ABD-İsrail Pazarlığında Gizlenen Büyük Riskler!
Habertürk TV ekranlarında Ünal Altıbay, İran-İsrail geriliminin ardındaki ABD rolünü, nükleer müzakerelerin bilinmeyenlerini ve siber savaşın kritik önemini masaya yatırdı. Altıbay, Washington ile Tel Aviv arasındaki "karşılıklı çıkar" ilişkisinin bölgeyi
Ortadoğu, bir kez daha nefeslerin tutulduğu, gerilimin doruk noktasına ulaştığı bir dönemeçten geçiyor. İran ve İsrail arasındaki tansiyonun giderek tırmanması, uluslararası arenada "Acaba bu çatışma daha da sertleşerek devam mı edecek, yoksa bir noktada durulacak mı?" sorusunu akıllara getiriyor. Habertürk TV ekranlarında bu kritik soruları yanıtlayan önemli konuklardan Ünal Altıbay, bölgedeki mevcut durumu ve olası senaryoları mercek altına aldı. Altıbay, çatışmanın seyrinin ve şiddetinin büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri'nin tutumuna bağlı olduğunu vurguladı; zira Washington'ın, İsrail'in "saldırgan veya karşılıklı atışma" tutumuna ne kadar tolerans göstereceği belirleyici olacak. Uzman isim, ABD'nin İsrail'i açıkça "aparatçek gibi" kullandığını belirtirken, bu ilişkinin tek taraflı olmadığını, tam tersine "karşılıklı ikisinin de birbirini kullandığı" simbiyotik bir durum olduğunu ifade etti. Altıbay’a göre, “karargahın başı” gibi hareket eden eski ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail'in sözcülüğünü yapar gibi ifadeleri de bu kompleks ilişkinin önemli bir göstergesi.
Ünal Altıbay, bu karmaşık jeopolitik denklemi açıklarken, İran ile nükleer müzakereleri yürüten gücün Amerika Birleşik Devletleri olduğunu hatırlattı ve bu müzakere masasının Washington'ın isteği doğrultusunda bozulduğunu veya yeniden tanzimi için İsrail'in operasyonları gerekmiş olabileceğini iddia etti. Hatta Altıbay, İsrail'in habersiz veya Amerika'ya rağmen hareket edemeyeceğini, bu nedenle ABD'nin İran'a yönelik operasyonları teşvik etmiş olabileceğini öne sürdü. Bu "karşılıklı simbiyotik ilişki"nin iki tarafın da çıkarlarının aynı noktada birleşmesinden kaynaklandığını belirten Altıbay, İsrail'in ulusal çıkarlarını "varoluşsal bir tehdit" olarak gördüğünü; ABD'nin ise "küresel nizamın ve küresel güvenliğin çıkarları" açısından, 1968 nükleer anlaşmasını imzalayan ana güç olarak nükleer silahların kimin edineceğine karar veren iradeyi takip ettiğini ifade etti. Bu nedenle de ABD'nin, İsrail'in İran'ı vurmasını sağlayabildiğini veya İran'ın nükleer silah edinmesinin önüne geçecek kuralları koymaya çalıştığını sözlerine ekledi. Altıbay'ın değerlendirmelerine göre, sadece ABD değil, Avrupa Birliği de benzer bir kararsızlık içinde; hatta İran rejimi değişikliği noktasındaki düşüncelerini gelişmelere bağlı olarak değiştirebileceklerini belirtti. İran'ın askeri anlamda devlet olarak yalnızlık içinde olduğunu, 40 yıldır doğrudan bir askeri müttefik geliştiremediğini, sadece Hizbullah, Hamas, Husiler gibi vekil güçleri beslediğini ifade eden Altıbay, ekonomik ve stratejik anlamda Rusya ve Çin ile ilişkileri olduğunu ancak askeri destek açısından bir "askeri müttefiklik çerçevesinde" bir ilişkisi olmadığını dile getirdi. Ancak bu yalnızlığın tam da ortasında Ünal Altıbay, Çin'in, arka kapı diplomasisinin ötesinde, lojistik ve istihbarat açısından İran'a destek verdiğini, özellikle hava savunma sistemlerinin algoritma yazılımları konusunda Tahran'a yardımcı olduğunu düşündüğünü vurguladı. Çin’in bu desteğinin, İsrail saldırılarına karşı İran’ın savunma sistemlerini daha etkili kullanabilmesi veya siber saldırılar sonucu aşılmış olabilecek güvenlik duvarlarını yeniden güçlendirme amacı taşıdığına dikkat çekti.
