Suriye'de Gizli Diplomasinin Gölgesinde Patlayan Gerilimler

Suriye'de Gizli Diplomasinin Gölgesinde Patlayan Gerilimler

Bu haber makalesi, Orta Doğu'da her geçen gün daha da karmaşıklaşan Suriye krizinin perde arkasını ve bölgedeki aktörlerin çetrefilli ilişkilerini eşi benzeri görülmemiş detaylarla aydınlatıyor...

Suriye'deki mevcut durum, Şam yönetimi ile Özerk Yönetim arasındaki farkın artık herkes için anlaşılır hale geldiğini gösteriyor. Bu farklılık, sadece Suriye'nin nasıl yönetileceği, ademi merkeziyetçilik ya da özel yönetim sistemleri gibi konularla sınırlı değil; iki tarafın insanlara bakışı, siyasi kanaatleri ve hatta sosyal ekonomik faktörlerde bile büyük bir ayrılık söz konusu. Sarkis Kassargian'ın ifadesine göre, ister kendi gönülleri istediği için isterse Amerikan baskıları nedeniyle olsun, bir uzlaşıya varmak isteseler de aradaki fark oldukça büyük ve detaylarda çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Anlaşmazlık, yalnızca Kürtlerle sınırlı kalmayıp, Alevilerle yaşanan bir katliam ve Bedevi Arapların Dürzilere karşı Bedevi Araplar lehine müdahil olması gibi olaylarla daha da derinleşiyor.

Amerika ve Batı'nın Suriye'deki çözüme nasıl baktığı, sürecin geleceği açısından kritik bir öneme sahip. Kassargian'a göre, doğrudan bir müdahale olmaz ve bir yol haritası çizilmezse, Şam ile Özerk Yönetimin mevcut şartlarda bir anlaşmaya varması çok zor görünüyor. Trump yönetiminin, geçmişte Batı'nın sürekli vurguladığı çoğulculuk, azınlık hakları ve kadın hakları gibi ön şartlardan uzaklaşarak, Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) yönetimine daha serbest bir el tanıdığı ve terör listesinden çıkarılması gibi adımlarla onlara bir özgüven artışı sağladığı belirtiliyor. Ancak Amerika'nın bölgedeki asıl çıkarının, İran'ın bölgede olmaması, İsrail'in güvenliği ve Türkiye ile Körfez ülkelerini memnun eden bir çözüm bulmak olduğu vurgulanıyor. Kassargian, Trump'ın Sezar yaptırımlarını durdurduğunu ilan etse de, bu yaptırımların yürütme değil, yasama yetkisiyle kaldırılabileceğini ve Kongre'de yaptırımların iki yıl daha devam etmesini öngören bir kanun teklifinin mali konseyden geçerek büyük ihtimalle kabul edileceğini belirtiyor. Bu durum, Amerikan "derin devleti" veya mekanizmasının yeni hükümete tam bir güven göstermediğinin bir işareti olarak yorumlanıyor. Türkiye'nin elektrik, Katar ve Azerbaycan'ın gaz, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar'ın para yardımı gibi vaatlerinin sahada karşılık bulamadığı, hatta Şam'da 8-9 saatlik elektrik kesintilerinin yaşandığı bilgisi aktarılıyor. Türkiye'nin askeri hava üsleri konuşlandırma haberlerinden iki ay sonra sadece savunma desteği açıklayabilmesinin ardında, Körfez ülkelerini kışkırtmama ve ABD ile İsrail faktörlerinin etkili olduğu düşünülüyor. Bu karmaşık tablonun tüm detayları ve daha fazlası için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Bu derin jeopolitik karmaşanın ortasında, Dürziler meselesi ayrı bir krizi tetikledi. Bedevi Araplarla Dürziler arasındaki çatışmalarda Şam yönetimi Bedevilerin lehine tavır alırken, İsrail beklenmedik bir şekilde Dürzilerin yanında yer alarak Şam'daki Genelkurmay Başkanlığı'nı ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı havadan bombaladı. Ruşen Çakır, bu olayı "bilim kurgu filmlerinde olur" diyerek şaşkınlığını dile getirirken, İsrail'in daha önce de benzer bahanelerle Suriye'ye müdahale ettiğini ve Suriye'nin buna hiçbir şekilde cevap veremediğini ekliyor. Sarkis Kassargian, çatışmaların başlangıcını Suveyda yakınındaki Bedevilerin başlattığını, ancak sonrasında olayın sadece Bedevi-Dürzi savaşı olmaktan çıkıp, Şam'ın doğrudan Bedeviler başlığı altında müdahale ettiğini belirtiyor. Hatta, Şam'a bağlı güçlerin kamuflaj kostümlerini çıkarıp Bedevi giysileri giyerek savaşa doğrudan müdahil oldukları Londra İnsan Hakları Gözlemevi ve diğer kaynaklarca tespit edildi.

