Yangınların Gölgesinde Siyasi Dans ve Gizli Anlaşmalar!
Ormanlar yanarken uçak meselesinden CHP'nin iç hesaplaşmalarına, barış sürecindeki şifreli adımlardan medyanın görünmez kavgasına... Türkiye'nin sıcak gündeminin perde arkası, bilinmeyen detaylar ve geleceğe dair şok edici ipuçlarıyla bu makale devam...
Türkiye, maalesef yine bir yaz ayına orman yangınlarının pençesinde girmiş bulunuyor ve bu yılki felaket, derinlemesine sorgulanması gereken pek çok gerçeği gün yüzüne çıkarıyor. Bu makale, sadece yüzeysel bir özet sunmakla kalmayacak, aynı zamanda yangınlardan siyasete, medyadan güvenlik politikalarına kadar uzanan karmaşık bir ağın iç yüzünü, gözden kaçan detayları ve henüz gün yüzüne çıkmamış gerçekleri ele alarak ilerleyecek.
Yangınlar, her yıl olduğu gibi bu yıl da ülkenin en büyük "kanayan yarası" olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle İzmir'i vuran son yangınlar, arkadaşlarla yapılan konuşmalarda "en güzel ormanların gittiği" ve "insanların evlerini kaybettiği" ifade ediliyor. Yangının başlangıcına dair ortaya çıkan bir görüntünün ardından, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın dezenformasyonla mücadele biriminden "ateşe karşı ateş açıldığı" yönünde bir düzeltme geldi. Adalet Bakanı'nın bir kişinin gözaltında olduğunu ve kendi evini benzinle yakarak orman yangınını başlattığını açıklaması da şok etkisi yarattı. Ancak, Can Dündar ve Erk Acarer'in vurguladığı gibi, asıl mesele "uçak meselesi" ve "rantsal dönüşüm" iddiaları etrafında şekilleniyor. Erk Acarer, geçmişte yanan yerlere oteller kondurulmasını ve zeytin ağacı bölgelerine imar izni verilmesini rantın kanıtı olarak sunuyor. Acarer, yangın söndürme uçaklarının neden alınmadığının "akıl dışı" olduğunu belirterek, bunun da "rantın devamı" ile ilgili olduğunu öne sürüyor. Bir aylık saray masrafıyla 10 adet uçak alınabileceği belirtilirken, yangın ihalelerinin de AKP'li şirketlere verildiği iddia ediliyor. İki yıl önce Orman Genel Müdürlüğü'nün 6 adet insansız hava aracı (İHA) kiralamak için ihaleye çıktığı ve Baykar'ın bu ihalenin aslan payını aldığı, hatta İHA'lar göreve çıkmasa bile paranın günlük olarak ödendiği de aktarıldı. Can Dündar, "20 yıldır iktidardasınız... hala uçaksızlıktan yakınmak artık bu hükümetin değil herhalde bizim hakkımız" diyerek durumu özetliyor. Hatta, Karar Gazetesi'nde yayınlanan bir habere göre, Türk Hava Kurumu'nun (THK) 8 adet CL215 model yangın söndürme uçağını satışa çıkardığı ancak alıcı bulamadığı belirtiliyor. Erk Acarer, Atatürk'ün Nutuk'un telif gelirlerini bağışladığı THK gibi önemli bir kurumun "adeta yok edildiğini" ifade ediyor.
Yoğun gündemin bir diğer kritik maddesi ise Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) iç dinamikleri ve mahkeme kararı oldu. Can Dündar, "Saraysarayda Erdoğan oturuyor, birkaç danışmanıyla belki ne yapalım ya kapatalım mı bir şey mi yapalım nasıl bir karar alalım ya bu 30'unda çıkaralım yok ya bunu erteleyelim bütün yaz bunu konuşsunlar hem de CHP diken üstünde otursun" diye düşünerek, mahkeme kararının arkasında siyasi bir senaryo olabileceği iddia ediyor. Erk Acarer de Rasim Ozan Kütahyalı'nın üç gün önce yaptığı bir açıklamanın tüm savları doğruladığını belirtiyor; Kütahyalı, kurultaydan bir sonuç çıkmayacağını ve Eylül-Ekim ayına erteleneceğini öngörerek, Özgür Özel'in bu arayı iyi kullanırsa CHP'nin başında kalabileceğini ifade etmiş. Erk Acarer'e göre Erdoğan, "normalleşme günleri çok güzeldi" diyerek, Ekrem İmamoğlu ile ilgili planının seçimden önce yapıldığını ve Özgür Özel'in devreye girmesiyle kurultay planının da gün yüzüne çıktığını ima ediyor. Türkiye'nin gündemini takip edenler için https://www.avazturk.com gibi platformlar, bu tür siyasi manevraları anlamak adına önemli bir kaynak olabilir. Erk Acarer, bu sürecin "her gün CHP konuşuyoruz her gün Kılıçdaroğlu konuşuyoruz her gün abuk subuk şeyler konuşuyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir biçimde bölünür mü bölünmez mi tartışmaları içinde olmasına devam ediyoruz" diyerek CHP'nin mevcut durumunu eleştiriyor. Kılıçdaroğlu'nun Lütfi Savaş gibi "ihaleci" ve "rüşvet teklif eden" bir isimle yola çıkmasını yadırgadığını da ekliyor. Erk Acarer, Kılıçdaroğlu'nun "foncu gazetecilerin bize atıp tutanların vicdanına havale ediyorum" sözlerine karşılık, kendilerinin Türkiye dışında olduklarını ve parti içi meselelerle alakalarının olmadığını, sadece seçim kaybettiği ve inatçı olduğu için Kılıçdaroğlu'nu eleştirdiklerini belirtiyor. Ayrıca, kendi hesaplarını kapattıranın Kılıçdaroğlu'nun ekibi olduğunu ve "trollerini alana saldığını" da iddia ediyor. Can Dündar, "yandaş medyadan bu kadar övgü düzülse ya ben nerede hata yaptım diye herhalde düşünürüm" diyerek, Kılıçdaroğlu'nun yandaş medyada bu kadar popüler olmasının "ne yönde neye hizmet ettiğini açıkça ortaya koyduğunu" belirtiyor. Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'na yapılanlardan "hicap duymamak mümkün değil" şeklindeki açıklamasının ise aslında Erdoğan'ın planını çok net ortaya koyduğunu vurguluyor. Can Dündar, "Erdoğan sürekli plan yapıyor ama planları Ekrem İmamoğlu gözaltına alındıktan sonra sürekli bozuluyor" diyerek, toplumsal muhalefetin bu durumu ileri taşıması gerektiğini ifade ediyor. Erk Acarer ise "cin şişeden çıktı bir kere bence hiçbir şey olmamış gibi davranmak mümkün değil bu saatten sonra" diyerek CHP'deki bölünme ihtimalini yüksek görüyor. Hatta, Kılıçdaroğlu'nun "parayı veren düdüğü çalar iş"e güvendiğini, ancak bu parayı Erdoğan'ın medyası aracılığıyla Erdoğan'ın verdiğini iddia ediyor.
