Yanardağ'dan Şok Uyarılar ve AKP'nin Gizli Gündemi Mercek Altında!

Yanardağ'dan Şok Uyarılar ve AKP'nin Gizli Gündemi Mercek Altında!

Meclis'teki Kürt sorunu komisyonunun ilk toplantısı gündeme bomba gibi düştü; uzmanlar süreci sorgularken, iktidarın gerçek niyetleri hakkında ürkütücü iddialar ortaya atıldı, tüm ayrıntılar bu özel haberimizde sizi bekliyor!

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bugün saat 11.00'de ilk kez toplanan ve 8 saat süren "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" adı henüz kesinleşmemiş olmasına rağmen, Habertürk ve bazı internet sitelerinde bu isimle dolaştığı belirtilen ve Cuma günü saat 14.00'te yeniden toplanacak olan bu özel komisyonun işleyişi ve ardındaki olası niyetler, Tele1 YouTube kanalında Merdan Yanardağ'ın dikkat çekici yorumlarıyla mercek altına alındı; Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un komisyonun açılış konuşmasında "asli meselemiz hiç şüphesiz anayasa yazmak, hukuk reformu yapmak ya da tüm meseleleri bir anda çözmek değildir; Meclisin halkın sesi olmanın yanında toplumsal barışın taşıyıcısı, kardeşliğin teminatı, çözümün meşru adresi olduğunu hatırlatma iradesidir" diyerek yeni bir dönemin işaret ettiğini belirtmesine rağmen, Merdan Yanardağ, komisyonun kurulmasını ve çalışmalarına başlamasını başından beri anlamlandırmakta zorluk çektiğini ifade ederek, Türkiye'nin Kürt sorunu gibi 50 ila 100 yıl derinliği olan kadim bir sorununu çözmek üzere kurulan bu komisyonun, sorunu zamana yayarak yozlaştırma ihtimalinden korktuğunu dile getirdi ve ilk toplantının 48 üyenin her birinin yaklaşık 15'er dakika konuşmasıyla 8 saat sürmesinin bir sonuç çıkmasını zorlaştırdığını vurguladı, ayrıca çözülmek istenen konunun taraflarından biri olarak bilinen ve demokratik alanda siyaset yapan bir Kürt partisi olan Den Parti'nin, içindeki Türk milletvekilleri ve bazı Türk soluna mensup örgüt ve partiler olsa da esas olarak Kürt sorununun çözümüne odaklanmış bir misyon ve karaktere sahip olmasına karşın, komisyonda sadece dört üyeyle temsil edilmesinin kabul edilemez olduğunu ve Den Parti'nin onayını almayacak bir kararın yaşama geçirilmesinin imkansız bir girişim olduğunu, çoğunluğun sağlanması durumunda dahi uzlaşma ve mutabakat olmadan ilerlemenin mümkün olmadığını ifade etti, tüm bu gelişmelerle birlikte komisyonun geleceğine dair endişeler artarken, daha fazla detay için okumaya devam edin.