Dürziler, İslam'ın farklı bir kanadı olarak bilinen, kendi içine kapalı bir azınlık grubu. Evliliklerinin genellikle kendi içlerinde olduğu, bir Dürzi erkeğin nadiren Dürzi olmayan biriyle evlendiği belirtiliyor. Suriye'deki Dürzilerin sayısının az olması nedeniyle, Suriyeli Dürzilerin Lübnan, Ürdün, Filistin ve İsrail'deki Dürzilerle akrabalık bağları çok güçlü. Kassargian, kişisel bir örnekle, Lübnan'daki arkadaşlarının ailesinden birçok kişinin Suriye'de öldüğünü, bu ailelerin Suriye'de köyleri olduğunu ve Suveyda'da yaşanan katliamların Lübnan'da dahi yankı bulduğunu anlatıyor. Bu akrabalık bağları sayesinde İsrail'in "bizim Dürzi vatandaşlarımız" söylemini geliştirebildiği, zira Golan'daki Dürzilerle Suveyda'daki Dürzilerin aynı ailelerden geldiği vurgulanıyor.

Peki, İsrail neden müdahale etti? Kassargian'a göre, Şam'ın "basit" bir oyunu vardı: Bedevilerle çatışmalar başlar, biz de bu çatışmaları bitirmek için silahlarla Suveyda'ya gireriz derler. Şam, İsrail'i bu konuda bilgilendirdiğini iddia etse de, aslında tanklarla ve ağır silahlarla sadece çatışmayı durdurmak değil, bölgede kalıcı olmak niyetindeydi. İsrail ilk gün müdahale etmedi, ancak Şam güçlerinin kalıcı olma niyetini gördüğünde ikinci gün vurmaya başladı ve Şam'a Suriye'nin güneyindeki tampon bölgede silah bulundurulamayacağını hatırlattı. İlk başta Şam ile Tel Aviv arasında bir uzlaşı olduğu düşünülse de, Reuters ve Suriyeli analistlere göre bu bir "yanlış anlaşma" ya da "acemilik"ti. Şam, Bakü'deki müzakerelerden sonra İsraillilerle anlaşma sağladığını düşünerek Suveyda'da ilerleyebileceğini sandı. İsrail ise sert bir şekilde, "buraya girmeyeceksiniz" uyarısını hatırlatarak misilleme yaptı. Şam hükümeti güçlerini çektiğini açıklasa da, aynı güçleri Bedevi giysileriyle tekrar Suveyda üzerine gönderdi. Kassargian'a ulaşan kulis bilgilerine göre, İsrail "oynadığınız oyunu biliyoruz, bu devam ederse sizin için kötü olacak" tehdit mesajı yolladı. Bu tehdit sonrası Bedevi çatışmaları durdu ve Şam güçleri Suveyda şehir merkezine girmeyerek, Bedevilerin şehre girişini engellemek bahanesiyle çok yakın bölgelerde barikatlar kurdu. Ne yazık ki, Suveyda şehir merkezi büyük katliamlar ve maddi zararlar gördü.

Paris'te Amerika ve Fransa aracılığıyla İsrail ve Şam yönetimi arasında Dürziler konusunda bir anlaşma sağlandığı ve Dürzilere bir müddet bir şey olmayacağı gözükse de, bu durumun kalıcılığı İsrail'in duruşunu sürdürmesine bağlı. Suveyda'ya fiilen özerklik verildiği, yani Şam'a bağlı emniyet güçleri ve ordunun olmayacağı, yerel yönetimlerin kendi sorunlarını yönetecekleri ve kamu dairelerinin yerel halk tarafından yönetileceği belirtiliyor. Bu özerklik, İsrail'in bu duruşunun arkasında durduğu sürece devam edecek gibi görünüyor. Ruşen Çakır, bu bağlamda Dürzilerin Kürtlere sempatiyle baktığı ve İlham Ahmed'in Dürzilere yönelik olumlu ifadelerinin, Alevilerin yaşadığı katliamlarda Kürtlerin hassasiyet göstermesiyle birleşince, Suriye'deki azınlık grupları arasında somut olmasa da teorik bir ittifak olup olmadığını soruyor. Şam yönetimi bunu "azınlıklar ittifakı komplosu" olarak nitelendirse de, Kassargian siyasi hatalarla kaybedilebilecek bir durumun örneğini veriyor.

