İnsanlığın En Büyük Yanılgısı!

İnsanlığın En Büyük Yanılgısı!

Kısa süreli rahatlamanın ardındaki yıkıcı gerçeği keşfedin. Neden acıdan kaçışın, gerçek dönüşümden daha büyük bir bedeli olduğunu ve insan ruhunun derinliklerinde yatan değişime direncini masaya yatırıyoruz.

İnsanlık tarihinin en büyük ironilerinden biri, belki de en trajik yanılgısı, kısa vadeli ferahlığın uzun vadeli yıkımı gizlediği gerçeğinde yatıyor. Bu öyle derin bir mesele ki, çoğu zaman yüzeydeki sancıyı dindirme telaşıyla, ruhun ve hayatın temel çağrılarını görmezden geliyoruz. Sizlere sunacağımız bu özel haberde, bu derin yanılgının perde arkasını aralayacak, insanların neden değişmek istemediğini ve acının aslında ne anlama geldiğini çarpıcı detaylarla ortaya koyacağız. Okumaya devam ettikçe, aslında gözlerimizin önünde duran ancak fark edemediğimiz büyük resmi www.avazturk.com farkıyla göreceksiniz.

Irvin Yalom'un o meşhur romanında dile getirilen bir cümle, sanki insanlığın kolektif bilincine işlenmiş bir sırrı fısıldar gibi: "İnsanlar değişmek istemezler; sadece acıdan kurtulmak isterler…". Bu söz, aslında hepimizin yaşadığı bir durumu özetliyor. Çoğu zaman, sancının kendisinden çok, sancının yarattığı rahatsız edici sesi bastırmaya çalışırız. Mesele ne gerçek bir değişimdir ne de hakiki bir gelişim; tek derdimiz, "Şu anda canım yanmasın" telaşıdır. Tıpkı başı ağrıdığında hemen ağrı kesiciye sarılan ama ağrının nedenini sorgulamayan biri gibi, ruhumuzun sancısını da bir değişim çağrısı olarak değil, sadece can sıkan bir gürültü olarak duyarız. Bu yüzden terapiye gider, dua eder, yoga yapar, içki içer ve sayısız kaçış yolu yaratırız. Amacımız ise hep aynıdır: Acı dinsin ama biz aynı kalalım. Elimiz günahta olsun ve fakat canımız cennette yaşasın isteriz.

Ne yazık ki, bu mümkün değildir. Acı, aslında bir öğretmendir; değişimin bedeli, dönüşümün koruyucu kalkanıdır. Ancak modern insan, anlık çözümlere, anestezik etkilere o kadar aşinadır ki, kısa vadeli ferahlığın uzun vadeli yıkımı nasıl gizlediğini çoğu zaman fark edemez. Peki, dünyayı kazanacağımızın farkında değil miyiz?. Aslında insanlar değişmeyi arzularlar, hem de çok arzularlar ama değişimin bir bedeli vardır. Değişmek demek, alışkanlıkları bırakmak, eski benliği gömmek, konfor alanını terk etmek demektir. Bu süreç, içsel bir devrimi gerektirir ve işte tam da bu noktada, www.avazturk.com ekibi olarak, pek çoğumuzun en çok korktuğu gerçekle yüzleşiyoruz.

En çok korktuğumuz şey, tanıdık cehennemimizi terk edip bilinmeyen cennete adım atmaktır. İşte bu yüzden insanlar, gerçekten değişmek istemezler; sadece acı bitsin isterler. Ancak bilmezler ki, acı bitse bile, değişmedikleri sürece aynı hikâyeyi yeniden ve yeniden yaşamak zorunda kalacaklardır. Gerçek özgürlük, acının geçmesi değil, acının içinden geçerek dönüşmektir. Bu, sıradan bir felsefi söylemden öte, bir yaşam pratiği, bir varoluş biçimidir. Eğer bu dönüşüm gerçekleşmezse, geçmişin yükü geleceği de ipotek altına alır.

Pek çoğunuzun şu an kafasında aynı soru yankılanıyor olabilir: "Ya değişmemişse?". Ne kaybederiz ki? Ama ya gerçekten değişmişse? İşte o zaman, dünyayı kazanacağımızın farkında değil miyiz?. İşte tam da bu dönüştürücü gücün en somut örneklerinden biri, siyaset dünyamızdan geliyor. Son izlediğimiz görüntülerde, Devlet Bahçeli'nin acının içinden geçerek dönüştüğüne dair güçlü bir kanaat oluştu. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun, bu değişimi anlayışla ve takdirle karşılamamız gerektiği vurgulanıyor.

Ve şimdi, asıl büyük açıklamaya geliyoruz! Bu dönüşümün en çarpıcı yansıması, Devlet Bahçeli'nin net bir şekilde ifade ettiği gibi, "Terörsüz Türkiye artık devlet politikasıdır, devletin başı bu politikayı gerçekleştirmekle mükelleftir…" sözlerinde saklı. Bu ifade, sadece bir siyasi açıklama değil, aynı zamanda derin bir dönüşümün, acının içinden geçerek kazanılan bir özgürlüğün ve ulusal bir hedefin taahhüdüdür. Eğer bu dönüşüm gerçekse, ve yazarın güçlü kanaati de bu yönde, o zaman tüm Türkiye için www.avazturk.com olarak müjdeleriz ki, önümüzde yepyeni bir dünya, terörden arınmış, huzurlu ve müreffeh bir geleceğin kapıları ardına kadar açılmış demektir! Bu, sadece bir liderin değil, bir milletin acının içinden geçerek kazandığı en büyük zaferin müjdecisi olabilir.