Günde 90 Saat Çalıştı: Pizza Kuryeliğinden Ev Sahibine Amerikan Rüyasının Gerçek Yüzü!
ABD'ye master öğrencisi olarak gelen Fuat Bey'in 21 yıllık inanılmaz mücadelesi: Pizza pişirip dağıtmaktan, geceleri gazete atmaya, kendi işini kurmaktan bahçesinde geyiklerle mücadeleye uzanan, azmin ve gerçek Amerikan rüyasının ilham veren hikayesi.
Amerikan Rüyası Sandığınızdan Daha Gerçek: 21 Yıllık Azmin İnanılmaz Hikayesi
Amerika Birleşik Devletleri'nin Virginia eyaletine bağlı Hey Market bölgesinde, yemyeşil bir bahçe içinde başlayan sohbet, "Amerikan Rüyası" denilen kavramın gerçek yüzünü gözler önüne seriyor. Bu rüyaya ulaşmanın ne denli büyük mücadeleler gerektirdiğini, tam 21 yıldır bu topraklarda yaşayan Fuat Bey'in hayat hikayesiyle aktaran Metin Yıkard'ın konuğu Fuat Bey, azmin ve çalışkanlığın sınırlarını zorlayan bir yaşam serüvenini paylaşıyor.
Öğrencilik Yıllarından Zorlu Çalışma Temposuna: İlk Adımlar ve Pizza Macerası
Fuat Bey, Amerika'ya master eğitimi almak üzere öğrenci vizesiyle geldiğini ve Virginia'nın Fairfex bölgesine yerleştiğini belirtiyor. Eğitime başladıktan sadece 2 veya 3 hafta sonra, geçimini sağlamak için hemen bir işe girdiğini anlatıyor. İlk işi, Washington DC'de bir pizza dükkanında garsonluktu. Fairfex'te yaşamasına rağmen işine ulaşmak için her gün otobüs ve metro kullanarak uzun bir yolculuk yaptığını, hatta bir miktar yürüdüğünü dile getiriyor.
Bir süre sonra eve daha yakın bir pizza dükkanı bularak yol masrafından ve zamandan tasarruf ettiğini aktaran Fuat Bey, bu dükkanda hem pizza pişirme (cookluk) hem de sipariş dağıtımı (driverlık) yaptığını söylüyor. Bu işi çok kısa sürede öğrendiğini ve bazen haftada 90 saate yakın çalıştığını belirtiyor ki bu, Amerikalılar için bile şaşırtıcı bir çalışma temposu. Kendi yaşındaki Amerikalıların 40-50 saat çalışmanın yeterli olduğunu düşündüğünü, ancak kendisinin işten kaçınmayan biri olduğunu vurguluyor. Pizza dükkanında sub sandviç yapan Ricardo adında bir çalışanın saatine 15 dolar alırken kendisinin 8 dolar aldığını fark ettiğini, Ricardo'nun yaptığı işi öğrendikten sonra onun yerine geçtiğini ve kendisine de 15 dolar teklif edildiğini, hatta müdürlük görevi verildiğini anlatıyor. İngilizcesi çok iyi olmamasına rağmen bu teklifi aldığını dile getiriyor.
Gecelerin Gizli Kahramanı: Washington Post Dağıtıcılığı ve Kritik Destekler
Fuat Bey, okul masraflarını ve yaşam giderlerini karşılamak için tek bir işin yeterli olmadığını anlayınca ek iş arayışına girdiğini belirtiyor. Yaklaşık 20 yıl önce Washington Post gazetesinde "yazar arıyorlar" ilanını görüp başvurduğunu ve aslında bir "driver servisi" yani evlere gazete dağıtım işi olduğunu öğrendiğini aktarıyor. Bu işi tam 8 yıl boyunca, Türkiye'ye tatile gittikleri zamanlar dışında her gece yaptığını vurguluyor.
