Netanyahu'nun Çaresiz Çığlığı: "Dayıyı Çağırdı" Sözleri Ortadoğu'yu Karıştırdı!

Netanyahu'nun Çaresiz Çığlığı: "Dayıyı Çağırdı" Sözleri Ortadoğu'yu Karıştırdı!

İsrail-İran gerilimi zirveye ulaşırken, sahadaki dengeleri değiştiren çarpıcı bir iddia, Netanyahu'nun ABD'den "yardım çağırdığı" yönünde. Bu gelişme, Ortadoğu'daki güç dengelerini altüst ederken, ABD'nin nükleer tesislere yönelik bombardımanı ve Trump'ın

Ortadoğu, son dönemde İsrail ile İran arasındaki karşılıklı saldırılarla adeta bir barut fıçısına dönmüş durumda. Bölgedeki tansiyon her geçen gün yükselirken, Amerika Birleşik Devletleri'nin de (ABD) B2 bombardıman uçakları ve gemilerden gerçekleştirdiği saldırılarla bu gerilime doğrudan dahil olması, krizi daha da derinleştirdi. Karşılıklı misillemelerin ardı arkası kesilmezken, İran'ın askeri kapasitesine dair dikkat çekici gelişmeler yaşanıyor. Daha önce Demir Kubbe savunma sistemini aşmak için çok sayıda füze gönderdiği ve bazılarının İsrail topraklarına indiği belirtilen İran'ın, son dönemde tek füze saldırılarıyla dahi hedeflerini vurabildiği iddia ediliyor. Bu durum, Demir Kubbe'nin tek füzeyi bile durduramadığı anlamına gelerek, İran'ın meydan okumayı sürdürdüğünün net bir göstergesi olarak yorumlanıyor. Nitekim, son saldırılarda İsrail'in Hayfa şehri hedef alınarak vuruldu ve ekranlara yansıyan haritalar, İsrail'in ilk saldırısından itibaren karşılıklı olarak ne denli şiddetli çatışmalar yaşandığını gözler önüne seriyor.

Bu yıkıcı döngünün ortasında, Amerika Birleşik Devletleri'nin eski Başkanı Donald Trump'ın siyasi arenayı sarsan açıklamaları merak uyandırıyor. Kendi sosyal medya kanallarından yaptığı paylaşımlarla dikkat çeken Trump, İran'daki gerilimin sonuna kadar götürülmesi gerektiğini savunuyor. Paylaşımlarında "İran'da rejim değişikliği neden olmasın?" sorusunu sorarak, İran'a çok büyük bir darbe vurulduğunu ancak bunun yeterli olmadığını, rejimin değişmesi gerektiğini dile getiriyor. Trump'a göre, hedefe ulaşılmış durumda ve İran artık nükleer veya uranyum zenginleştirme çalışmaları yapamaz, belini uzun süre doğrultamaz hale gelmiş durumda. Hatta Netanyahu'nun dahi bu hedefe ulaşıldığını düşündüğü belirtiliyor. Trump, "Make America Great Again" (Amerika'yı Yeniden Yücelt) sloganına benzer şekilde, "Make Iran Great" (İran'ı Yeniden Yücelt) anlamında "Miga" ifadesini bile kullanıyor.

Öte yandan, MK Haber TV'de konuşmacı, İsrail'in karşılaştığı bu durumun kendi tarihinde hiç görmediği bir yıkım olduğunu ve bunun daha da artabileceği yönünde İran'ın mesajlar verdiğini belirtiyor. Konuşmacıya göre, İsrail tarihinde hiç görmediği bir yıkımla karşı karşıya ve İran, elinde daha güçlü silahlar olduğu mesajını veriyor. Bu gelişmeler ışığında, ABD Kongresi'nde de ilginç tartışmalar yaşanıyor. Demokratlar, ABD Başkanı Donald Trump'ın ülkeyi savaşa sokma yetkisinin olmadığını ve bu nedenle hukuki yaptırımlarla karşılaşması gerektiğini savunuyorlar. Ancak, konuşmacı bu itirazları Amerikalıların "makul inkar edilebilirlik" (plausible deniability) olarak adlandırdığı bir sistemle açıklıyor. Bu sistem sayesinde başkan, istihbarat raporlarına dayanarak ulusal güvenliği korumak adına hareket ettiğini iddia edebilir ve yasal sorumluluktan kurtulabilir. Nitekim, konuşmacı, "Trump bana CIA'den, bilmem nereden rapor geldi, Amerika büyük tehdit altında, ben de kahramanım, hemen gerekeni yapın dedim, adamlarım da B2'leri kaldırıp Guam'dan İran'ı bombalamışlar, benim suçum ne ki diyebilir" sözleriyle bu durumu özetliyor. Siyasi analizler, stratejiler ve güncel gelişmeler hakkında derinlemesine bilgi edinmek için https://www.avazturk.com gibi platformlar büyük önem taşımaktadır.