Dürziler, tarihte İsrail karşıtı en güçlü azınlık olarak bilinirler ve Arap kimliğine bağlı, hatta radikal fanatik bir topluluktur. Fransız işgaline karşı direnişi başlatan Sultan Başal Atraş bir Dürziydi. Dağlarda yaşamaları ve ruhun yeniden doğuşuna inanmaları nedeniyle "en güçlü savaşçılar" olarak bilinirler. 1982'de İsrail'in Golan Tepeleri'ni işgalinden sonra, Golan'daki Dürziler İsrail vatandaşlığını reddetmiş, hatta Birleşmiş Milletler aracılığıyla Şam'da eğitim almışlardır. Öte yandan, Esad döneminde Kürtlerin özerk yönetim taleplerini en çok reddeden kitle olan Aleviler, bugün Dürziler, Hristiyanlar ve hatta birçok ılımlı Sünni ile birlikte Suriye'de özerklikten başka bir çözüm olmadığını düşünüyor. Şam'ın merkeziyetçi ve dışlayıcı siyasetleri, bu grupları daha organize bir şekilde bir araya gelmeye itti. ABD'de lobi faaliyetleri yürüten gruplara artık Özerk Yönetim, Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar ve ılımlı Sünniler de dahil. Bu durum, hem Şam'ı hem de destekçilerini zor durumda bırakırken, Amerika için Esad'ın artık Suriye'nin istikrarının tek çözümü olmaktan çıktığı, hatta daha büyük belalara yol açabilecek bir lider olarak görüldüğü anlamına geliyor.

Tüm bu gelişmelerin ışığında, Suriye'deki aktörlerin silahlarını bırakma konusundaki isteksizliği, bölgedeki güven eksikliğinin bir yansıması olarak ortaya çıkıyor. Sarkis Kassargian'ın da belirttiği gibi, Öcalan'ın SDG'ye silah bırakma çağrısı yapmasının bile çok zor olduğu, yapsa dahi bunun gerçekleşmeyeceği düşünülüyor. Çünkü, silahlarını teslim eden Aleviler katliam yaşarken, silahlarını teslim etmek istemeyen Dürziler savaşa sürüklendi. Bu şartlarda Suriye Demokratik Güçleri (SDG) veya başka herhangi bir grubun silahlarını bırakması Amerikalılar ve Batılılar tarafından dahi pek olası görülmüyor. Şam'ın, Bedevileri "kanun dışı" olarak nitelendirse de, onların silahlarını almak yerine, kendi kontrolündeki bu grupları bırakıp, 2-3 bin Dürzi veya Alevinin silahlarını almak istemesi büyük bir çelişki olarak değerlendiriliyor. Türkiye'ye bağlı Suriye Milli Ordusu veya HTŞ gibi grupların silahlarına dokunulmazken, hiç kimsenin bu şartlarda silah bırakmayacağı aşikar. İsrail'in desteğini kesmesi durumunda Dürzilerin teslim olabileceği belirtilse de, SDG senaryosu çok daha farklı ve zorlu. Yüz binlerce silahlısı, ağır silahları ve on yıldır süren savaş tecrübesiyle SDG, Şam için çok daha büyük ve karmaşık bir ordu anlamına geliyor. Bu hayati gelişmelerin tam kalbinde yer alan detaylı analizlere https://www.avazturk.com adresinden ulaşabilirsiniz.

sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.Suriye'de Gizli Diplomasinin Gölgesinde Patlayan Gerilimler: Anlaşma İmkansız Mı?

Meta Açıklaması: Suriye'de beklenen uzlaşı neden sağlanamıyor? ABD'nin çifte oyunu, İsrail'in şok eden müdahalesi ve azınlıkların kaderi! Gerilimi iliklerinize kadar hissedeceğiniz çarpıcı gerçekler sizi bekliyor!