Gazetelerin gece 12-1 civarında basıldığını, saat 1'de büyük kamyonlarla belli merkezlere bırakıldığını ve kendisinin de şahsi arabasıyla oradan gazeteleri alarak dağıtım yapacağı mahallelere gittiğini anlatıyor. Dağıtım yapılan bölgelerin zengin single family house'ların olduğu yerler olduğunu, Amerikan filmlerindeki bisikletle gazete dağıtan çocuklara benzer şekilde bu işi yaptığını ifade ediyor. Mailbox'larda (posta kutularında) veya girişlerdeki yeşil (her gün), kırmızı (sadece pazar) ve beyaz (USA Today gibi ikinci bir gazete) fosforlu noktaların abonelik durumunu gösterdiğini ve zamanla bunları ezberlediğini dile getiriyor. Müşterilerin tatile çıktığında gazete almayacaklarını bildirdiklerinde kutularına kırmızı veya sarı nokta koyarak bunu not ettiklerini aktarıyor. Gazetelerin sabah 5.30-6.30 civarında teslim edilmesi gerektiğini, aksi takdirde gecikme durumunda kazandığı 15 cent'in 75 cent'inin kesildiğini, ancak her gün yapıldığı için yine de iyi bir gelir sağladığını belirtiyor.
Bu dönemdeki çalışma temposunu şöyle özetliyor: Sabah 7.30'dan akşam 5-6'ya kadar depoda çalışıyor, eve gelip eşi ve çocuğuyla vakit geçirdikten sonra gece 10-11 civarı yatıp, 2-2.30 civarı kalkarak sabaha karşı 7.30'a kadar gazete dağıtıyordu. Bu düzende bazen sadece 15-45 dakika uyuyabildiğini, hatta çok yorgun düştüğünde son gazete attığı sokakta arabayı kenara çekip kısa süreli uyukladığını, bir keresinde ev sahibinin kendisini uyandırdığını ve nazikçe karşıladığını anlatıyor. Bir başka sefer, gece 3'te bir eve gazete atarken polisin dikkatini çektiğini, arabasının ağzına kadar gazete dolu olduğunu görünce ceza yazmadığını, sadece dikkatli olması yönünde uyardığını da ekliyor. Gazeteleri poşetlerken araba kullanırken bir eliyle 2-3 farklı bölümden oluşan gazeteleri birleştirip poşetleyerek diğer eliyle attığını, bunun Amerikalı postacıların sol taraftan posta atan arabalarına benzediğini söylüyor.
Bu zorlu süreçte Yunanlı Greg adında birinin kendisine çok yardımcı olduğunu, ev kiralaması için kefil olduğunu ve hatta tatile gittiğinde kendi büyük kamyonunu vererek fabrikadan gazete alıp diğer bayilere dağıtım yapma sorumluluğunu kendisine devrettiğini, bunun da 12-1 gibi daha erken kalkmasını gerektirdiğini aktarıyor. Günde 450-500 gazeteyi adrese teslim ettiğini, bunun ağır bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor. Ayrıca, yılbaşı ve Noel dönemlerinde abonelerden "tip" adı altında ciddi miktarlarda para topladığını, bir Noel'de 5.000-6.000 dolar kadar gelir elde ettiğini de ekliyor.
Dönüm Noktası ve Kendi İşinin Sahibi Olmak
Gazete dağıtım işini 8 yıl yaptıktan sonra son 2 yılını sadece tek bir işte çalışarak geçirdiğini belirten Fuat Bey, bu süreçte maddi olarak güçlendiğini ve çalışkanlığının fark edilmesiyle ortaklık teklifleri aldığını dile getiriyor. Amerika'da paranın bir şekilde bulunabileceğini ancak güvenilir insan gücünün çok önemli olduğunu, tekliflerin de bu nedenle geldiğini belirtiyor. Birikmiş parasıyla remodeling (mutfak ve banyo yenileme) işine başladığını ve ortaklarının da desteğiyle yaklaşık 11 yıldır kendi işini yaptığını söylüyor.
İlk 4-5 yıl kirada küçük bir dükkanda çalıştıklarını, daha sonra kendi iş yerlerini ve dükkanlarını satın aldıklarını, dışarıya kira vermekten kurtulduklarını anlatıyor. İşlerinin iyi gitmesiyle kendi evlerini de alabildiklerini ve kendi ayakları üzerinde durmaya başladıklarını vurguluyor. Amerika'da gerçekten çalışılırsa ve ekonomi iyi olursa ilerlemenin daha hızlı olabildiğini de ekliyor.