Konuşmacı, Demokratların bu itirazlarını "gevezelikten ibaret" olarak nitelendiriyor ve Obama döneminde Demokratların da Suriye'de benzer bombalama girişimlerinde bulunduğunu hatırlatarak, "al birini vur ötekine" ifadesini kullanıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise saldırıların "yeni ve tehlikeli bir tırmanmayı temsil ettiğini" ve "öngörülemez sonuçlara yol açabileceğini" belirterek, nükleer yayılmanın önlenmesi rejimine ve bölgesel/küresel güvenliğe zarar verdiğini ifade ediyor. Ancak, konuşmacı, bu tür açıklamaların bölgedeki gelişmelerin hızına pek uygun olmadığını da ekliyor. İsrail-İran çatışması sadece iki ülke arasında kalmayıp, küresel güçlerin de doğrudan veya dolaylı olarak müdahil olduğu karmaşık bir vekalet savaşına dönüşmüş durumda. Bu durum, bölgedeki dengeleri kökten değiştirecek potansiyel taşırken, uluslararası kamuoyu nefesini tutmuş, bir sonraki adımı bekliyor.

Peki, tüm bu gerilim ve diplomatik manevraların ötesinde, İsrail'in kendi gücüyle bu krizden çıkamayacağının sinyalleri verilmeye başlanmışken, sahada yaşanan o kritik an neydi? Netanyahu'nun "İran'a gerekli dersi verdik" söylemlerine rağmen, gerçekte ne oldu? İsrail'in "sinekbızıltısı" olarak gördüğü saldırılara karşılık, İran'ın İsrail'e "gerçekten zarar verdiği" ve "hiç görmediği bir yıkımla karşı karşıya bıraktığı" iddiaları, sahada bambaşka bir tablonun olduğunu mu gösteriyordu?

İşte tüm bu kaos ve belirsizliğin ortasında, MK Haber TV'deki konuşmacının sarf ettiği o şok edici sözler, Ortadoğu'daki dengelerin nasıl bir anda değiştiğini gözler önüne seriyor: "Netanyahu aslında yenilmeye başladığı anda dayısını çağırdı ve Amerika Birleşik Devletleri geldi ve İran'a çok ağır bir bombardıman yaptı!". Bu çarpıcı açıklama, İsrail'in kendi başına İran'a karşı yeterli olamadığını ve ağır bir darbe almaktan kurtulmak için ABD'den doğrudan askeri destek istediğini açıkça ortaya koyuyor. Konuşmacı, Netanyahu'nun iddialı saldırılarının etkisiz kaldığını ve İran'ın üç-beş generalin öldürülmesini "sinek bızıltısı" olarak gördüğünü vurgularken, İsrail'in aldığı zararın ciddiyetini belirtiyor. ABD'nin bombardımanının yalnızca nükleer tesislere yönelik olması, ABD'nin en azından şimdilik ölçülü hareket ettiğini gösterse de, Trump'ın "rejim değişikliği" çağrısı, gelecekte çok daha "pis işlere" girişilebileceği sorusunu akıllara getiriyor. Bu durum, Ortadoğu'daki krizin sadece bir vekalet savaşı olmaktan çıkıp, ABD'nin doğrudan askeri müdahalesiyle yeni bir boyuta evrildiğini ve gerilimin çok daha öngörülemez sonuçlara yol açabileceğini gösteriyor. Netanyahu'nun "çağrısı", bölgedeki tansiyonu doruğa çıkararak, gelecekteki olası çatışmaların boyutunu ve küresel etkilerini şimdiden belli ediyor.