Bu haber makalesi, Orta Doğu'da her geçen gün daha da karmaşıklaşan Suriye krizinin perde arkasını ve bölgedeki aktörlerin çetrefilli ilişkilerini eşi benzeri görülmemiş detaylarla aydınlatıyor. Ruşen Çakır'ın Medyascope TV YouTube kanalında Sarkis Kassargian ile yaptığı çarpıcı yayının transkriptlerinden elde edilen bilgilerle hazırlanan bu özel inceleme, satırlarında büyük bir gerilimi barındırıyor ve olayların derinliğini gözler önüne seriyor. Okudukça, bölgenin kaderini etkileyen kararların ve beklenmedik ittifakların nasıl şekillendiğini daha iyi anlayacak, her yeni paragrafta merakınızın doruklara çıktığını hissedeceksiniz. Haberimiz devam ediyor ve sizi büyük sona hazırlıyor...

Suriye'deki mevcut durum, Şam yönetimi ile Özerk Yönetim arasındaki farkın artık herkes için anlaşılır hale geldiğini gösteriyor. Bu farklılık, sadece Suriye'nin nasıl yönetileceği, ademi merkeziyetçilik ya da özel yönetim sistemleri gibi konularla sınırlı değil; iki tarafın insana bakışı, siyasi kanaatleri ve hatta sosyal ekonomik faktörlerde bile büyük bir ayrılık söz konusu. Sarkis Kassargian'ın ifadesine göre, ister kendi gönülleri istediği için isterse Amerikan baskıları nedeniyle olsun, bir uzlaşıya varmak isteseler de aradaki fark oldukça büyük ve detaylarda çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Anlaşmazlık, yalnızca Kürtlerle sınırlı kalmayıp, Alevilerle yaşanan bir katliam ve Bedevi Arapların Dürzilere karşı Bedevi Araplar lehine müdahil olması gibi olaylarla daha da derinleşiyor.

Amerika ve Batı'nın Suriye'deki çözüme nasıl baktığı, sürecin geleceği açısından kritik bir öneme sahip. Kassargian'a göre, eğer doğrudan bir müdahale olmaz ve bir yol haritası çizilmezse, Şam ile Özerk Yönetimin mevcut şartlarda bir anlaşmaya varması çok zor görünüyor. Trump yönetiminin, geçmişte Batı'nın sürekli vurguladığı çoğulculuk, azınlık hakları ve kadın hakları gibi ön şartlardan uzaklaşarak, Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) yönetimine daha serbest bir el tanıdığı ve terör listesinden çıkarılması gibi adımlarla onlara bir özgüven artışı sağladığı belirtiliyor. Ancak Amerika'nın bölgedeki asıl çıkarının, İran'ın bölgede olmaması, İsrail'in güvenliği ve Türkiye ile Körfez ülkelerini memnun eden bir çözüm bulmak olduğu vurgulanıyor. Kassargian, Trump'ın Sezar yaptırımlarını durdurduğunu ilan etse de, bu yaptırımların yürütme değil, yasama yetkisiyle kaldırılabileceğini ve Kongre'de yaptırımların iki yıl daha devam etmesini öngören bir kanun teklifinin mali konseyden geçerek büyük ihtimalle kabul edileceğini belirtiyor. Bu durum, Amerikan "derin devleti" veya mekanizmasının yeni hükümete tam bir güven göstermediğinin bir işareti olarak yorumlanıyor. Türkiye'nin elektrik, Katar ve Azerbaycan'ın gaz, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar'ın para yardımı gibi vaatlerinin sahada karşılık bulamadığı, hatta Şam'da 8-9 saatlik elektrik kesintilerinin yaşandığı bilgisi aktarılıyor. Türkiye'nin askeri hava üsleri konuşlandırma haberlerinden iki ay sonra sadece savunma desteği açıklayabilmesinin ardında, Körfez ülkelerini kışkırtmama ve ABD ile İsrail faktörlerinin etkili olduğu düşünülüyor. Bu karmaşık tablonun tüm detayları ve daha fazlası için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Bu derin jeopolitik karmaşanın ortasında, Dürziler meselesi ayrı bir krizi tetikledi. Bedevi Araplarla Dürziler arasındaki çatışmalarda Şam yönetimi Bedevilerin lehine tavır alırken, İsrail beklenmedik bir şekilde Dürzilerin yanında yer alarak Şam'daki Genelkurmay Başkanlığı'nı ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı havadan bombaladı. Ruşen Çakır, bu olayı "bilim kurgu filmlerinde olur" diyerek şaşkınlığını dile getirirken, İsrail'in daha önce de benzer bahanelerle Suriye'ye müdahale ettiğini ve Suriye'nin buna hiçbir şekilde cevap veremediğini ekliyor. Sarkis Kassargian, çatışmaların başlangıcını Suveyda yakınındaki Bedevilerin başlattığını, ancak sonrasında olayın sadece Bedevi-Dürzi savaşı olmaktan çıkıp, Şam'ın doğrudan Bedeviler başlığı altında müdahale ettiğini belirtiyor. Hatta, Şam'a bağlı güçlerin kamuflaj kostümlerini çıkarıp Bedevi giysileri giyerek savaşa doğrudan müdahil oldukları Londra İnsan Hakları Gözlemevi ve diğer kaynaklarca tespit edildi.

