birisiyle birliktelik yaşayacak kadar süre kalmayı, 1985 yılında ben İzmir’e hiç gitmedim, ayrıca bu kadını hiç tanımadım," diyerek şiddetle reddetti. Hatta "Bekarlık yıllarımdı, beraber olduk, kızı kabul edelim" diyebileceğini, ancak böyle bir durumun kesinlikle yaşanmadığını ifade etti. Anlaşılan o ki, dilekçe yazılırken kendisinin geçmişte İzmir'de uzun süre yaşadığı varsayılmıştı. Oysa Uğur Dündar, eşinin doğup büyüdüğü İzmir'e ancak üç çocuğu ortaokul çağına geldiğinde taşındığını ve 6 yıl yaşadığını, ondan önce İzmir ile hiçbir bağının olmadığını açıkça dile getirdi. Bu tür hassas konulara yönelik haberlere, derinlemesine araştırmalarla ulaşmak isteyenler için https://www.avazturk.com gibi güvenilir platformlar büyük önem taşımaktadır.
Zaten 1985 yılında Uğur Dündar, İstanbul'da TRT Televizyonu'na programlar yapıyordu. Daha sonra buradan ayrılarak Hürriyet Gazetesi'ne geçti. Hürriyet onu hemen İngiltere'ye uzun süreli İngilizce dil kursuna gönderdi. 1986 yılı Mart ayından itibaren ise yurda dönüp, büyük araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu ile paylaşma onurunu yaşadığı ve 1987 Sedat Simavi Ödülü'nü kazandıran haberleri yapmaya başladı. Bu kronolojik bilgiler, dava dilekçesindeki iddiaların temelden yoksun olduğunu gözler önüne seriyordu.
Dava, Isparta Aile Mahkemesi'nde görülmeye başlandı. Avukat Murat Ergün'ün talebi üzerine davaya gizlilik kararı alındı. Murat Ergün ayrıca, davacı Dilara Gülatan ile yurt dışında yaşayan annesinin DNA analizlerinin yapılmasını ve annenin, davacının biyolojik annesi olduğunun kanıtlanmasını istedi. Ancak hakimin uygun bulduğu bu talep, çeşitli bürokratik güçlükler nedeniyle hemen yerine getirilemedi ve dava aylarca sürüncemede kaldı. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra mahkeme ve hakim değişimi yaşandıktan sonra, mahkeme nihayet Dilara Gülatan ve Uğur Dündar'ı DNA analizleri için hastaneye sevk etti.
Dilara Gülatan Antalya'daki hastanede gereken kan örneklerini verirken, Uğur Dündar ise önce Beykoz Adliyesi'ne sevk edildi. Adliyede karşı tarafın avukatı onları beklerken bulundu. Adliyenin sevki üzerine Beykoz Devlet Hastanesi'ne giderken, avukat hanımın adeta bir gölge gibi onları takip etmesi, Uğur Dündar'ın ağrına gitmişti. Onun sanki Türkiye'de ikinci bir Uğur Dündar varmış da, benim yerime örnek vermeye o gidecekmiş gibi düşünüyor olması düşündürücüydü. Neyse ki, tüm koridorları kameralarla görüntülenen hastanede Uğur Dündar'dan kan örneği alındı ve hatta zorla bir tutam saçı koparıldı. Bu örnekler, Dilara Gülatan'ın örnekleri gibi, Beykoz Adliyesi'nce İzmir Adli Tıp Kurumu'na analiz için gönderildi.
Bu tür davalarda "son söz" anlamına gelen DNA analiz raporunun çıkması tam 7 ayı buldu. Bu uzun ve gergin bekleyişin sonunda, rapor nihayet geldi. Ve raporun içeriği, iftira makinesini adeta şoka uğratacak nitelikteydi... Ancak raporun açıklanmasının ardından, yayın yasağı olmasına rağmen, saygın bilim insanlarını töhmet altında bırakacak, tüm Dündar ailesine, çoluk çocuğuna derin travmalar yaşatacak haberler yayımlanmaya başlandı. Sosyal medya trolleri eşi görülmedik linç kampanyalarıyla devreye sokuldu. Dilara Gülatan, yandaş gazetelere ve televizyonlara çarşaf çarşaf açıklamalar yaparak suçlamalarda bulundu. Öyle ki, Uğur Dündar yaklaşık 15 gün boyunca bir gazetenin birinci sayfasından inmedi. Bu süre zarfında yargıya olan saygısı ve DNA analiziyle iftiranın çökmüş olması nedeniyle sessiz kalan Uğur Dündar, kendisinin gizleme gereği duymamasına rağmen hep D.G. diye bahsettiği Dilara Gülatan'ı arayarak iddiasının boş bir hayalden ibaret olduğunu, annesini hiç tanımadığını, gerçek babasını bulmak istiyorsa elinden geldiğince yardımcı olabileceğini, kendisini istediği zaman arayabileceğini söyledi. Ancak bu samimi girişim yanıtsız kaldı. Peki, aylarca süren DNA analizi neyi gösterdi? Ve mahkemelerin "son sözü" ne oldu? Tüm Türkiye'nin merakla beklediği o an geldi...
İşte bu uzun ve yıpratıcı sürecin sonunda, adalet tecelli etti ve gerçeğin ışığı parladı. Değerli bilim insanlarından oluşan ilgili ihtisas dairesi, DNA analiz raporunda "biyolojik babalık iddiasını kesin olarak reddetti". Bu raporun ardından, ilk olarak Isparta Aile Mahkemesi bu iddiayı reddederek Uğur Dündar lehine karar verdi. Karşı taraf bu karara Antalya Bölge Adliye Mahkemesi'nde (İstinaf) itiraz etti. Ancak İstinaf Mahkemesi de yerel mahkemenin kararına uyarak iddiayı bir kez daha reddetti. Sonuçta, dosya en üst yargı mercii olan Yargıtay'a taşındı. Ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 25 Haziran 2025 tarihli 2025/4545 esas ve 2025/6464 sayılı kararıyla Bölge Adliye Mahkemesi'nin kararını onadı ve hüküm kesinleşti. Böylece, yıllardır Uğur Dündar'ın ve ailesinin yüreğine oturan, çocuklarına izleri hiç silinmeyecek travmalar yaşatan bu çirkin iftira, Türk adaleti önünde tamamen çökmüş oldu. Şimdi sıra, bu iftirayı ortaya atarak kendisine ve ailesine derin acılar yaşatanlardan yargı önünde ibret-i alem için hesap soracağı süreci başlatmaya geldi.
Uğur Dündar, bu zorlu süreçte kendisine inanan avukatı ve kardeşi Murat Ergün'e, değerli yargı mensuplarına ve unutulmaz desteğini esirgemeyen okurlarına sonsuz teşekkürlerini iletti. Bu karar, adalete olan inancı pekiştirirken, iftira ve yalanlarla mücadelede hukukun üstünlüğünün bir kez daha teyit edildiğini gösterdi. Türk basınının duayen ismi, şimdi kendisine ve ailesine yaşatılan bu acıların sorumlularından yargı önünde hesap sormak için yeni bir süreci başlatmaya hazırlanıyor.