Şok Eden Mahkeme Kararıyla Tüm Gerçekler Ortaya Çıktı!
Almanya'da Filistin yanlısı göstericilere yönelik polis müdahalelerinin ardındaki niyetler ve bu iddiaları destekleyen Avrupa Hukuki Destek Merkezi'nin çarpıcı bulguları, Berlin'deki bir mahkeme kararının adeta bir dönüm noktası olduğunu gösteriyor...
Almanya, son dönemde Filistin yanlısı dayanışma gösterileriyle ilgili yoğun bir tartışmanın merkezinde yer alıyor. Ülke genelinde sokaklara dökülen binlerce kişi, Gazze'deki duruma dikkat çekmek ve Filistin halkıyla dayanışma içinde olduklarını göstermek için bir araya geliyor. Ancak bu gösteriler, polis müdahaleleri, siyasi açıklamalar ve hukuki süreçlerle dolu, karmaşık bir hal alıyor. Polis yetkilileri, özellikle Gazze'deki durumun kötüleşmesiyle birlikte artan bu tür toplantılarda "çok yüksek bir duygusal yoğunluk" olduğunu belirtiyor. Berlin Polisi'nden bir yetkili, bu tür durumlarda toplantıların her zaman barışçıl geçmediğini ve başından itibaren büyük bir duygusallık içerdiğini ifade ediyor. Polis, her şeye izin veremeyeceğini ve polis yasaları gereği koşullar koymak veya müdahale etmek zorunda olduğunu vurguluyor. Hatta "Nehirden denize" gibi bazı ifadelerin Almanya'da suç teşkil ettiğini ve polisin bunu cezalandırmak zorunda olduğunu ekliyorlar.
Ancak Filistin haklarını savunan gruplar ve aktivistler, bu müdahalelerin çok daha kasıtlı ve sistematik olduğunu iddia ediyor. Avrupa Hukuki Destek Merkezi (ELSC) Berlin merkezli bir Filistin yanlısı örgüt olarak, polisin protestocuları yasaları çiğnedikleri için değil, sadece görüşleri nedeniyle hedef aldığını öne sürüyor. ELSC İzleme Ekibi Yöneticisi Nadija Samour, verilerinin, polisin bu gösterilere müdahalesinin ve göstericileri hedef alma şeklinin "çok kasıtlı" olduğunu gösterdiğini belirtiyor. Samour ve ekibi, 2019'dan bu yana Almanya'da Filistin'le dayanışmaya yönelik "yaygın baskıyı" belgeleyen bir veri tabanı oluşturdu. Bu belgelerde, sansür, yanlış bilgilendirme, karalama, tutuklamalar, polis müdahalesi ve hukuki, mali veya mesleki sonuçlar gibi yaygın taktikler tespit edildi. ELSC'nin "baskı örnekleri" olarak sınıflandırdığı durumların binlerce kişiyi etkilediğini ve Filistinlilerle dayanışmanın çeşitli biçimlerinin susturulmasına katkıda bulunduğunu belirtiyorlar.