Dürziler, İslam'ın farklı bir kanadı olarak bilinen, kendi içine kapalı bir azınlık grubudur. Evliliklerinin genellikle kendi içlerinde olduğu, bir Dürzi erkeğin nadiren Dürzi olmayan biriyle evlendiği belirtiliyor. Suriye'deki Dürzilerin sayısının az olması nedeniyle, Suriyeli Dürzilerin Lübnan, Ürdün, Filistin ve İsrail'deki Dürzilerle akrabalık bağları çok güçlüdür. Kassargian, kişisel bir örnekle, Lübnan'daki arkadaşlarının ailesinden birçok kişinin Suriye'de öldüğünü, bu ailelerin Suriye'de köyleri olduğunu ve Suveyda'da yaşanan katliamların Lübnan'da dahi yankı bulduğunu anlatıyor. Bu akrabalık bağları sayesinde İsrail'in "bizim Dürzi vatandaşlarımız" söylemini geliştirebildiği, zira Golan'daki Dürzilerle Suveyda'daki Dürzilerin aynı ailelerden geldiği vurgulanıyor.

Peki, İsrail neden müdahale etti? Kassargian'a göre, Şam'ın "basit" bir oyunu vardı: Bedevilerle çatışmalar başlar, biz de bu çatışmaları bitirmek için silahlarla Suveyda'ya gireriz derler. Şam, İsrail'i bu konuda bilgilendirdiğini iddia etse de, aslında tanklarla ve ağır silahlarla sadece çatışmayı durdurmak değil, bölgede kalıcı olmak niyetindeydi. İsrail ilk gün müdahale etmedi, ancak Şam güçlerinin kalıcı olma niyetini gördüğünde ikinci gün vurmaya başladı ve Şam'a Suriye'nin güneyindeki tampon bölgede silah bulundurulamayacağını hatırlattı. İlk başta Şam ile Tel Aviv arasında bir uzlaşı olduğu düşünülse de, Reuters ve Suriyeli analistlere göre bu bir "yanlış anlaşma" ya da "acemilik"ti. Şam, Bakü'deki müzakerelerden sonra İsraillilerle anlaşma sağladığını düşünerek Suveyda'da ilerleyebileceğini sandı. İsrail ise sert bir şekilde, "buraya girmeyeceksiniz" uyarısını hatırlatarak misilleme yaptı. Şam hükümeti güçlerini çektiğini açıklasa da, aynı güçleri Bedevi giysileriyle tekrar Suveyda üzerine gönderdi. Kassargian'a ulaşan kulis bilgilerine göre, İsrail "oynadığınız oyunu biliyoruz, bu devam ederse sizin için kötü olacak" tehdit mesajı yolladı. Bu tehdit sonrası Bedevi çatışmaları durdu ve Şam güçleri Suveyda şehir merkezine girmeyerek, Bedevilerin şehre girişini engellemek bahanesiyle çok yakın bölgelerde barikatlar kurdu. Ne yazık ki, Suveyda şehir merkezi büyük katliamlar ve maddi zararlar gördü.

