İsrail Neden Sivillerin Vurulmasını İstiyor ve Gerçek Hedef Ne?

İsrail Neden Sivillerin Vurulmasını İstiyor ve Gerçek Hedef Ne?

İsrail-İran geriliminde balistik füzeler ve hava saldırıları devam ederken, uzmanlar sahnedeki büyük oyunu deşifre ediyor: Tel Aviv sivil kayıpları neden propaganda malzemesi yapıyor ve bu çatışmanın gizli maliyetleri neler? Bölgedeki istihbarat savaşı ve

Ortadoğu semaları, İsrail ve İran arasındaki karşılıklı çatışma sarmalının gölgesinde bir kez daha alev aldı. Tahran'ın hedef alındığı haberleri an itibarıyla dahi sıcaklığını korurken, Ankara Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Doçent Doktor Ali Burak Darıcalı ve Emekli Hava Pilot Kor General Doktor Erdoğan Karakuş, Habertürk TV yayınında bu tansiyonun perde arkasını aydınlattı. Dr. Darıcalı'nın belirttiğine göre, İran'ın balistik ve hipersonik füzelerle İsrail'de pek çok bölgeyi vurarak yıkıma neden olduğu görülse de, sivil kayıplar sığınaklar ve alınan tedbirler sayesinde nispeten düşük kaldı. Ancak İsrail, bu durumu bir propaganda malzemesi olarak işleyerek sivil kayıplara ve binaların yıkık görüntüleriyle dünyanın dikkatini çekmeye çalışıyor. Ne var ki İran tarafında, Dr. Darıcalı'nın aktardığına göre, 200'den fazla sivil kaybın yaşandığı ve çok daha fazla sivil alanın vurulduğu tespit edildi. Bu çatışma sarmalının bir süre daha devam edeceği öngörülmekle birlikte, her iki taraf için de savaşın sürdürülemez bir maliyeti olduğu açıkça ortada. İsrail, maddi açıdan ve ABD ile Batı desteği kapsamında daha avantajlı görünse de, hava sahasının kapanması ve ticaretin durması gibi faktörler, İsrail'i uluslararası sistemden izole ederek sürdürülemez bir sürece itiyor. İran için ise zaten kötü giden ekonominin, mevcut saldırılarla birlikte ciddi bir zafiyet içerisinde olduğu gözlemleniyor; ancak dünkü balistik füze saldırısıyla İsrail'e cevap verildiğine dair bir başarı hikayesi ve propaganda malzemesi yaratma imkanı da elde etmiş görünüyor.

Çatışmanın askeri boyutlarının yanı sıra, istihbarat savaşı da tüm hızıyla sürüyor. İran, geçtiğimiz günlerde iki Mossad ajanının yakalandığını duyurdu. Bu şüphelilerin evlerinde patlayıcı madde, el yapımı bomba ve tuzaklı düzenekler ürettikleri tespit edildi. Bu gelişme, İsrail istihbaratının sabotaj faaliyetlerine devam ettiğini net bir şekilde gösteriyor. Ancak Dr. Darıcalı, bu ajanların nasıl yakalandığının büyük önem taşıdığını vurguluyor: Eğer planlı bir faaliyet sonucunda yakalandılarsa, İran istihbaratının karşı istihbarat (İKK) kapsamında ciddi kıpırdanmalar içerisinde olduğu söylenebilir. Aksi takdirde, tesadüfen yakalanmaları, sadece o hücrenin sistemini deşifre etmekle sınırlı kalır ve diğer hücrelere ulaşmayı zorlaştırır. Dr. Darıcalı, yakalanan iki şahsın İsrailli değil, muhtemelen İsrail'in eğitip İran içerisine soktuğu kişiler olduğunu düşünüyor. Her ne kadar bu durum İran'a kısmi avantajlı bilgiler sağlayabilecek olsa da, İsrail istihbaratının İran içerisine o kadar fazla sızdığı kanaatinde ki, bu yakalamaların tüm faaliyetleri deşifre etmek açısından çok büyük bir anlam ifade etmeyeceğini belirtiyor. İsrail'in İran'ın her noktasına ciddi derecede sızdığı ve faaliyetleriyle ilgili derli toplu bilgilere sahip olduğu değerlendiriliyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin her ne kadar doğrudan dahil olmadığını söylese de, elektronik karıştırma ve istihbarat paylaşımı yoluyla İsrail'e ciddi destek verdiği düşünülüyor. Özellikle vurulan yerlere verilen hasarın tespiti konusunda ABD'nin uydu sistemlerinin İsrail'e hedef belirleme ve hasar tespitinde büyük fayda sağladığı ifade ediliyor.

