Yandaş Medyanın Yalaka Manşetleri ve Adalet Mücadelesi Bugünlere Işık Tutuyor!
Gazeteci Can Ataklı, YouTube kanalında 2018'de yaptığı bir konuşmayı yeniden paylaşarak Ergenekon davasının tamamen çökmesini ve bu süreçte yaşananları anlattı. Yandaş medyanın yanıltıcı manşetleri, hukuki mücadele ve adaletin tecellisi üzerine çarpıcı...
Gazeteci Can Ataklı, kendi adını taşıyan YouTube kanalında yayınladığı "“KANDIRDILAR, ALLAH AFFETSİN” SÖZLERİNİ DUYARSAK ŞAŞIRMAYIN" başlıklı videosunda, Ergenekon davasının tamamen çöktüğünün resmen açıklandığı 1 Kasım 2018 tarihinde yaptığı bir konuşmayı izleyicilerle paylaştı. Bu konuşma, yıllarca süren bir hukuki mücadelenin ve medyanın rolünün anlaşılması açısından büyük önem taşıyor.
Ataklı, konuşmasına başlarken, videonun yayınlandığı tarihin (6 Haziran) birkaç gündür karıştırdığını ve Mayıs yerine Haziran demesi gerekirken hata yaptığını belirtiyor. Bayramın ikinci günü olması nedeniyle özel bir içerik sunmak istediğini ve bu nedenle 2018'den kalma bu konuşmayı seçtiğini aktarıyor. Konuşmanın özelliği, Ergenekon davasının tümüyle bittiğinin, kumpas olduğunun ve beraat kararlarının verildiğinin resmen açıklandığı gün, yani 30 Ekim 2018'in ertesi günü yapılmış olması. Ataklı, bu konuşmada Ergenekon'da yapılanları anlattığını ifade ediyor.
Konuşmanın yapıldığı tarihte ilginç bir tesadüf olarak, dönemin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da Arjantin'de olduğunu hatırlatıyor. Orada Trump ile görüşebilmek için yoğun çaba harcandığını, yandaş medyanın bunu büyük bir zafer gibi sunmaya çalıştığını ancak Beyaz Saray'ın "vakit yok" diyerek randevu vermediğini belirtiyor. Sonunda koridorda ayaküstü bir karşılaşma formülü bulunduğunu ve yandaş medyanın bunu bile zafer gibi sunduğunu ekliyor. https://www.avazturk.com Bu durum, medyanın olayları nasıl çarpıttığına dair bir örnek teşkil ediyor.
Can Ataklı, 2018'deki konuşmasının ana temasını bugüne bağlıyor: Tıpkı o dönemde Ergenekon davası üzerinden yürütülen "anormal" operasyonlar ve medyanın bunları "köpürtmesi" gibi, bugün de İstanbul Büyükşehir Belediyesi üzerinden benzer bir operasyon yürütüldüğünü, belediye başkanı hakkında yolsuzluk iddialarının yandaş medya tarafından abartıldığını söylüyor. Ergenekon sürecinde de hukuki mücadele verdiklerini, "yapılan yanlış" dediklerini ve davanın çökmesiyle birlikte AKP'nin kendi yaptığı bir kötülüğü kendi temizlemek zorunda kaldığını vurguladığını belirtiyor.
Yıllar önce de söylediği gibi, hak yerini mutlaka bulur, adalet mutlaka tecelli eder. Bu nedenle kimsenin paniğe kapılmaması gerektiğini, bu tür süreçlerin atlatılacağını Ergenekon davasının çökmesiyle örnekleyerek anlatıyor. Kötülüklerin her zaman yapıldığını ancak iyiliğin, doğruluğun ve gerçeğin mutlaka kazandığını, zulme uğrayanların acı çekse de eninde sonunda kötülüğün kaybedeceğini defalarca ifade ediyor.
Ergenekon davasının tamamen çöktüğünü ilan eden mahkeme kararı ve savcılığın açıklamasında "Ergenekon diye bir terör örgütünün bulunamadığı", verilen cezaların "orantısız ve yanlış olduğu"nun resmen tescil edildiği bilgisi veriliyor. Bu karar sonrası yandaş medyanın tamamında bu olayın haberinin dahi yer almadığını belirten Ataklı, oysa aylarca, hatta yıllarca en itibarsızlaştırıcı, aşağılayıcı haberler yaptıklarını hatırlatıyor. Özellikle kumpasın ilk sonuçlandığı, mahkumiyetlerin verildiği günkü gazete manşetlerini unutmamanın mümkün olmadığını söylüyor. https://www.avazturk.com Sabah'ın "19 darbeciye mühebbet", Yeni Şafak'ın "darbeye mühebbet", Star'ın "derin devlete mühebbet", Akit'in "cuntaya ceza yağdı", Türkiye gazetesinin "ağır darbe" gibi manşetlerini örnek veriyor.
Dönemin en aşağılık ve namussuz yayın organlarından biri olarak tanımladığı Taraf gazetesinin "1923'te kuruldu, 2008'de arınıyor" manşetini de hatırlatıyor. Rahatsızlanan insanlarla alay edildiğini, ölenlere dahi insafsızca sözler söylendiğini aktarıyor. Bu süreçte 60.000 kişinin telefonlarının dinlendiğini, 3.000 kişinin takibata uğradığını, 588 kişinin tutuklandığını, 1360 kişi hakkında ifade alındığını ve maalesef 7 sanığın hayatını kaybettiğini söylüyor. Hayatını kaybedenlerden İlhan Selçuk, Türkan Saylan, Yarbay Ali Tatar (ilk ölenlerden) ve cenazesi kimsesizler mezarlığına gömülmek durumunda kalan Kuddusi Okkır gibi isimleri anıyor. Okkır hakkında "Ergenekon'un kasası, bütün para onda, en zengini" şeklinde aşağılık iftiralar atıldığını belirtiyor. 7 kişinin kanser olduğunu ve durumlarının iyi olmadığını, Genelkurmay Başkanı'nın bile terör örgütü lideri diye hapse atıldığını ekliyor.
