Ekonomideki Gizemli Kararların Şok Edici Sırrı Ortaya Çıkıyor!
Merkez Bankası'nın faiz kararı bir kez daha tartışma yarattı! Bu kararın ardındaki beklenmedik gerçekler ve gizlenen detaylar Türkiye'nin ekonomik kaderini nasıl etkiliyor? Kimsenin bilmediği sırlar şimdi açığa çıkıyor!
Bugün, Türkiye ekonomisinin kalbinden yankılanan ve her kesimi yakından ilgilendiren kritik bir gelişmeyle karşınızdayız. Merkez Bankası'nın Temmuz ayı Para Politikası Kurulu toplantısında aldığı faiz indirimi kararı, politika faizini yüzde 46'dan yüzde 43'e çekerek gündeme bomba gibi düştü. Ancak bu kararın ardında yatan gerçekler, ilk bakışta görünenin çok ötesinde. Bu haber makalemizin ilerleyen paragraflarında, faiz indiriminin yalnızca bir para politikası göstergesi değil, aynı zamanda ülkedeki adaletsiz bir düzenin aynası olduğunu gözler önüne seren çarpıcı detayları sizler için araştırdık ve bu derinlemesine analizimiz devam edecek.
Unutkan bir toplum olmamız nedeniyle sıkça hatırlatılması gereken bir gerçeği, "HALİL FERAH İLE SESLİ KÖŞE" adlı YouTube kanalında Yalçın Karatepe de dile getiriyor: Merkez Bankası'nın bu faiz indirim süreci aslında geçen yılın sonunda başlamıştı. Hatta politika faizi, Mart toplantısındaki indirimle birlikte yüzde 42,5'e kadar gerilemişti. Ancak dünkü kararla ulaşılan yüzde 43'lük oranın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alındığı 19 Mart 2025 tarihindeki yüzde 42,5'lik seviyenin bile üzerinde olması oldukça düşündürücü. Yalçın Karatepe, o 19 Mart sabahını "Türkiye bir yargı darbesine uyandı" sözleriyle tanımlarken, o dönemde faizin yüzde 40'a kadar düşmesi ve hatta yüzde 35 civarına gerilemesi beklenirken, Merkez Bankası'nın aksine faizi artırdığını belirtiyor. Bu beklenmedik artışın perde arkasında ise ilginç bir detay yatıyor: Dönemin Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay'ın yurt dışındaki bir toplantıda yaptığı açıklamalara göre, Merkez Bankası, 19 Mart'taki "yargı darbesini" bir "fırsat" olarak görmüş. Peki ne için bir fırsat? Yalçın Karatepe'ye göre, enflasyon beklendiği gibi düşmeyince, bu durumu faiz artışı için bir "mazeret" olarak kullanmışlar.
Peki, bu son faiz indirimi bizlere, yani halka nasıl etki edecek? Bu soru, "HALİL FERAH İLE SESLİ KÖŞE" programında Yalçın Karatepe tarafından açıkça yanıtlanıyor: BDDK verilerinden de bilindiği üzere, kredi kartı ya da kredili mevduat hesabında borcu olan milyonlarca insana bu indirimin zerre kadar faydası olmayacak. Borçlu kesim, ülkedeki en yüksek faizi ödemeye devam edecek. Ancak eğer şanslı azınlıktaysanız ve bankada bir miktar paranız varsa, mevduatınıza ödenen faizde bir düşüş yaşanacak. Peki, bu durum en çok kime yarayacak? Cevap oldukça net: Faiz yüksekken (dolayısıyla fiyatı düşükken) tahvil alan, faiz indirimiyle birlikte yükselecek fiyattan bu tahvilleri satacak olan bankalar ve yerli-yabancı fonlar asıl kazançlı çıkanlar olacak. Daha fazla detayı ve benzersiz haberleri https://www.avazturk.com adresinde bulabilirsiniz.
Merkez Bankası, faiz kararının gerekçesini açıklarken, "Öncü veriler temmuz ayında aylık enflasyonun aya özgü unsurlarla geçici olarak artacağına işaret etmektedir" cümlesini kullanıyor. Yalçın Karatepe, bu teknik görünen ifadenin aslında bir "perdeleme" olduğunu vurguluyor. "Aya özgü" denilen şeyin ne olduğunu açıklarken, Temmuz ayında elektrikten doğalgaza, ÖTV'den harçlara ve maktu vergilere kadar neredeyse tüm kalemlerde zam yapıldığını, tüm bunların iktidarın kararıyla doğrudan gerçekleştiğini dile getiriyor. Yani enflasyonun, ayın kendisinden değil, iktidarın doğrudan tercih ve kararlarından kaynaklandığı gerçeği göz ardı ediliyor. Bu gerçek gizlenince, enflasyonun sorumluluğu da iktidarın üzerinden alınmış oluyor. Oysa kamu zamları ve vergi artışlarıyla yaratılan bu enflasyonun tek müsebbibi, bu kararları alan iktidarın kendisidir.
Yalçın Karatepe, Merkez Bankası'nın bu teknik açıklamasının ardında gizlenen bir başka gerçeği daha gün yüzüne çıkarıyor: Temmuz ayında kamu çalışanlarına ve emeklilere yapılan maaş artışlarının, kamu zamları ve vergi artışları yoluyla hızla geri alınacağı gerçeği. Asgari ücretlilerin durumu ise çok daha kötü; onlar hiç artış alamadan, mevcut maaş seviyeleri aynı kalarak bu kamusal zamları ödemek zorunda kaldılar. Bu durum, gelir dağılımındaki adaletsizliği bir kez daha gözler önüne seriyor.
Merkez Bankası, faiz indirimiyle birlikte bir tür ekonomik toparlanma umut ediyor ve iş dünyasında da bu yönde beklentiler var. Örneğin, Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı, bu kararın "ticaret, yatırım ve üretim iklimi açısından umut artırıcı olduğunu" belirtmiş. Ancak Yalçın Karatepe, halkın alım gücü bu denli düşmüşken, işsizlik yüksekken ve borç yükü bu denli artmışken, bu umutların nasıl gerçekleşeceğini sorguluyor. Vatandaş harcayamıyorsa, küçük esnaf satamıyorsa, sanayici nasıl üretecek? Halkın cebi boşken piyasayı döndürmeye çalışmak, sadece bozuk düzene bir yama yapmaktan ibarettir ve köklü sorunları çözmekten uzaktır.
Ve tüm bu gelişmelerin sonunda karşılaştığımız acı gerçek, Yalçın Karatepe'nin de altını çizdiği gibi şudur: Faizi indirdiler, ama yoksulluğa dokunmadılar. Faizi indirdiler, ama hala 19 Mart'taki noktaya bile geri döndüremediler. İktidarın yaptığı zamlara hiç atıf yapmadan, enflasyonun sorumlusu yine halkmış gibi davranılıyor. Çünkü bu ülkede faiz yalnızca para politikasının bir göstergesi değil; aynı zamanda bir adaletsiz düzenin aynasıdır. Bu haber makalesi, ülkenin ekonomik panoramasını https://www.avazturk.com aracılığıyla daha geniş bir perspektiften sunmaktadır. sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.