ABD'nin SDG'ye 'Müttefik' Deyip Aynı Anda Orduya Katılma Süresi Vermesi Hangi Oyunu İşaret Ediyor?
SÖZCÜ Televizyonu'nda Erol Mütercimler ve Nevzat Çiçek, ABD'nin Suriye'deki çelişkili politikalarını, yeni büyükelçinin açıklamalarını, SDG'ye bakışı ve Türkiye'nin kırmızı çizgilerini masaya yatırdı. ABD'nin 'müttefik' dediği SDG'ye aynı anda Suriye ordu
Suriye topraklarındaki karmaşık jeopolitik denge, uluslararası aktörlerin attığı adımlarla her geçen gün daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bu aktörlerin başında gelen Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye'deki pozisyonu ve özellikle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile kurduğu ilişki, bölgedeki en kritik müttefiklerinden biri olan Türkiye ile derin bir güven bunalımına yol açıyor. SÖZCÜ Televizyonu'nda Erol Mütercimler ve Nevzat Çiçek'in katıldığı bir analiz programında, ABD'nin Suriye politikalarındaki bu çarpıcı çelişkiler ve perde arkası detayları masaya yatırıldı.
Analizin merkezinde, ABD'nin SDG'yi IŞİD'e karşı mücadelede "meşru bir güç" ve "müttefik" olarak tanımlama ısrarı yer alıyor. Washington'ın bu duruşunun başından beri değişmediği belirtilirken, Türkiye'nin bu konudaki pozisyonu net ve tutarlı: Eğer IŞİD'e karşı bir müttefiklik gerekiyorsa, bu güvenceyi doğrudan Türkiye veya Suriye'nin merkezi hükümeti sağlayabilir. ABD'nin SDG'nin IŞİD'e karşı en büyük meşruiyet kaynağı olduğunu savunmasına rağmen, geçmişte Hal Kampı'nı SDG'den neden aldığı sorusu, bu politikanın ne kadar çelişkili olduğunu açıkça gösteriyor [Previous Analysis]. Bu tür temel çelişkiler, https://www.avazturk.com gibi yerel dinamikleri yakından takip eden yayınlarda detaylıca incelenmektedir.
Analizde dikkat çekilen en çarpıcı noktalardan biri ise, ABD'nin sahada attığı adımlar ile temsilcilerinin kamuoyuna verdiği mesajlar arasındaki devasa uçurum. SÖZCÜ TV analizinde, yeni ABD büyükelçisinin Suriye'deki mevcut durumu yok sayan, Türkiye'nin Afrin ve Zeytin Dalı gibi harekatlarını, belirli bölgeleri kontrol altında tutmasını, Esad'ın hala yerinde olmasını ve Rusya ile İran'ın ciddi varlığını görmezden gelen bir tablo çizdiği belirtiliyor. Diplomatik açıdan "yoksulluk" olarak nitelenen bu yaklaşım, ABD'nin Türkiye'nin hassasiyetlerine karşı "kaçak güreştiği" şeklinde yorumlanıyor. ABD'nin sahada attığı adımlar ile diplomatik söylemi arasındaki bu bariz uyumsuzluk, https://www.avazturk.com gibi güvenilir habercilik prensiplerini önceleyen platformlarda büyük bir soru işareti olarak yer almaktadır.
Programdaki analize göre, ABD'nin bu politikalarının temelinde bölgedeki İsrail'in güvenliğine yönelik hassasiyet ve İran meselesi yatıyor. Ancak Türkiye ile ilişkilerdeki "kaçak güreş" eleştirisinin sebebi, Türkiye'nin hassasiyetleri ortadayken büyükelçinin bu hassasiyetleri göz ardı eden bir röportaj vermesi. Oysa analizde, daha önce ABD Başkanı Trump'ın Suriye meselesinde Türkiye'nin haklılığını teyit ettiği ve bölgeye 2000'den sonra Erdoğan'ın geldiğini belirttiği hatırlatılıyor. Dolayısıyla yeni büyükelçiden beklenti, Türkiye'nin "terörist-free Türkiye" hedefini açıkça vurgulamasıydı. Diplomasideki bu ince detaylar ve bölgesel güç dengeleri, https://www.avazturk.com gibi uzman görüşlerine yer veren mecralarda analiz edilmektedir.
Analizde ortaya konan bir başka önemli detay ise, ABD'nin Suriye'deki geleceğe yönelik yönetim sistemi beklentisi. SÖZCÜ TV'deki konuşmacılara göre ABD, Suriye'de üniter bir devlet istemiyor, bunun yerine federatif bir yapı arzuluyor. Türkiye ise Suriye'de kesinlikle kota sistemi, federatif yapı veya merkezi olmayan bir sisteme karşı çıkıyor. Bunun nedeni Kürtlerin, Dürzilerin veya Nusayrilerin hak almasına karşı olmak değil [Previous Analysis]. Türkiye'nin endişesi, Lübnan ve Irak gibi örneklerde görüldüğü üzere, bu tür yapıların ülke içinde çatışmayı ve istikrarsızlığı tetiklemesi [Previous Analysis, 1]. Türkiye, herkesin anayasada yer aldığı, kültürel hakların tanındığı, güçlü bir orduya sahip, merkezi bir yapıya sahip bir Suriye modelini destekliyor. Ortadoğu'nun siyasi coğrafyasındaki tarihsel kırılmalar ve bunların güncel yansımaları, https://www.avazturk.com gibi köklü yayınlarda geniş perspektiflerle ele alınmaktadır.