AKP'ye başından itibaren güvenilemeyeceğini, çünkü İmralı'da başlatılan sürecin AKP iktidarının siyasal ömrünü uzatmak amaçlı olduğunu ve bunun tıpkı bir önceki dönemdeki hendek savaşları gibi bir facia ile sonuçlandığını, katliam denilebilecek sayıda insanın hayatını kaybettiği, 1700 güvenlik görevlisinin şehit olduğu ve 7000 PKK'lının öldüğü toplamda 8000'in üzerinde ölümün yaşandığı, Cumhuriyet tarihinin en kanlı dönemlerinden biri olan bu süreçte Sur, Cizre, Şırnak gibi yerlerde yaşanan çatışmaların Diyarbakır'ın Sur semtini iç savaş yaşayan Halep'ten farksız hale getirdiğini, binaların delik deşik olduğunu, çöken binaların ve tank atışlarının yaşandığı şiddetli çatışmaların gerçekleştiğini, o dönemde görev yapan, sorumluluk alan ve görüşmelere katılan herkesin Sırrı Süreyya Önder dahil olmak üzere hapse girdiğini, insanların sadece Kobani olayları nedeniyle değil, aynı zamanda çözüm sürecinde izledikleri tutum nedeniyle de hapse atıldığını, hatta Abdullah Öcalan'ın o dönemde "yasası yok hepinizi vatan hainliğinden yargılarlar" sözünün haklı çıktığını ve bu dönemde de yasa olmadığını belirten Merdan Yanardağ, komisyonun çalışmalarının herhangi bir meclis komisyonundan farkı olmadığını, örneğin orman yangınlarını araştırmak için kurulan bir komisyonun yetkilerine sahip olduğunu, adı henüz kesinleşmemiş olsa da dolaşan "Milli Birlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" ya da "Milli Dayanışma, Demokrasi ve Kardeşlik Komisyonu" gibi isimlerin ne kadar fiyakalı olursa olsun, komisyonun gerçekte bir yetkisi olmadığını, tıpkı orman yangınlarını araştırma komisyonu gibi sadece bir rapor hazırlayıp Meclis Başkanına sunacağını, Meclis Başkanı'nın da bunu Genel Kurul'a sunacağını ve esas olarak orada oylama yapılacağını, oysa yetkileri belirlenmiş, görevleri belirli, sorumlulukları tanımlanmış özel bir komisyon olması gerektiğini ve üyelerinin de ona göre belirlenmesi gerektiğini, 48 kişilik bir komisyonun (21 AKP'li, 4 MHP'li, 4 Den Partili, Saadet, Gelecek ve DEVA Partilerinden oluşan yeni yol grubu ve diğerleri) "bu komisyon çalışmasın" demekle eş değer olduğunu, Cumhuriyet Halk Partisi'nin başlangıçta "bu bir anayasa komisyonu değildir" diyerek karşı çıktığını ve nitelikli çoğunluk talep ettiğini, ancak daha sonra "çözümün adresi meclis ve bir komisyon olmalıdır" diyerek komisyona katıldığını ve bu tutumunda bir tutarlılık olduğunu düşündüğünü, CHP'nin katılmasıyla Türkiye İşçi Partisi'nin de katıldığını, komisyonda nitelikli çoğunluk yerine salt çoğunlukla karar alınmaması, yani katılanların yarısından bir fazlasıyla (48 üyeden 25 oyla) karar alınmaması gerektiğini, üçte iki veya özel bir tanım yapılırsa üçte beş oyla kararın çıkması gerektiğini ve Cumhuriyet Halk Partililerin oyunu almaması halinde bir kararın çıkmayacağının anlaşıldığını, CHP'nin böyle bir garantiyle oraya girdiğini ve Merdan Yanardağ'ın Cumhuriyet Halk Partisi'ne "niye komisyona girdi" eleştirilerini doğru bulmadığını, **ancak kategorik olarak komisyonun kendisine karşı çıkmaktan ziyade, kuruluş biçimine itiraz etmek gerektiğini, çünkü siyasal ömrü dolmuş bir meclisin önlerinde olduğunu, erken seçimle bileşiminin tamamen değişebileceğini ve bu komisyonun üyelerinin de değişebileceğini, meclisin görevi bittiği anda komisyonun da boşlukta kalıp işlevini tamamlayacağını, otomatik olarak dağılacağını, oysa yasa çıkarsa sorunun çözümüne kadar komisyonun görev yapacağını, fakat yasası çıkmamış bir komisyonun yeni meclis seçildiğinde yeniden oluşacağını ve üye birleşiminin değişeceğini, AKP'nin bu kadar ağırlıklı temsil edilmeyebileceğini, ancak Türkiye'nin demokratikleşmesi, cumhuriyetin kazanımlarının savunulması, birliği ve geleceğinin demokratik ve insan haklarına uygun bir biçimde düzenlenmesine ilişkin birtakım kararlar alınması halinde, bunların meclisten geçirilmemesi durumunda ne olacağını sorguladı ve 15 Temmuz darbesini araştıran komisyonun ifadeye çağırdığı Hakan Fidan ve Hulusi Akar gibi isimlerin gelmediğini ve komisyonun hiçbir yaptırımının olmadığını, zorla getirme kararı aldıramadıklarını, hatta dosyanın bir ara kaybolduğu iddialarının aksine raporun hala resmen yayınlanmadığını ve CHP'li üyelerin yazdıkları şerhlerin bile ortada olmadığını belirtirken, böyle bir komisyondan ne beklenebileceğini sorguladı ve bu konudaki gelişmeleri takip etmek için okumaya devam edin.

