Ekonomide alarm zilleri çalıyor

Ekonomide alarm zilleri çalıyor

Türkiye ekonomisinde endişe verici gelişmeler yaşanıyor. Büyük şirketlerin finansal yükler altında ezildiği, binlerce işçinin işini kaybettiği, gizli işsizliğin rekor seviyelere ulaştığı ve kamu kaynaklarının nereye aktığı soruları gündemde.

Türkiye ekonomisine dair kaygı verici sinyaller gelmeye devam ediyor. Son dönemde açıklanan şirket bilançoları ve ekonomik göstergeler, durumun vahametini gözler önüne seriyor. Büyük sanayi kuruluşlarından perakende devlerine kadar pek çok şirketin finansal darboğaza girdiği, bunun da istihdam piyasasını derinden etkilediği belirtiliyor. Ekonomistler, yaşanan sıkıntıların yüzeysel olmadığını, sistemik sorunlardan kaynaklandığını ve geniş kitleleri etkileyecek sonuçlar doğuracağını vurguluyor.

Dev Şirketler Bile Finansal Yük Altında Eziliyor

Pek çok kişinin yakından tanıdığı Arçelik, Vestel gibi dev markaların bile iç piyasada zorlandığı, ürünlerini yurt dışında Türkiye'den daha ucuza sattığına dair çarpıcı bilgiler paylaşılıyor. Kaynakta yer alan bilgilere göre, aynı ürünün Türkiye'de 1000 dolara satıldığı durumda, Almanya veya İngiltere gibi ülkelerde dolar bazında 500 dolara alıcı bulabildiği belirtiliyor. Bu durum, iç piyasadaki alım gücü düşüklüğünün ve ekonomik sıkıntıların boyutunu göstermesi açısından dikkat çekici.

Zorlu'nun AVM Satışı ve Finansal Borçlar

Ekonomideki darboğazın bir başka göstergesi ise gayrimenkul sektöründen geliyor. Zorlu gibi büyük bir grubun bir AVM'sini satışa çıkarma kararı, Türkiye'de AVM'lerin bile artık kendi kendini çevirmekte zorlandığına işaret ediyor. Bu satışın ardında da şirketlerin yaşadığı finansal sıkışıklık olduğu dile getiriliyor.

Nitekim, yılın ilk çeyreğine ait bilançolar bu sıkıntıyı doğruluyor. İlk çeyrekte en yüksek zararı açıklayan iki büyük firma Vestel ve Zorlu Enerji oldu. Her iki şirketin de bu devasa zararı finansal giderlerden kaynaklandığı belirtiliyor. Bu durum, şirketlerin yüksek faiz oranları ve artan borç maliyetleri altında ezildiğini net bir şekilde ortaya koyuyor.

Faiz Bataklığı Bütçeyi Vuruyor

Şirketlerin finansal yükü artarken, kamu bütçesi de benzer bir sorunla karşı karşıya. Yılın ilk dört ayındaki bütçe açığının 800 milyar liranın üzerinde olduğu, bu açığın 700 milyar lirayı aşkın kısmının faiz giderlerinden kaynaklandığı ifade ediliyor. Faiz giderleri olmasaydı bütçe açığının sadece 165 milyar lira seviyesinde kalacağı hesabı yapıldığında, Türkiye'nin adeta bir "faiz bataklığına" saplanmış durumda olduğu tespiti yapılıyor. Hem şirketlerin hem de devletin bütçesinin faiz yükü altında kalması, ekonomik tablonun ne denli ağır olduğunu gösteriyor.

İş Hayatının Cam Topu: Nakit Girişi Krizi

Ekonomideki bu genel sıkıntı, iş dünyası için hayati bir tehlikeyi beraberinde getiriyor. İş insanlarının işlerini üç topu havada tutmaya benzeten bir benzetme kaynakta yer alıyor: Karlılık ve satış lastik toplardır, yere düşse de alıp yeniden fırlatabilirsiniz. Ancak üçüncü top, yani nakit girişi, cam bir toptur. Yere düştüğü an kırılır ve şirket batar. Yüksek faiz oranları ve düşen satışlar, şirketlerin nakit girişini kesintiye uğratma riski taşıyor. Eğer bir şirketin nakit akışı durursa, batması kaçınılmaz hale geliyor.

Vestel'de İşten Çıkarmalar ve Personel Giderleri Tartışması

Finansal yükün en somut yansımalarından biri istihdam alanında görülüyor. Vestel, 2024 yılında 2000 işçiyi işten çıkaracağını duyurdu. Evrensel gazetesinin haberine göre ise bu rakamın yılın ilk üç ayında işten çıkarılan 600 kişinin de eklenmesiyle 3000'e yaklaştığı iddia ediliyor.

Ancak dikkat çekici olan nokta, Vestel'in 2024'te çalışanlarına ödediği 16.88 milyar TL'lik tutarın, toplam giderlerin sadece %12'sini oluşturması. Kaynakta yer alan analize göre, giderlerin bu kadar küçük bir payını oluşturan personel ödemelerine rağmen, yükselen faiz ve borç maliyetleri gerekçe gösterilerek personel giderlerinden %13 kesinti yapılması kararı, bu faturanın neden yaklaşık 3000 işçiye kesildiği sorusunu akıllara getiriyor. Binlerce işçinin ve onların ailelerinin geleceği, bu kesintilerle belirsizliğe sürükleniyor.