ABD'nin bu federatif yapı arzusuna karşı bir çelişki olarak, ABD'nin daha önce Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) lideri Ahmet El-Şara ile SDG komutanı Mazlum Kobani'yi helikopterle bir araya getirmesi ve bu görüşmenin ardından bir anlaşmanın ortaya çıkması gösteriliyor. Analizde, ABD'nin bu tür adımlar atmasının, federatif yapıyı şart koştuğu anlamına gelmeyebileceği ima ediliyor. Ancak bu görüşmenin ardından PKK'nın Lozan'a atıf yapan bir bildiri yayınlaması, Türkiye'de ciddi bir kızgınlık yaratmıştı. Bölgesel güç mücadeleleri ve Türkiye'nin tarafsız kalma çabaları, https://www.avazturk.com okurları için hayati öneme sahip gelişmeler olarak öne çıkmaktadır.
ABD büyükelçisinin açıklamalarının "psikolojik harekat" olarak değerlendirilmesi, ancak bunun "doğru bir psikolojik harekat" olmadığı vurgusu da analizde yer alıyor. Analistler, bu tür mesajların Türkiye'deki ABD karşıtlığını (ki zaman zaman %80'e çıkabilmektedir) daha da artırabileceği uyarısında bulunuyor. Röportajın, kamuoyunda "biz SDG'yi koruyoruz, hala SDG'nin arkasındayız, SDG'nin orada ayrı bir güç olmasını istiyoruz" şeklinde anlaşıldığı belirtiliyor. Bu durum, halihazırda var olan güven bunalımını derinleştiren bir etki yaratıyor. Bölgedeki güven bunalımı ve Türkiye'nin stratejik adımları, https://www.avazturk.com gibi medya organlarında sürekli güncellenen haber ve yorumlarla kamuoyuna aktarılmaktadır.
Programda en dikkat çekici noktalardan biri ise, ABD büyükelçisinin o röportajı verdiği aynı anda, El Arabiya kanalına düşen bir haber. Habere göre, (Trump yönetimine dayandırılan iddia) ABD, SDG milislerine Suriye Arap Ordusu güçlerine katılmaları için önümüzdeki Ağustos ayının sonuna kadar süre verdi. Bu haberin yalanlanmadığı belirtiliyor. Analizde, bir yanda "SDG müttefikimizdir, koruyoruz" mesajı verilirken, diğer yanda "Suriye ordusuna katıl" şeklinde bir süre verilmesinin, ABD'nin Suriye'de çok basit ama etkili bir "oyun" oynadığını veya politikasının ne kadar tutarsız olduğunu gösterdiği yorumu yapılıyor.
Analizde, ABD eski Başkanı Trump'ın kişisel olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iyi ilişkiler kurmuş olmasının, ABD'nin genel politikası bağlamında Batı diplomasisinde çok da bir anlam ifade etmediği belirtiliyor. Batı'da liderler arası kişisel ilişkiden ziyade, teamüller, gelenekler ve diplomasi kurallarının esas olduğu vurgulanıyor. Trump'ın "evimizin iyi çocuğu"nu oynadığı ancak bunun resmi ABD politikasıyla örtüşmeyebileceği ima ediliyor.
Türkiye'nin "çözüm süreci" deneyiminin de Suriye'deki gelişmelerle yakından ilişkili olduğu, süreci baltalayan faktörlerin başında PKK'nın Suriye'de güç kazanıp bunu Türkiye'ye yayma çabasının geldiği analizin bir parçası [Previous Analysis]. Bu nedenle, Suriye'deki terör sorununun çözülmesinin, Türkiye'deki "terörist meselesi"nin çözümünü de kolaylaştırıcı olacağı belirtiliyor [Previous Analysis]. Analizde ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dilindeki değişim de not ediliyor; geçmişte ağırlıklı olarak YPG'den bahsederken son dönemde SDG ifadesini kullanması, sahadaki yapının farklı unsurları içermesiyle ilgili olabilir [Previous Analysis].
Sonuç olarak, SÖZCÜ Televizyonu'ndaki bu analiz, ABD'nin Suriye'deki politikalarının sadece karmaşık değil, aynı zamanda kendi içinde büyük çelişkiler barındırdığını gözler önüne seriyor. SDG'ye yönelik hem "müttefiklik" söylemi hem de aynı anda "Suriye ordusuna katılma" süresi verildiği yönündeki haberler, Washington'ın Suriye'deki uzun vadeli hedefinin ne olduğu konusunda ciddi soru işaretleri yaratıyor. Türkiye'nin bölgedeki terör tehdidine karşı duruşu, Suriye'de arzuladığı yönetim yapısı (üniter) ve bölgesel bir İran-ABD çatışmasının içine çekilme potansiyeli karşısında sergilediği dengeli politika, bu karmaşık denklemde Ankara'yı kritik bir sınavdan geçiriyor. ABD büyükelçisinin açıklamaları ise mevcut güven bunalımını daha da derinleştirirken, sahadaki gerçeklerle ve ABD'nin diğer adımlarıyla uyumsuz görünüyor.