Büyük Siyasi Değişimlerin Arkasındaki Gizemli Lider

Büyük Siyasi Değişimlerin Arkasındaki Gizemli Lider

Tarihin en kritik dönemecinde ortaya çıkan ve dünyayı kökten değiştiren o liderin hayatına dair daha önce hiç duymadığınız detaylar. Siyasi dehaya ve devrime giden o yolculuğa tanıklık edeceksiniz.

Tarihin sayfalarını karıştırırken, bazı isimler vardır ki, sadece yaşadıkları dönemi değil, tüm dünyanın gidişatını değiştirirler. İşte o isimlerden biri, kendi ülkesinde başlayıp tüm dünyayı etkileyen bir ideolojinin kurucusu ve uygulayıcısı olan Vladimir İlyiç Ulyanov, yani tarihin tanıdığı adıyla Lenin. Onun hikayesi, sadece siyasi bir liderin yükselişi değil, aynı zamanda trajedilerle dolu bir hayatın, çalkantılı bir dönemin ve imkansız görünen bir devrimin de hikayesidir. Bu, onu sıradan bir siyasetçiden ayıran ve adını tarihe altın harflerle yazdıran bir öyküdür.

Her şey, Simbirsk kasabasında, eğitimli bir ailenin çocuğu olarak başlayan mütevazı bir hayatla başladı. Lenin'in çocukluğu, babasının eğitim müfettişi olması ve annesinin de iyi eğitimli olması sayesinde dönemin Rusya'sındaki pek çok insana göre ayrıcalıklıydı. Ancak etrafındaki bu ayrıcalıklı dünya, yoksulluk içinde yaşayan milyonlarca köylünün dramıyla tezat oluşturuyordu. O dönemde serfliğin yeni kaldırılmış olması bile, köylülerin yaşadığı yoksulluğu gidermeye yetmiyordu ve bu tablo, Lenin'in zihninde "toprak köylüye bedelsiz verilmeli" fikrinin filizlenmesine neden olacaktı. Lenin'in hayatındaki en büyük dönüm noktası, ağabeyinin Çar'a suikast girişimi nedeniyle idam edilmesiyle yaşandı. Bu olay, genç Lenin'i derinden etkiledi ve onu siyasi mücadelenin içine itti.

Ağabeyinin idamından sonra girdiği üniversiteden, Çar karşıtı gösterilere katıldığı için atılan Lenin, bu süreçte Karl Marx'ın eserleriyle tanıştı ve Marksist düşünceye yöneldi. Marx'ın sınıf mücadelesi ve devrim yoluyla iktidar değişikliği fikirleri, Lenin'in hayat felsefesini şekillendirdi. Hukuk diplomasını dışarıdan almayı başarsa da, avukatlığın halkın sorunlarını çözmek için yeterli bir araç olmadığını gördü. Bu düşünceyle St. Petersburg'a taşındı ve işçiler arasında Marksist fikirleri yaymaya başladı. Kısa sürede dikkatleri üzerine çekerek "İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği"ni kurdu.

Siyasi mücadelesi kısa sürede Çarlık rejiminin dikkatini çekti ve tutuklanarak hapse girdi, ardından Sibirya'ya sürgün edildi. Sürgün yılları, Lenin için bir son değil, yeni bir başlangıç oldu. Bu dönemde gelecekteki eşi ve en büyük siyasi yol arkadaşı Nadejda Krupskaya ile evlendi. Sibirya'da geçirdiği bu zorlu süreçte, "Rusya'da Kapitalizmin Gelişimi" adlı kapsamlı eserini tamamlayarak Rus devriminin öncüsünün köylüler değil, sanayi işçileri olması gerektiğini savundu. Sürgünden döndükten sonra Avrupa'ya giderek "İskra" (Kıvılcım) gazetesini çıkarması, dağınık haldeki devrimci grupları bir araya getirmesiyle devrim yolunda en önemli adımlardan biri oldu. Ancak 1903'teki parti kongresinde yaşanan anlaşmazlık, Bolşevik (çoğunlukçu) ve Menşevik (azınlıkçı) ayrımını doğurarak parti içinde bir kırılmaya yol açtı.

Birinci Dünya Savaşı'nı "emperyalist bir savaş" olarak nitelendiren Lenin, savaş karşıtı bir duruş sergiledi ve bu tavrı ona büyük destek kazandırdı. Nihayet 1917'de başlayan ayaklanma, Çar'ın tahttan çekilmesine yol açınca Lenin, "Nisan Tezleri"ni açıkladı. Bu tezlerle, geçici hükümete destek verilmemesi, tüm iktidarın Sovyetlere devredilmesi ve savaşın derhal sona erdirilmesi çağrısı yaptı. Bütün bu yaşananların ardından, bir darbe girişimi sonrası güç kazanan Bolşevikler, 24-25 Ekim gecesi St. Petersburg'daki stratejik noktaları ele geçirerek geçici hükümeti devirdi ve iktidar Lenin'in liderliğindeki Bolşeviklere geçti.

Lenin, iktidara geldikten sonra "Barış Dekreti" ve "Toprak Dekreti"ni yayımlayarak yeni hükümetin temel kararlarını ilan etti. En büyük önceliği savaşı bitirmek olan Lenin, Brest-Litovsk Anlaşması ile Rusya'yı savaştan çekti. Ancak bu karar, iç savaşı da beraberinde getirdi ve Troçki liderliğindeki Kızıl Ordu, devrime karşı olan Beyaz Ordu'ya karşı mücadele etti. İç savaşın yarattığı ekonomik yıkımı gidermek için "Savaş Komünizmi" politikasından vazgeçerek "Yeni Ekonomi Politikası (NEP)"nı ilan etmesi, Lenin'in pragmatist bir lider olduğunu gösteriyordu.

Hayatının son döneminde, art arda geçirdiği felçler nedeniyle sağlığı bozuldu. Bu zorlu süreçte, vasiyetini yazdığı bilinen belgelerde, parti liderleri hakkındaki görüşlerini kaleme aldı ve özellikle Stalin'in "kaba ve tehlikeli" olduğunu belirterek genel sekreterlikten alınmasını tavsiye etti. Ancak ölümünden sonra yaşananlar, asıl büyük sürprizi ortaya çıkardı. Lenin'in bedeni, kendi karşı olduğu bir kült haline getirilerek mumyalandı ve Kızıl Meydan'daki mozolesine konuldu. Bu durum, onun mirasının bile siyasi bir enstrümana dönüştürüldüğünü gösteriyordu. Böylece, devrim için bir ömür adayan bir lider, kendi ilkelerine aykırı bir şekilde sonsuzluğa uğurlandı.