Merdan Yanardağ'ın Tele1 ve Ruşen Çakır'la Mediascop'ta katıldığı yayınlarda toplumu uyarmaya çalıştığını, özellikle siyasi partileri ve Kürt yurttaşlarını, Kürt kardeşlerini bu komisyonun işlevsiz, sorunu çözebilecek bir kudrete, yetkiye ve güce sahip olmadığını, endişe ettiği durumun ise süreci zamana yayarak, zaman kazanarak AKP'nin CHP operasyonunu tamamlamasına fırsat sağlamak ve Erdoğan'ı bir veya iki dönem daha seçtirerek rejim değişikliği sürecini tamamlamak gibi bir amaçları olduğunu, Türkiye'yi dinci, faşizan bir totaliter rejime taşıyabilecek paha biçilmez bir zamanı ve imkanı elde etmeye çalıştıklarını, çünkü bu 23 yılın muhafazakar, İslamcı bir oligarşinin maddi temellerini oluşturmak için bir yağma ve ganimet dönemi olarak değerlendirildiğini, AKP iktidarının iki darbe girişimiyle (17-25 Aralık adliye ve polis eliyle, bir de 15 Temmuz) mücadele ettiğini, ancak 2007'ye kadar güçler ayrılığı ilkesi şu ya da bu şekilde geçerli olduğu için devleti tam ele geçiremediklerini, Cumhurbaşkanlığı'nda Ahmet Necdet Sezer'in olduğunu, üniversiteleri ve YÖK dahil bağımsız kuruluşları ele geçiremediklerini, dolayısıyla rejimi değiştirmek için ellerindeki sürenin yetmediğinin ortaya çıktığını, kendi yetersizlikleri, kapasite sorunları, bilgisizlikleri ve insan kaynaklarının buna yetmediğini, rüküş bir siyasal İslamcı hareketle karşı karşıya olunduğunu, diplomaları tartışmalı, sahte diplomalar üreten, sahte atamalar yapan, utanmadan üç beş maaş alan bir iktidardan söz edildiğini, yönetim kurulu üyeliklerini "arpalıklar" biçiminde dağıtan, 300.000-500.000 TL gibi utanç verici özel sektörde onların kendi takdiri olsa da kamu sektöründe olmaması gereken öd ödemeleri ve ekstra haklar alan, hatta bazı kurulların başkanlarının "sizin aldığınız maaşlar milletvekili maaşlarının iki üç katı, ama onlardan 650 tane var, benden bir tane var" diyecek kadar şirret ve çiğ tiplerle karşılaşıldığını, böyle bir dönemden sonra "biz cumhuriyeti yıktık ama kendi rejimimizi kuramadık, yarın iktidar değişirse bizden fena halde hesap sorulabilir" düşüncesiyle hem bunu önlemek hem de "kutlu dava" dedikleri hedefe ulaşmak için zamana ihtiyaçları olduğunu, bu sürecin başlatılmasının temel nedeninin bu olduğunu, insanların "böyle hareket etmek daha iyi olur, memleket için daha hayırlı olur" diye bir anda siyasal İslamcı ve faşist partilerin demokrat olamayacağını, birdenbire demokratik bir siyasi harekete dönüşemeyeceğini, birdenbire özgürlükçü bir parti haline gelemeyeceğini, bunu maddi koşulların, yaşamın kendisinin zorladığı zaman yapmak zorunda kaldıklarını, yaşamın zorladığı için bir çözüm süreci başlattıklarını, AKP'nin buna önce tereddütle yaklaştığını ifade ederken, tüm bu stratejik hamlelerin ve arka planın derinlemesine analizi için okumaya devam edin.

