Ekonomide kritik uyarı! Döviz fırtınası tetikleyebilir!

Ekonomide kritik uyarı! Döviz fırtınası tetikleyebilir!

Ekonomist Erdal Sağlam'dan çarpıcı analiz: Merkez Bankası'nın sıkı duruş söylemine rağmen faiz ve kredilerdeki gevşeme sinyalleri tehlike yaratıyor. Mart 19 krizinin temel nedeni olan siyasi riskler sürerken atılan adımların yeni döviz ataklarına yol...

Siyasi Türbülans Ekonomide Gevşemeyi Tetikliyor: Yeni Döviz Atakları Kapıda Mı?

Türkiye ekonomisinde tansiyon yüksek. Merkez Bankası'nın "sıkı duruş" mesajları verdiği bir dönemde, piyasalardan ve atılan adımlardan gelen gevşeme sinyalleri endişeleri artırıyor. Ekonomist Erdal Sağlam, Sözcü gazetesindeki köşesinde kaleme aldığı analizde, siyasi krizin devam etmesine rağmen ekonomide başlayan bu gevşemenin ciddi tehlikeler barındırdığına dikkat çekiyor ve yeni döviz ataklarının kapıda olabileceği yönünde kuvvetli bir uyarıda bulunuyor.

Merkez Bankası yetkililerinin 19 Mart krizinin ardından işlerin rayına oturduğu yönündeki açıklamaları piyasaları tam olarak ikna edememiş durumda. Resmi makamlar, yıl sonu enflasyon hedefleri (yüzde 29 ve altı) içinde kalınacağına "samimi olarak" inandıklarını belirtse de, piyasaların genel beklentisi yüzde 31-32 seviyelerinde yoğunlaşıyor. Bu inançsızlık nedeniyle, yetkililerin piyasaları ikna çabaları neredeyse "yemin etme" noktasına gelmiş durumda.

Faiz İndirimi Tartışmaları ve KGF Kredileri

Tartışmaları alevlendiren gelişmelerden biri, Enflasyon Raporu'nun açıklanmasının hemen ardından duyurulan KOBİ'lere yönelik ucuz faizli Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri oldu. Bu açıklamanın ardından yerli ve yabancı finans uzmanları arasında Merkez Bankası'nın faiz indirimlerine haziranda mı yoksa temmuzda mı başlayacağı yönünde yoğun bir tartışma başladı.

Merkez Bankası yetkilileri bu konudaki sorulara başlangıçta temkinli yanıtlar vermiş, "kredi hacminde artış olursa faiz yüksek kalır, krediler değişmezse veriye bakarak faiz indirimine gidilebilir" demişlerdi. Ancak KGF kredilerinin "zaten başlayacağı açıklanan" bir durum olması, kredi hacminin artmasıyla birlikte faiz indirimlerine de hemen başlanabileceği beklentisini güçlendirdi.

Faiz indiriminin beklenenden erken gündeme gelmesinin bir diğer nedeni ise Merkez Bankası'nın fonlama faizindeki ortalama oranı düşürmeye başlaması olarak gösteriliyor. 19 Mart krizinden sonra sürekli yüzde 49'dan uygulanan fonlama faizinin ortalaması, son günlerde yüzde 48'lere kadar inmiş durumda. Bu durum, politika faizinin de indirilebileceği ve bu adımın haziranda atılabileceği konuşulmasını beraberinde getirdi.

Ek Sıkılaşma İddiası ve Reel Sektörün Sıkıntısı

Bakan Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası yetkilileri, 19 Mart krizi sonrası yapılan ek sıkılaşmanın enflasyonu indirmeye faydası olacağını dile getirmişlerdi. Enflasyon Raporu sunumunda da bu ek sıkılaşmanın iç talebi iyice daralttığı ve bunun da enflasyon hedeflerine ulaşılmasını sağlayacağı iddia edilmişti.

Ancak sahadan gelen veriler, imalat sanayi dışında beklenen talep daralmasının gerçekleşmediğini gösteriyor. Sağlam'a göre, gerçekten talebin daha fazla kısılıp enflasyonla mücadelenin güçlenmesi isteniyorsa, bu sıkı duruşun en azından 4-5 ay daha sürmesi gerekiyordu.

Buna rağmen hemen gevşemeye başlanmasının ardında yatan ana nedenin reel sektörün artan şikayetleri olduğu belirtiliyor. Nisandan itibaren iç talebin artacağı ve üretimin canlanacağı sözü verilen özel sektör, 19 Mart krizi sonrası iyice zora girdi. Bu durum, "Yatırımdan vazgeçtik, üretimi bile sürdüremiyoruz" noktasına gelen sektörün ucuz finansman taleplerini artırmasına yol açtı.

Siyasi Baskı ve Erdoğan'ın Rolü Tahmini

Bu koşullar altında, Merkez Bankası'nın planladığından çok daha erken parasal gevşemeyi başlatacağı tahmin ediliyor. KGF kredilerinin, hem toplam hacim hem de kredi rakamları açısından reel sektörün sıkıntısını gidermeyeceği, bu nedenle faiz indiriminin mutlaka yapılması konusunda siyasi baskı yaratıldığı gözleniyor.

Analizde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın KGF ile birlikte faiz indirimlerinin de başlaması yönünde ekonomi yönetimine baskı uyguladığı tahmin ediliyor. Bunun temel nedeni olarak ise parti tabanından gelen ve artık "dayanamıyoruz" noktasına ulaşan baskının artması gösteriliyor. Erdoğan'ın yüksek büyüme hırsıyla birleşen bu taleplerin, gevşemenin erken başlamasını tetiklediği değerlendirmesi yapılıyor.

Krizin Asıl Nedeni: Siyasi Belirsizlik

Erdal Sağlam, 19 Mart krizinin aslında ekonomik olmaktan çok, Ekrem İmamoğlu'na karşı başlatılan siyasi yargı kararlarıyla başladığının altını çiziyor. Bu siyasi müdahalenin, o dönemde yaklaşık 50 milyar dolarlık döviz rezervinin erimesine neden olduğu belirtiliyor. Son günlerde bir miktar döviz girişi olsa da, döviz talebinin henüz tam olarak durulmadığı gerçeği devam ediyor.

TL'den kaçışın ve dövize hücumun asıl nedeninin, ülkede yeniden seçim yapılmayacağı izlenimi yaratan siyasi baskı olduğu ifade ediliyor. Ve bu baskının bitmediği, aksine dalga dalga genişleyerek devam ettiği vurgulanıyor. Bu durum, 19 Mart krizinin asıl nedeninin hala bertaraf edilmediğini, siyasetin yeni krizlere zemin yaratma tehlikesinin sürdüğünü gösteriyor.

Sonuç: Siyasi Kriz Varken Gevşeme Büyük Risk

Analizin temel mesajı net: mevcut siyasi iklimde yeniden döviz atağı riskinin azalmadığı, hatta arttığı yönünde. Siyasi kriz sürerken ekonomide gevşemeye başlamanın getireceği risklerin büyük olduğu açıkça belirtiliyor. Ülkedeki siyasi belirsizlik ve gerilim devam ettiği sürece, para politikasında atılacak gevşeme adımlarının, ekonomiyi yeni ve yıkıcı döviz şoklarına açık hale getirme potansiyeli taşıdığı uyarısıyla analiz son buluyor.