Gizli İşsizlik Dalgası Geliyor: TÜİK Rakamları Gerçeği Gizliyor mu?

Resmi işsizlik rakamları son 20 yılın en düşüğü olarak açıklansa da, kaynakta bambaşka bir tablo ortaya konuyor. TÜİK'in gizlediği düşünülen bir "gizli işsizlik dalgasının" geldiği belirtiliyor.

İş bulma ümidi kalmadığı için iş aramayanlar ile, çalışabilir durumda olup da iş olsa çalışacak ama mevcut koşullarda iş bulamayacağını düşünenlerin sayısı korkutucu bir artış gösteriyor. 2023 yılından 2025 yılına kadar bu kesimdeki insan sayısının 2.796.000'den 5.181.000'e çıktığı, yani %70'lik inanılmaz bir artış yaşandığı ifade ediliyor. Bu, resmi rakamlara yansımayan devasa bir işsizlik ordusunun oluştuğuna işaret ediyor.

Ayrıca, sanayi sektöründeki somut iş kayıpları da cabası. Son bir yılda imalat sanayinde 132.000 kişinin işini kaybettiği, bütün kuruluşların küçülme eğiliminde olduğu bilgisi, bu gizli işsizlik dalgasının sanayideki somut yansıması olarak değerlendiriliyor. Kaynakta, yaşananların henüz başlangıç olduğu ve bu tablonun daha da ağırlaşabileceği uyarısı yapılıyor.

Ekonomik Fatura Siyasi Kararların Sonucu mu?

Ekonomideki bu kötüye gidişatın ve ağır faturanın kime kesilmesi gerektiği de kaynakta tartışılan önemli bir konu. Sadece şirketlerin veya mevcut ekonomi yönetiminin değil, siyasi operasyonların ve hukuk dışına çıkılan süreçlerin bu tabloyu hazırladığı iddia ediliyor.

Örneğin, 16 Mart veya 19 Mart gibi tarihlerde yapılan siyasi hamlelerin, rakiplerin engellenmesinin veya hukukun farklı yorumlanmasının doğrudan bir ekonomik maliyeti olduğu savunuluyor. Kaynakta yer alan bakış açısına göre, Mehmet Şimşek gibi isimler süreci başlatan değil, ortaya çıkan sonucu yönetmeye çalışan kişiler. Demokrasiden uzaklaşmanın, hukukun dışına çıkmanın topluma yansıyan ağır bir maliyeti olduğu ve yüksek enflasyonun, alım gücünün düşmesinin de bu maliyetin bir parçası olduğu dile getiriliyor. Bu faturanın, bu operasyonları yapanlara kesilmesi gerektiği yönünde güçlü bir vurgu yapılıyor.

Hazine Garantili Projelerdeki Milyarlarca Liralık "Kıyaklar"

Kamu kaynaklarının kullanımı da ekonomik tablonun bir başka tartışmalı boyutunu oluşturuyor. Özellikle Hazine garantili dev altyapı projelerinde, ihale sonrası yapılan değişikliklerle inanılmaz büyüklükte paraların belirli firmalara aktarıldığı iddiaları gündemde.

Kaynakta verilen çarpıcı örneklere göre, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi projelerde başlangıçta belirlenen araç geçiş garantilerinin ihale sonrası 100.000'den 150.000'e çıkarıldığı, işletme sürelerinin uzatıldığı ve bunun sonucunda 3.6 milyar dolar veya 100 milyar lira gibi devasa ek "kıyaklar" yapıldığı belirtiliyor.

Daha güncel bir örnek olarak ise 1.7 milyar Euro'ya ihale edilen bir otoyol projesinde verilen araç geçiş garantisinin 90.000'den 150.000'e yükseltildiği, 15.5 yıllık işletme süresine 3 yıl 4 ay daha eklendiği ve bu düzenlemelerle firmaya 70 milyar lira ek "kıyak" geçildiği ifade ediliyor. Kaynakta bu durum "kıyak" olarak adlandırılsa da, bunun yolsuzluk olarak yorumlanabileceği de dile getiriliyor. Bu örnekler, kamu kaynaklarının nereye ve nasıl aktarıldığına dair ciddi soru işaretleri oluşturuyor.

Sonuç: Kara Tablo ve Geleceğe Dair Endişeler

Genel tabloya bakıldığında, Türkiye ekonomisinin derinleşen sorunlarla mücadele ettiği görülüyor. Büyük şirketlerin bile finansal yükler altında zorlandığı, bunun doğrudan istihdam kaybına yol açtığı, resmi rakamların ötesinde devasa bir gizli işsizlik ordusunun büyüdüğü, kamu bütçesinin faiz giderleri altında ezildiği ve milyarlarca liralık kamu kaynağının sorgulanması gereken şekillerde aktarıldığı bir dönem yaşanıyor. Kaynakta dile getirilen analizler, bu kara tablonun siyasi süreçlerden bağımsız olmadığını ve eğer gidişat değişmezse ekonomik krizin kapıda olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki dönemde bu gelişmelerin toplumun her kesimi üzerindeki etkisinin daha da belirginleşmesi bekleniyor.