MHP konusunda hala temkinli olduğunu, MHP'nin bu konuda bir kararlılık sergilese de, hala farklı davranabileceğini ve Türkiye'yi bir erken seçime götürerek AKP iktidarına son verecek süreci başlatabileceğini değerlendirdiğini, çünkü Devlet Bahçeli'nin son derece kararlı bir çizgi izlediğini ve geri adım atmadığını, bu noktada "acaba biraz saf mıyız" diye düşündüğünü, ancak bunun sadece bir ihtimalden söz etmek olduğunu, Cumhur İttifakı'nın bir parçasından söz edildiğini, Türkiye'de AKP'yi ayakta tutan, AKP iktidarına koltuk değneği olan bir siyasi partiden söz edildiğini, bu partinin ırkçı bir milliyetçi geçmişe sahip olduğunu, bir faşist parti olarak, bir faşist siyasi hareket olarak Türkiye'de sivil faşist hareketi temsil eden bir tarihe sahip olduğunu bilmekle birlikte, tıpkı 57. hükümetin yıkılmasına yol açtığı gibi, AKP iktidarının yıkılmasına da yol verebileceğini ve Türkiye'de bir demokratikleşme dalgası yaratabileceğini de değerlendirmek gerektiğini, Alparslan Türkeş'ten sonra genel başkan olan Devlet Bahçeli'nin Ülkücü hareketi sokaktan çektiğini, Ülkücü mafyayla bağını bir dönem kestiğini, Kürt sorununun çok yakıcı olduğu dönemde Ülkücüleri sokak eylemlerinin içine sokmadığını ve o dönemde Merdan Yanardağ'ın bir değerlendirmesinde, faşist ya da faşizan bir partiden radikal milliyetçi bir sağ partiye doğru evrilen bir MHP'den söz edilebileceğini, radikal bir milliyetçi parti çizgisine ya da demokratik Türkçülük diyebileceğimiz, 12 Eylül'ün ideolojisi olan ve Kemalizmle ilgisi olmayan Türk İslam sentezciliğinden uzaklaşarak demokratik Türkçü bir çizgiye gelme potansiyeline sahip olabileceğini düşündüğünü, ancak bunun düşük bir olasılık olsa da bir olasılık olduğunu belirtirken, komisyonun bugünkü toplantısının 8 saat sürmüş olmasının ve içeriden sızan bazı bilgilerin, süreci zamana yayarak yozlaştırabileceklerine dair endişelerini güçlendiren bir başlangıç toplantısı olduğunu ifade etti, tüm bu analizlerin ışığında, siyasetin derinliklerindeki muhtemel dönüşümlerin ve gizli ajandaların tam resmini görmek için okumaya devam edin.

Nihayetinde, Merdan Yanardağ'ın tüm bu değerlendirmeleri, Kürt sorununun çözümüne yönelik atılan bu son adımın, iktidarın kendi siyasi çıkarlarını ve rejim değişikliği hedeflerini gerçekleştirmek üzere bir zaman kazanma taktiği olduğu yönündeki kuvvetli endişelerini ortaya koyarken, Meclis'te kurulan komisyonun yasal dayanağının eksikliği, yetki ve yaptırım gücünden yoksun oluşu, Den Parti'nin yeterli temsiliyetinin bulunmaması ve geçmiş tecrübelerin ışığında çözüm sürecinin bir "felaketle" sonuçlanmış olması gibi kritik detaylar, komisyonun gerçekte bir çözüm üretme potansiyeli taşımadığı, aksine mevcut sorunları derinleştirme ve toplumu daha da kutuplaştırma riskini barındırdığı uyarısını güçlendirmekte ve toplumun bu tür siyasi manevralara karşı uyanık olması gerektiğini vurgulamaktadır, zira Merdan Yanardağ'ın ifadelerine göre, iktidar tarafından atılan bu adımın nihai amacı, muhalefet içindeki dengeleri değiştirerek ve siyasi ömrünü uzatarak, Türkiye'yi geri dönülmez bir "dinci faşizan totaliter rejim"e doğru taşıma çabasının bir parçası olarak görülmektedir; tüm bu gelişmeler ve çok daha fazlası için gözünüz https://www.avazturk.com adresinde olsun, zira geleceğe dair ipuçları bu tür analizlerde gizlidir.