Barış sürecine dair de önemli gelişmeler ve iddialar konuşuluyor. Rudaw'da çıkan bir haberde, Kürdistan bölgesindeki güvenilir kaynaklara dayandırılan bilgiye göre PKK'nın 3-10 Temmuz tarihleri arasında Süleymaniye'de sembolik olarak silah bırakma takvimi olduğu belirtiliyor. Can Dündar, bunun "sürecin arkasındayız biz üstümüze düşeni yapıyoruz devlet de gerekeni yapsın mesajı" olduğunu düşünüyor. Bu haberin ardından, Kuzey Irak'ın Metina bölgesinde bir drone saldırısı olduğu, 9 kişinin yaralandığı ve Kürt kanalları tarafından görüntülerinin servis edildiği ancak Türk medyasında yer almadığı belirtiliyor. Can Dündar, "basının görmemesi AKP'nin bunu görmemesi AKP medyasının görmemesi Metina'daki saldırıdan söz ediyorum hani çok tuhaf geçmiş dönemde... PKK saldırılarını duyurmayan gazetecilere bile çok öfkeleniyordu" diyerek bu çelişkiye dikkat çekiyor. Dem Parti'den Sezai Temelli'ye bu konu sorulduğunda ise "silah bırakma kararı kongrelerinde alınmış bir karar pkk kendi kongresinde bu kararı aldı bunu öyle ya da böyle bir şekilde onlar gerçekleştirir ama buradaki soru bu şu biz ne yapacağız biz buna odaklanalım" yanıtını veriyor ve hukuki altyapının önemini vurguluyor. Önümüzdeki hafta PKK'nın sembolik silah bırakma eylemi ve sonrasında Öcalan veya Cumhurbaşkanı ile görüşmelerin beklendiği de dile getiriliyor. Erk Acarer, örgüt içerisinde de bir ayrışma olduğunu, Abdullah Öcalan ve Karayılan'ı işaret ederek devletin ve örgütün içinde "şahin kanatların" olduğunu, önceki barış süreçlerinin de bu yüzden kesintiye uğradığını belirtiyor.
Son olarak, medya ve propaganda savaşları da gündemin önemli bir parçası. Erk Acarer, Almanya'da domates fiyatları gibi gerçek dışı konuların abartılarak Türkiye'deki asıl sorunların üstünün kapatılmaya çalışıldığını, Cem Küçük'ün 20 euro yalanını örnek vererek anlatıyor. Bu tür manipülasyonların "AKP seyircisi" tarafından "biz gene iyi durumdayız herhalde o zaman" düşüncesine yol açtığını belirtiyor. Fatih Altaylı gibi gazetecilerin hapishaneden bile "içeriden habercilik" yapmaya devam etmesi ve YouTube kanallarının yasaklanmasına rağmen daha fazla ilgi çekmesi, "gazetecilerin hiçbir koşulda bırakmaya niyeti yok" mesajını veriyor. Erk Acarer, "bu işler o nedenle ya bunlar artık böyle hani denenmiş ve verim alınmamış yöntemler 21 yüzyıldayız arkadaş al YouTube kapansa ne olur yarın başka bir şey çıkacak yarın başka bir mecra üzerinden gazeteciler bilgi verecek" diyerek sansür girişimlerinin başarısızlığını vurguluyor.
Tüm bu gelişmeler ışığında, Türkiye'nin yangınlarla boğuşurken, siyasi sahnesinin de alev alev yandığı, perde arkasında büyük hesaplaşmaların ve stratejik hamlelerin yaşandığı açıkça görülüyor. Bu kaos ortamında, asıl soru şudur: Acaba bu yangınlar, sadece ormanları değil, aynı zamanda toplumsal muhalefeti de bölmek ve dikkatleri gerçek sorunlardan başka yöne çekmek için mi kullanılıyor? Ve bu süreçte, gözden kaçan o büyük oyun, kimin iktidarını perçinleyecek, kimin sonunu getirecek? Önümüzdeki günler, Türkiye'nin geleceğine dair bu kritik soruların cevabını netleştirecek.