Bu jeopolitik satranç tahtasında dikkat çekici bir diğer gelişme ise, Avrupa'ya gideceği söylenen büyük bir Çin kargo gemisinin İran'a indiği haberi oldu. Dr. Darıcalı, bu durumun Çin'in kendi partneri olan İran'a hava savunma sistemleri veya başka teknik destek getirmiş olabileceği şeklinde yorumlanabileceğini belirtiyor. Bu tür gelişmeler, küresel güçlerin de bölgedeki denkleme dahil olduğunun önemli bir göstergesi. Savaşın maliyeti ve sürdürülebilirliği konusunda ise General Karakuş'un analizi çarpıcı: İsrail'in yüzlerce uçakla taarruz ettiğini, nükleer tesisler ve komuta kademelerinin hedef alındığını ancak İran'ın füze sistemlerinin neden vurulmadığını sorguluyor. General Karakuş, burada bir oyun oynandığını iddia ediyor: İsrail, dünyaya acındırma, Gazze'de yaptığının benzerini İran'da yapma gayretinde. Karakuş, İsrail'in elinde bazı füzeler kalmasını ve Demir Kubbe'nin bir kısmını önleyememesini istediğini, böylece Amerika ve Batı'dan daha fazla yardım alabileceğini savunuyor. Avaztürk gibi önemli haber kaynakları da bu tür stratejik değerlendirmeleri yakından takip ederek, Ortadoğu'daki karmaşık dinamikleri okuyucularına aktarıyor. Hipersonik füzelerin ses hızının 5 katı süratle geldiğini, bu sebeple önlenmesinin çok zor olduğunu ancak başlıklarının küçük olması nedeniyle çok büyük zarar vermediğini de ekliyor General Karakuş. Bu durumda, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun bile "birkaç kişinin ölmesiyle, Amerika'nın daha fazla yardımını alarak Batı'yı İran'a karşı kullanabilme tuzağında" olduğu gibi iddialar, çatışmanın askeri boyutunun ötesindeki derin hesapları gözler önüne seriyor.

Hava harekatlarının inceliklerine değinen General Karakuş, İsrail uçaklarının Suriye, Irak'ın kuzeyi, Ürdün ve Suudi Arabistan üzerinden yakıt ikmali yaparak İran'ın içlerine kadar girebildiğini belirtiyor. Bu ülkelerin İsrail uçaklarının kendi sahalarını kullanmasına engel olamadığını ve hava sahasında kara veya denizdeki gibi belirgin sınırlar olmadığını, hakimiyetin çıkabildiği irtifa kadar olduğunu vurguluyor. İran'ın hava kuvvetlerinin ise 1979 öncesinden kalma eski F-4, F-14 ve F-5 uçaklarından oluştuğunu ve bakım durumlarının bilinmediğini ekliyor. Rusya'nın bile İran'a SU-35 satışında isteksiz davrandığı bilgisi, İran'ın askeri modernizasyonundaki zorluklara işaret ediyor. Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Amerika Birleşik Devletleri'nin Karadeniz'de nükleer bomba taşıyan B-52 uçaklarını uçurması, Rusya'ya "sakın İran'a yeterli yardıma kalkma" mesajı olarak okunuyor. Bu durum, İran ve Rusya'nın karşılıklı destek anlaşmalarına rağmen, ABD'nin bölgesel güç dengesindeki belirleyici rolünü bir kez daha gösteriyor. General Karakuş, uçak kullanmanın füze kullanmaktan çok daha ucuz olduğunu da dikkat çekici bir örnekle açıklıyor: Bir F-16'nın ömrü boyunca 36.000 bomba atabildiğini ve bunun 36.000 füzeye eşdeğer olduğunu, bir füzenin 300 bin ila 1 milyon dolar arasında değişen maliyetine karşın F-16'dan atılan bombaların tanesinin 100-200 dolar olduğunu belirtiyor. Bu da, hava gücüne sahip ülkelerin pahalı füzeleri boşuna harcamadığını gösteriyor. General Karakuş, Amerika'nın şu an için Hürmüz Boğazı'nın kapanması gibi bir "fırsat" beklediğini, böylece Körfez'i kapatmaya kalkan İran'a müdahale etmek için bir gerekçe bulabileceğini ifade ediyor.

Peki, İsrail'in tüm bu çatışma sarmalında asıl hedefi ne? Uzmanların ortak kanaati, sivil kayıpların İsrail'in propaganda mekanizmasını işletmesi açısından çok önemli bir koz olduğu yönünde. Doçent Doktor Ali Burak Darıcalı, İsrail'in coğrafi olarak dar bir ülke olmasına rağmen, İran'ın bu kadar geniş kapsamlı füze saldırıları yapıp da sivil kayıplara neden olmamasının normalleştirilemeyeceğini vurguluyor. Ancak asıl çarpıcı iddia, İsrail'in özellikle tahrip olmuş bina görüntülerini dronlarla çekip haber ajanslarına servis etmesinin, tamamen planlı bir propaganda faaliyeti olduğu yönünde. Dr. Darıcalı'ya göre, "İnanın Netanyahu sivil kayıplar oluyorsa bundan seviniyordur. Bu çünkü Netanyahu'nun anlatacağı bir hikaye anlamına gelir kendi halkına da Batı toplumuna da". Batı'nın, özellikle de Avrupa'nın, Holokost ve tarih boyunca yaşananlardan dolayı Yahudi kayıpları konusunda hassas olduğu ve bu tür haberlerin Batı medyasında yoğun bir şekilde servis edildiği belirtiliyor. İsrail'in (Netanyahu hükümetinin) Gazze'de yaşananlar göz önüne alındığında sivil kayıp hassasiyetinin olmadığı da ifade ediliyor. Bu nedenle, İsrail'deki sivil kayıpların, İsrail'in bir propaganda boyutunu işletmesi açısından çok değerli olduğu düşünülüyor. General Karakuş'un "İsrail'in elinde İran'ın biraz füzesi de kalsın da, işte Demir Kubbe'de önleyemedi tabi önleyemez o bir kısmı önleyemez" sözleri ve Dr. Darıcalı'nın "Netanyahu sivil kayıplar oluyorsa bundan seviniyordur" şeklindeki ifadeleri, çatışmanın sadece askeri bir mücadele olmadığını, aynı zamanda Batı'dan daha fazla siyasi ve askeri destek çekmek için ustaca yönetilen bir "algı operasyonu" olduğunu düşündürüyor. İsrail, bu çatışmada uluslararası kamuoyunu kendi lehine çevirerek, İran'a yönelik daha sert adımlar atılması için zemin hazırlıyor olabilir.