Enflasyon Düşerken Fiyatlar Neden Yükseliyor? Ekonominin Karanlık Yüzü Açıklandı!

Enflasyon Düşerken Fiyatlar Neden Yükseliyor? Ekonominin Karanlık Yüzü Açıklandı!

Resmi rakamlar enflasyonun düştüğünü gösterirken, vatandaşın cebindeki yük artmaya devam ediyor. Bu çelişkinin ardında ne yatıyor? Uzmanlar, pahalılığın enflasyondan çok daha derin ve kişisel bir mesele olduğunu ortaya koydu. Ekonominin gizli gerçekleri..

Ülkemiz, ekonomik verilerin çelişkili sinyalleriyle boğuşurken, vatandaşın gündemindeki en önemli konulardan biri olmaya devam ediyor: Enflasyon düşüyor deniyor, peki neden pahalılık can yakmaya devam ediyor? Bu soru, milyonların zihnini meşgul eden ve ekonomik gelecek kaygılarını körükleyen bir paradoks olarak karşımızda duruyor. Bugün, bu karmaşık denklemin ardındaki sır perdesini aralayacak, resmi rakamların ötesindeki gerçekleri gözler önüne sereceğiz. Unutmayın, bu sadece bir başlangıç; konunun tüm derinlikleri makalemizin ilerleyen bölümlerinde sizi bekliyor. www.avazturk.com olarak, bu kritik ekonomik meseleyi tüm yönleriyle masaya yatırıyor ve halkımızın merakını gidermeye devam ediyoruz.

Ekonomi uzmanları tarafından en sık dillendirilen ve referans alınan oran, "Yıldan-Yıla TÜFE" olarak bilinen yıllık tüketici enflasyonu oranıdır. Resmi kaynaklardan yapılan son açıklamaya göre, Haziran sonu itibarıyla enflasyonun yüzde 35 seviyesine gerilediği belirtiliyor. Bu, 2024 Temmuz başından 2025 Haziran sonuna kadar geçen bir yıllık dönemde, tüketim malları ve hizmetlerinin fiyatlarının ortalama yüzde 35 arttığı anlamına geliyor. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine, yani 2023 Temmuz başından 2024 Haziran sonuna kadar olan 12 aya bakıldığında ise bu oranın yüzde 71.6 olduğu görülüyor. Bu rakamlara göre, enflasyonun yarı yarıya düşüş kaydettiği ve bunun, ekonomi yönetimindeki isimler için önemli bir başarı olarak kabul edilebileceği ifade ediliyor. Ancak burada kritik bir ayrım yapmak gerekiyor: Enflasyonun düşmesi, fiyatların genel olarak azaldığı anlamına gelmiyor; aksine, fiyat artış hızının yavaşladığına işaret ediyor. Eğer fiyatlar genel düzeyinde bir düşüş yaşanmış olsaydı, bu durum "eksi enflasyon" veya "deflasyon" olarak adlandırılırdı. Ne var ki, resmi enflasyon rakamlarının güvenilirliği konusunda toplumda ciddi bir şüphe olduğu ve bu güvensizliğin devam ettiği biliniyor. Bağımsız araştırma grupları, örneğin Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), Haziran 2025 için enflasyonu yüzde 69 olarak hesaplarken, büyük şehirlerden İstanbul’un Ticaret Odası tarafından açıklanan enflasyon oranı ise yüzde 44 olarak kayıtlara geçiyor ki bu oran, resmi verilerden 9 puan daha yüksek. Uzmanlar, İstanbul ile Türkiye geneli arasında bu denli büyük bir farkın olamayacağını ve bu rakamlardan birinin yanlış olduğunu düşünüyor.