Paris'te Amerika ve Fransa aracılığıyla İsrail ve Şam yönetimi arasında Dürziler konusunda bir anlaşma sağlandığı ve Dürzilere bir müddet bir şey olmayacağı gözükse de, bu durumun kalıcılığı İsrail'in duruşunu sürdürmesine bağlı. Suveyda'ya fiilen özerklik verildiği, yani Şam'a bağlı emniyet güçleri ve ordunun olmayacağı, yerel yönetimlerin kendi sorunlarını yönetecekleri ve kamu dairelerinin yerel halk tarafından yönetileceği belirtiliyor. Bu özerklik, İsrail'in bu duruşunun arkasında durduğu sürece devam edecek gibi görünüyor. Ruşen Çakır, bu bağlamda Dürzilerin Kürtlere sempatiyle baktığı ve İlham Ahmed'in Dürzilere yönelik olumlu ifadelerinin, Alevilerin yaşadığı katliamlarda Kürtlerin hassasiyet göstermesiyle birleşince, Suriye'deki azınlık grupları arasında somut olmasa da teorik bir ittifak olup olmadığını soruyor. Şam yönetimi bunu "azınlıklar ittifakı komplosu" olarak nitelendirse de, Kassargian siyasi hatalarla kaybedilebilecek bir durumun örneğini veriyor.

Dürziler, tarihte İsrail karşıtı en güçlü azınlık olarak bilinirler ve Arap kimliğine bağlı, hatta radikal fanatik bir topluluktur. Fransız işgaline karşı direnişi başlatan Sultan Başal Atraş bir Dürziydi. Dağlarda yaşamaları ve ruhun yeniden doğuşuna inanmaları nedeniyle "en güçlü savaşçılar" olarak bilinirler. 1982'de İsrail'in Golan Tepeleri'ni işgalinden sonra, Golan'daki Dürziler İsrail vatandaşlığını reddetmiş, hatta Birleşmiş Milletler aracılığıyla Şam'da eğitim almışlardır. Öte yandan, Esad döneminde Kürtlerin özerk yönetim taleplerini en çok reddeden kitle olan Aleviler, bugün Dürziler, Hristiyanlar ve hatta birçok ılımlı Sünni ile birlikte Suriye'de özerklikten başka bir çözüm olmadığını düşünüyor. Şam'ın merkeziyetçi ve dışlayıcı siyasetleri, bu grupları daha organize bir şekilde bir araya gelmeye itti. ABD'de lobi faaliyetleri yürüten gruplara artık Özerk Yönetim, Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar ve ılımlı Sünniler de dahil. Bu durum, hem Şam'ı hem de destekçilerini zor durumda bırakırken, Amerika için Esad'ın artık Suriye'nin istikrarının tek çözümü olmaktan çıktığı, hatta daha büyük belalara yol açabilecek bir lider olarak görüldüğü anlamına geliyor.

Tüm bu gelişmelerin ışığında, Suriye'deki aktörlerin silahlarını bırakma konusundaki isteksizliği, bölgedeki güven eksikliğinin bir yansıması olarak ortaya çıkıyor. Sarkis Kassargian'ın da belirttiği gibi, Öcalan'ın SDG'ye silah bırakma çağrısı yapmasının bile çok zor olduğu, yapsa dahi bunun gerçekleşmeyeceği düşünülüyor. Çünkü, silahlarını teslim eden Aleviler katliam yaşarken, silahlarını teslim etmek istemeyen Dürziler savaşa sürüklendi. Bu şartlarda Suriye Demokratik Güçleri (SDG) veya başka herhangi bir grubun silahlarını bırakması Amerikalılar ve Batılılar tarafından dahi pek olası görülmüyor. Şam'ın, Bedevileri "kanun dışı" olarak nitelendirse de, onların silahlarını almak yerine, kendi kontrolündeki bu grupları bırakıp, 2-3 bin Dürzi veya Alevinin silahlarını almak istemesi büyük bir çelişki olarak değerlendiriliyor. Türkiye'ye bağlı Suriye Milli Ordusu veya HTŞ gibi grupların silahlarına dokunulmazken, hiç kimsenin bu şartlarda silah bırakmayacağı aşikar. İsrail'in desteğini kesmesi durumunda Dürzilerin teslim olabileceği belirtilse de, SDG senaryosu çok daha farklı ve zorlu. Yüz binlerce silahlısı, ağır silahları ve on yıldır süren savaş tecrübesiyle SDG, Şam için çok daha büyük ve karmaşık bir ordu anlamına geliyor. Bu hayati gelişmelerin tam kalbinde yer alan detaylı analizlere https://www.avazturk.com adresinden ulaşabilirsiniz.

sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.