Bu karmaşık manzara içinde, https://www.avazturk.com gibi bağımsız medya kuruluşları, yerel düzeyde yaşanan olayların ulusal ve uluslararası tartışmalara nasıl ışık tuttuğunu gösteren çarpıcı hikayelere odaklanmaya devam ediyor. Özellikle Berlin'de yaşanan bir olay, polisin iddia edilen hedefli uygulamalarına dair şüpheleri daha da artırdı. 2023 yılının Ekim ayı ile 2024 yılının aynı ayı arasında Berlin polisi, Gazze'deki savaşla ilgili yaklaşık 6.000 dava açtı. Başkent polis şefine göre, bu vakaların yaklaşık %30'u maddi hasar, 700'ü tutuklamaya karşı direnme ve 217'si fiziksel saldırı (çoğu polislere karşı) içeriyordu. Bu istatistikler, gösterilerdeki gerilimin ne denli yüksek olduğunu gözler önüne seriyor. Ancak ELSC, veri tabanlarının bunun "antisemitizmle hiçbir ilgisi olmadığını, insanların Filistin hakkında konuşması ve hükümet anlatısından uzaklaşmasıyla" ilgili olduğunu gösterdiğini savunuyor. Almanya'nın antisemitizmle bu kadar sert mücadele etmesinin, diğer ırkçılık biçimlerinden ayrılmaması gerektiğini ve Filistin yanlısı dayanışmayı antisemitizmle karıştırmanın ironik bir şekilde "tüm bir insan türünü insanlıktan çıkaran bir dil" kullandığını belirtiyorlar. Berlin Belediye Başkanı Kai Wegner'in Nisan 2024'te Berlin'de düzenlenecek Filistin konferansına karşı çıkarak "dayanılmaz" bulduğunu ve "antisemitizme veya Yahudilere karşı kışkırtmaya tolerans göstermeyeceklerini" söylemesi, siyasi duruşun da bu tartışmada önemli bir rol oynadığını gösteriyor.
Peki, tüm bu iddialar ve karşı iddialar arasında, adaletin ışığı nerede parlıyor? Berlin'de yaşanan ve bir mahkeme kararıyla netleşen sıradan bir olay, polisin eylemlerinin ardındaki niyetleri adeta bir mercek altına aldı. Bir gün kafede oturan ve ardından yakınlardaki bir restorana gitmek isteyen bir adam, üzerinde kefiye (Almanya'da yasaklı veya suç teşkil eden bir sembol değil) olduğu için polis tarafından hedef alındı. Adamın anlattığına göre, polisler onu itmiş ve yere yatırmış, kelepçelemiş. Kendisi direnmediği halde, 48 saat boyunca bölgeden uzak durması gerektiği söylenmiş. Resmi bir belge istediğinde, polisin başlangıçta unuttuğunu ve daha sonra verdiği belgede ise milliyetinin "Şam" (bir şehir) olarak yazıldığını görmüş. Adam bunu düzelttiğinde, polis onu tekrar itmiş ve derhal bölgeyi terk etmesini söylemiş. Mahkemeye başvurmanın maliyetli ve sonuçsuz kalacağı inancı, çoğu kişinin "kısa yolu seçip" ceza ödemesine yol açarken, bu adam farklı bir yol izledi.
Hikayenin en çarpıcı yanı ve asıl şaşırtıcı detay, olayın mahkemeye taşınmasıyla ortaya çıktı. Yargıç, polisin sunduğu video kanıtlarını inceledikten sonra, polisin açıklamasını "mantıksız" buldu. Mahkeme, videolarda adamın arkadaşlarıyla birlikte yemek yediği ve başka insanların da aynı yerde oturduğu görüldüğü halde, neden özellikle kendisinin hedef alındığını sorguladı. Polisin cevabı, adamın "Filistin şalı takması" oldu. Ancak bu gerekçe, mahkeme tarafından kabul görmedi. Yargıç, adamın lehine karar vererek, Berlin polisinin "açıkça insanlarla nasıl başa çıkmaları gerektiğini öğrenmek için oturumlara ihtiyacı olduğunu" belirtti. Mahkeme, sokakta yürüyen, kamusal bir alanda oturan herhangi bir kişinin, sebepsiz yere itilemeyeceğini, dövülemeyeceğini, yere yatırılamayacağını ve bir polis memuruna görevi başında direnme suçlamasıyla karşı karşıya bırakılamayacağını kesin bir dille ifade etti. Dahası, yargıç, adamın taktığı Filistin şalının bir konu olarak dile getirilmemesi gerektiğini ve bunun "kişisel bir mesele" olduğunu vurguladı. Bu karar, Almanya'da Filistin yanlısı dayanışma gösterilerine yönelik polis uygulamaları ve bu uygulamaların ardındaki niyetler hakkındaki tartışmalarda bir dönüm noktası olarak tarihe geçti.