Ünal Altıbay, İran'a giden kargo uçaklarının içeriğine dair yaygın kanaatin harp silahları veya yedek ekipman olduğu yönünde olduğunu, ancak kendisinin bunun tam tersine "yazılım ekipmanlarıyla" ve "siber güvenlik" ile ilgili olduğunu düşündüğünü aktardı. Siber güvenliğin "hibrit savaş modelinin ayrılmaz bir parçası" olduğunu ve gelecekte bunun çok daha fazla yaşanacağını belirten Altıbay, bankacılık sistemlerinden harp araçlarının elektronik yazılım mekanizmalarına kadar her şeyin siber saldırılara açık olduğunu ve barış zamanından itibaren korunması gerektiğini ifade etti. Hatta milli olduğu iddia edilen hava savunma sistemlerinin bile, ithal edilen en küçük bir parçanın içine gömülen çipler aracılığıyla kontrol edilebileceği veya etkisiz hale getirilebileceği riskine dikkat çekti. Cumartesi-Pazar İstanbul'da toplanacak İslam İşbirliği Teşkilatı dışişleri bakanları toplantısına İran Dışişleri Bakanı Arakçi'nin de katılmasının beklendiği bu kritik günlerde, İran'ın hava saldırıları öncesi füze görüntüleri paylaştığını ve Kuzey Kore'nin füze geliştirme süreçlerinde İran'a ciddi destek verdiği değerlendirmelerinin bulunduğunu belirten Altıbay, Körfez ve Arap dünyasının bu gelişmeler karşısındaki "derin sessizliğini" de değerlendirdi. Uzman isim, bu sessizliğin "belirsizlik"ten kaynaklandığını ve ülkelerin netleşmeden seslerini çıkarmamaya çalıştığını söyledi. Özellikle Körfez ülkelerindeki Amerikan üslerinin bu çatışmaya fiili olarak ABD'nin müdahil olması durumunda ateş altına girme riski taşıdığını, bu durumun Körfez ülkelerini de ciddi anlamda etkileyeceğini ifade etti. Tüm bu gelişmelerle ilgili daha fazla bilgi ve analiz için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Ünal Altıbay, Basra Körfezi'nin ve özellikle kritik Hürmüz Boğazı'nın kapatılması durumunda, Bahreyn, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Amerikan üsleri bulunan ülkelerin ciddi bir darbe yeme şansı olduğunu ve bu ülkelerin sessiz kalarak savaşı daha fazla körüklemekten çekiniyor olabileceklerini belirtti.
Ve tüm bu gerilimin, stratejik hesapların ve sessiz bekleyişin ortasında, Ünal Altıbay'ın dikkat çektiği asıl ve en sarsıcı tehlike, Hürmüz Boğazı'nın kapatılması ihtimali! Yıllardır "yapamaz" denilen bu adımın aslında İran tarafından pekala "yapılabilir" olduğunu vurgulayan uzman isim, bu kritik deniz geçidinin kapanmasının petrol sevkiyatı başta olmak üzere küresel ticareti derinden etkileyeceğini ve sadece dünya için değil, İran'ın kendisi için de büyük zararlar doğuracağını belirtti. Bu durumda, bölgedeki Amerikan üslerinde sıkışacak gemiler, Körfez ülkelerinin de içinde bulunduğu tüm bir coğrafyanın kaderini belirleyecek bir "darbe" riskiyle karşı karşıya kalacak. Ünal Altıbay'ın açıklamaları, Trump'ın ve hatta Avrupa Birliği'nin dahi Ortadoğu'daki tırmanışın nereye varacağını kesin olarak kestiremediğini, dünyanın bu düzeyde bir "kararsızlık" ve "risk"le yüzleştiğini gözler önüne seriyor. Bu belirsizlik, sessizlik ve karşılıklı çıkar oyunları, Ortadoğu'nun ve belki de küresel ekonominin kaderini belirleyecek büyük bir "oyun"un son perdesini açmak üzere mi, yoksa tüm dünya için büyük bir felakete mi dönüşecek, işte bu soru, tüm dünyanın kilitlendiği ana mesele olmaya devam ediyor!