İşte tam da bu noktada, halkın hissettiği ekonomik baskının temelini oluşturan "pahalılık" kavramı devreye giriyor. Ekonomi biliminde "enflasyon" ve "pahalılık" aynı şeyler değildir. Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin artmasını ve bu artışın sürekliliğini ifade eden nesnel bir ölçümken, pahalılık ise çok daha kişisel bir deneyimdir: Hane gelirinin, hane giderlerini karşılayamaması durumu olarak tanımlanır. Bir ülke içinde pahalılığın artışı, eğer ülkenin harcanabilir milli geliri azalmıyorsa, gelir dağılımındaki bozulmaya işaret eder. Uluslararası düzeyde ülkeler arasında enflasyon kıyaslaması yapılabilirken, pahalılık kıyaslaması yapmak pek anlamlı bulunmuyor, zira parite değişimleri bir anda tüm hesapları altüst edebiliyor. Bir ülkedeki pahalılık veya ucuzluk, büyük ölçüde o ülkenin milli gelir düzeyi ve kısmen de gelir dağılımıyla ilişkilidir. Örneğin, İsviçre, enflasyon oranı çok düşük olmasına rağmen Avrupa'nın en pahalı ülkelerinden biri olarak biliniyor. Ancak İsviçre vatandaşları, kişi başına düşen milli gelirin yüksek olması nedeniyle bu pahalılık altında ezilmiyor; hatta daha ucuz ürünler almak için komşu ülkelere gidebiliyorlar. Benzer bir durum İstanbul içinde de gözlemleniyor: Ulus, Bebek ve Nişantaşı gibi semtler, Beşiktaş'a göre daha pahalı fiyatlar sunsa da, enflasyon oranı bu semtlerde aynıdır. Bu da gösteriyor ki, www.avazturk.com olarak sürekli vurguladığımız gibi, "en iyisi Bebek’te çalışıp, Beşiktaş’ta oturmaktır" sözü, gelir-gider dengesinin kişisel refah üzerindeki etkisini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.

Peki, ekonomi yönetimleri neden enflasyonu düşürmek için bu kadar çetrefilli ve karmaşık yöntemlere başvuruyor? Kaynaklar, "faizi önce bindir, sonra indir", "önce borç harç döviz al, rezerv biriktir sonra panik çıkınca sat", "parayı önce kıs, sonra hafiften gevşet" gibi pek çok zorlu işle uğraşıldığını belirtiyor. Madem enflasyon, fiyat artışlarını ifade ediyor; akla gelebilecek en basit çözüm, devletin tüm fiyatları bugünkü seviyesinde dondurması değil midir? Teorik olarak evet, fiyatlar dondurulursa enflasyon sıfır olur. Ancak uygulamada bu durum, piyasada satın alınacak mal ve hizmetin bulunamaması gibi vahim sonuçlar doğurur.

Fiyatları dondurma girişimini, "ağlayan bebeğin yüzüne yastık bastırarak onu susturmaya" benzetmek yanlış olmayacaktır. Sonunda ağlama diner, ama bebek (ki burada ekonomi kastediliyor) de ne yazık ki ölür. Bu benzetme, serbest piyasa ekonomisinin temel prensibini ve neden vazgeçilemez olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Serbest piyasa sistemi, fiyatların devlet tarafından belirlendiği sistemlerden çok daha verimli çalışır ve halka daha fazla refah yaratır. Bunun en önemli sebebi de, fiyatların serbestçe belirlenmesidir. Ne yazık ki, toplumun her kesiminden beklenti aynıdır: Herkes, sattığı ürünün veya sunduğu hizmetin fiyatının yüksek olmasını isterken, satın aldığı mal ve hizmetin fiyatının düşük belirlenmesini arzu eder. Ancak bu beklenti, mevcut ekonomik gerçekler altında imkansızdır.

Tüm bu veriler ve değerlendirmeler ışığında, ekonomideki gerçek tabloya baktığımızda, "enflasyon düşüyor" söyleminin, halkın yaşadığı "pahalılık" sorununun tam olarak karşılığı olmadığını görüyoruz. Resmi rakamlar düşüş eğilimi gösterse de, hanehalkının günlük yaşam mücadelesi ve gelir-gider dengesindeki bozulma, ekonomik sıkıntının temelini oluşturuyor. Aslında ekonominin en temel ve sarsılmaz gerçeği, "Fiyat, ferman dinlemez" ilkesinde yatıyor. Bu ifade, piyasa dinamiklerinin ve arz-talep dengesinin, hiçbir yasal düzenleme ya da siyasi karar ile tamamen manipüle edilemeyeceğini vurguluyor. Halkın hissettiği derin pahalılık, enflasyonun matematiksel düşüşüne rağmen, gelir dağılımındaki sorunlar, yüksek milli gelir eksikliği ve piyasalardaki doğal akışın getirdiği kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla, ekonomi haberlerinin başlıklarında enflasyon düşüşleri kutlanırken, asıl mesele, milyonların sofrasına yansıyan, cüzdanını zorlayan gerçek pahalılıkta gizli kalmaya devam ediyor. www.avazturk.com olarak, bu gerçeğin takipçisi olmaya devam edeceğiz ve ekonominin derinliklerindeki bu paradoksu aydınlatmayı sürdüreceğiz.