Can Ataklı, bu süreçte yaşadığı kişisel mücadeleye de değiniyor. Ekranlarda kendilerine edilmedik hakaretin kalmadığını, küfürler edildiğini, "hain", "darbeci", "postalyalayıcı", "vesayetçi" gibi ithamlarla saldırıldığını söylüyor. Kendilerinin ise tek bir şey söylediğini: "Kardeşim hukuktan, hukuk yolundan çıkmayın". https://www.avazturk.com Sonunda ne olduğunu sorarak, bu saldırıları yapanların bir kısmının hapiste olduğunu, en aşağılık ve namussuz olanlarının ise kaçtığını belirtiyor. Balyoz davasında Yeni Zelanda'dan gelen bir subayın kaçma şüphesiyle tutuklandığını veya tahliye isteyenlere "yargıdan mı korkuyorsunuz, yargılanın çıkın" denildiğini hatırlatarak, şimdi bu "şerefsizlerin, namussuzların" yargıdan korkup kaçtığını, onların "yardakçılarının" kaçtığını, Cumhurbaşkanının tabiriyle "aptal olanların" ise burada kalıp tuzağa düştüğünü, hapiste süründüğünü ve sürüneceğini iddia ediyor.
Kaçanların milyonlarca dolar kazandığını, "Cemaat denilen o şer odağının" iktidara destek olurken çok palazlandığını ve milyarlarca dolar kazandığını ve şimdi bu paraları "bizim sırtımızdan, bizim vicdanımızdan, ahlakımızdan ve namusumuzdan yararlanarak sağladıkları servetleri" yediklerini savunuyor. Bugünkü iktidarın onlara karşı hiçbir şey yapmadığını, "büyük tehdit", "FETÖ terör" gibi söylemlere rağmen paralı olanların hepsini serbest bıraktığını, gariban öğretmen, memur, polis gibi kesimlerin ise içeride olduğunu belirtiyor. 15 Temmuz'da "tetik çeken askerlerin" de bu yola itildiğini ve "salak gibi" düştüğünü, ancak birçok insanın ölümüne neden olduklarını ekliyor.
Ataklı, bu süreçte kendisine saldıran o "namussuzca, hayasızca" sözler söyleyenlere karşı hep bir şeyi çok istediğini ve söylediğini vurguluyor: AKP iktidarı döneminde çökecek!. Ve gelinen noktanın, AKP iktidarının en güçlü olduğu dönemde yaşandığını belirtiyor. Ergenekon ve Balyoz gibi "namussuzca, aşağılık kumpasların" çökertilmesinin ve mağdur edilen insanların aklanmasının bu iktidara nasip olduğunu ifade ediyor. https://www.avazturk.com Bunun istenen bir durum olduğunu, çünkü yarın bir iktidar değiştiğinde bu insanların suçsuz bulunmasının "iktidar değişti, kendi adamlarını kurtardılar" şeklinde yorumlanabileceğini, ancak bu yolu açanların, yani bu "melaneti" işleyenlerin kendi yaptıklarının hata olduğunu ve yarın kendi başlarına da benzerinin gelebileceğini düşünerek bu kumpası ortadan kaldırdıklarını iddia ediyor.
Kumpasın ortadan kaldırılmasında, "şer odağı cemaatla" bugünkü iktidar sahiplerinin para nedeniyle birbirine düşmelerinin büyük katkısı olduğunu düşünüyor. Eğer parayı paylaşamayıp kavgaya tutuşmasalardı, belki de bu hale getirmeyeceklerini, çünkü eskiden hukukun tanınmadığını, şimdi ise mecbur kaldıklarını ancak başka konularda hukuksuzluğun devam ettiğini anlatıyor.
Sözlerini çok uzatmak istemediğini belirten Can Ataklı, bugüne kadar yaptıkları hukuk mücadelesinin, demokrasi mücadelesinin sonuna ermiş olmaktan dolayı kişisel mutluluk duyduğunu ifade ediyor. Ergenekon veya Balyoz'da şahsen tanıdığı yakın dostları veya birlikte mücadele ettiği insanlar olmadığını, yani kendisini oraya duygusal veya ideolojik olarak bağlayan bir şey olmadığını söylüyor. Ancak ilk günden bu yana hukuk, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri dediklerini, bunları yok ederek birilerinden hesap sorulamayacağını, intikam alınamayacağını, beğenilmeyen herkesin hapislerde süründürülemeyeceğini söylediklerini ve kazandıklarını vurguluyor. Üstelik bunu iktidarın en güçlü olduğu dönemde başardıklarını ekliyor.
Son olarak, izleyicilere teşekkür ederek ve tekrar görüşmek üzere diyerek konuşmasını sonlandırıyor. https://www.avazturk.com Ataklı'nın 2018'deki bu konuşması, sadece geçmişteki bir adaletsizliğin son buluşunu değil, aynı zamanda medyanın gücünü, hukukun er ya da geç tecelli edeceğini ve doğru bildiğini savunmanın önemini ortaya koyuyor. Bu yayın, Ergenekon sürecinde nelerin yapıldığını, yandaş medyanın neler ettiğini ve direnmenin nasıl bir sonuç sağladığını hatırlatması açısından da değerli bir belge niteliği taşıyor.