Amerikan Rüyasının Felsefesi ve Gündelik Yaşam
Fuat Bey'in hikayesi, Amerikan yaşam felsefesini de özetler nitelikte. Metin Yıkard, Amerika'da "babamdan kaldı arsayı sattım işin başına geçtim" gibi bir durumun çok az görüldüğünü, çoğu insanın kendi mücadelesiyle kazandığını ve harcadığını belirtiyor. Amerikalıların 18 yaşından sonra çocuklarından kira talep ettiğini, bunun çocukların kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeleri, para kazanmayı ve harcamanın bedelini bilmeleri için yapıldığını ifade ediyor. Hatta yaşlı Amerikalıların, miras bırakmak yerine büyük evlerini satıp kendileri için harcadıklarını, lüks spor arabaların genellikle yaşlı insanlar tarafından, tüm hayatları boyunca çalıştıktan sonra keyif sürmek için alındığını aktarıyor. Bu insanların da gençliklerinde Fuat Bey gibi zorlu yollardan geçtikleri ve 60-70 yaşına kadar rahatlıkla çalıştıkları belirtiliyor.
Fuat Bey, şu anki evinin tam bir çiftlik evi olmasa da büyük bir bahçesi olduğunu, sadece iki kedi beslediklerini, ancak bahçeyle uğraşmayı çok sevdiğini söylüyor. Eski evinde de bahçecilikle uğraştığını, özellikle domates, biber ve Türkiye'den getirdiği kıl biber tohumlarını ekmeyi sevdiğini belirtiyor. Bahçesindeki meyve ağaçlarını (şeftali, erik, kiraz, Trabzon hurması, incir) geyiklerden korumaya çalıştığını, çünkü geyiklerin ağaçlara ve ekinlerine zarar verdiğini, geçen yıl ektiği 90 domates fidesinden sadece bir ikisini yiyebildiklerini, gerisini geyiklerin yediğini üzüntüyle anlatıyor. Çocuklarıyla amatörce de olsa bitkileri korumak için yapılar inşa ettiğini ve sulama sistemi kurmaya çalıştığını da ekliyor.
Tutkulu Bir Fenerbahçeli: Maç Geceleri ve Dostluklar
Fuat Bey, yoğun iş temposunun yanı sıra sosyal hayatından da bahsediyor. Komşularından bazıları, onun koyu Fenerbahçeliliğinden şikayetçi olduklarını dile getiriyor. Fenerbahçeliliğin babadan kalma olduğunu ve babasının da çok fanatik bir taraftar olduğunu, hatta 60'lı yıllarda Fenerbahçe'nin Eskişehir'deki maçlarına Ankara'dan otobüslerle gittiğini anlatıyor. Babasının annesini İstanbul'a sadece Fenerbahçe maçına götürdüğünü, annesinin statta küfürlerden rahatsız olup kulaklarını tıkadığını aktarıyor.
Kendisi de futbolu zevk alarak takip ettiğini, kaçırdığı maç olmadığını, genellikle çocuklarıyla sakin bir şekilde izlemeyi tercih ettiğini belirtiyor. Ancak arkadaşlarıyla izlediğinde pozisyonlar veya Fenerbahçe'yi savunma konusunda biraz "sert" ve "köşeli" olabildiğini, bu yüzden çevresindeki Galatasaraylı ve Beşiktaşlı arkadaşlarıyla tartışmalar yaşadığını itiraf ediyor. Çocukluğunda teyzesinin oğluyla Fenerbahçe maçlarına gittiğini, o zamanlar statların üstünün kapalı olmadığını, gazeteden şapka yapıp tribüne gazete sererek oturduklarını, hatta sabahtan stada girip akşama kadar maçı beklediklerini anımsıyor. Fenerbahçe'nin 3-0 geriden gelip 4-3 kazandığı maçı (okulda olduğu için gidemediğini) ve 2-0'dan 3-2 kazandığı maçları, hatta 6-0'lık galibiyetleri hala hatırladığını dile getiriyor.
Metin Yıkard, Fuat Bey'in hikayesinin Amerikan rüyasının özeti olduğunu, burada "3 kuruşa beş köfte" olmadığını, çalışmak, terlemek ve mücadele etmek gerektiğini, ancak bu şekilde bir imkana sahip olunabileceğini vurgulayarak sohbeti tamamlıyor.