TRUMP'IN ATEŞKES HAMLESİNİN ARKA PLANI ŞAŞIRTICI DETAYLARLA ORTAYA ÇIKTI!

TRUMP'IN ATEŞKES HAMLESİNİN ARKA PLANI ŞAŞIRTICI DETAYLARLA ORTAYA ÇIKTI!

Uzman Naim Babüroğlu, Trump'ın ateşkes hamlesinin ardındaki gerçek niyetleri ve küresel çatışmaların nasıl daha büyük bir savaşın provası olduğunu çarpıcı analizlerle gözler önüne seriyor. ABD'nin silah sanayisinin iştahı ve NATO'nun gizli genişleme...

Ortadoğu'da süregelen gerilimler ve küresel güçlerin her adımı, dünya gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Uluslararası ilişkiler uzmanlarının ve güvenlik analistlerinin dikkatle takip ettiği bu gelişmeler, çoğu zaman kamuoyuna yansıyanın çok ötesinde stratejik hamleleri barındırıyor. Özellikle ABD'nin attığı adımlar ve "ateşkes" gibi barışçıl görünen girişimler, bazı uzmanlara göre aslında bambaşka bir amaca hizmet ediyor: Daha büyük çatışmalara zemin hazırlamak.

SÖZCÜ Televizyonu'nda konuşan emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu, "ateşkes" kavramının sandığımızdan çok farklı bir anlam taşıdığını vurgulayarak dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Babüroğlu, bir ateşkesin barış anlaşmasına giden ilk işaret gibi görünse de, bunun yalnızca bir hazırlık safhası olabileceğini belirtti. Ona göre, "her savaş, her çatışma alınan bir derstir" ve bu dersler, "bir sonraki yapılacak çatışma ve savaş için hazırlık safhasıdır". Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) bu tür çatışmalarda kendi eksiklerini görüp, düşmana "tamamen öldürücü darbe vurmaya yönelik yeteneklerini geliştireceği" bir süreç işlediğini ifade etti. Özellikle İran özelinde ABD ve İsrail'in hedeflerinin, rejimi değiştirmekten çok daha derinlere inebileceğini dile getiren Babüroğlu, nükleer tesislerin tamamen ortadan kaldırılması, balistik füze üretiminin durdurulması ve Suriye, Irak, Yemen gibi bölgelerde İran'a ait milis güçlerinin varlığının sonlandırılması gibi şartların öne sürülebileceğini aktardı. Ancak Hamaney'in bu tür bir anlaşmayı imzalamasının, "varoluş maksadını ortadan kaldıracağı" için hemen kabul etmesinin beklenmediğini de ekledi. Babüroğlu, bu durumun ABD'de yaklaşık 25 adet küresel silah şirketinin "ağzını açıp beklediği" bir tablo çizdiğini, hisselerinin artmasını bekleyen bu şirketlerin, adeta "aman bir yerde savaş çıksın da fazla silah satalım" diye düşündüğünü kaydetti. Hatta eski ABD Başkanı Donald Trump'ın bile şu anki koşullarda bir savaşa hiç olmadığı kadar ihtiyacı olduğunu ve Suudi Arabistan'a gerçekleştirdiği Körfez ziyaretinde 1.4 trilyon dolarlık inanılmaz bir silah ticaret anlaşması yaptığını hatırlattı.

Küresel güç dengeleri ve askeri ittifaklar da bu büyük stratejinin önemli bir parçası. Naim Babüroğlu, NATO'nun tarihsel gelişimini ve günümüzdeki stratejik önemini detaylı bir şekilde anlattı. 4 Nisan 1949'da 12 ülkeyle kurulan NATO'nun, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından "açık kapı politikası" izleyerek bugün 32 üyeye ulaştığını belirtti. Özellikle Varşova Paktı üyelerinin neredeyse tamamının NATO'ya katılarak Rusya'yı batıdan tamamen kuşattığını, Bulgaristan'dan Romanya'ya, Letonya'dan Estonya'ya ve Litvanya'dan kuzeye, Baltıklara kadar bu kuşatmanın gerçekleştiğini ifade etti. İsveç ve Finlandiya'nın son üyeliklerinin ise ABD Başkanı Joe Biden'ın "tarihe geçen en büyük başarısı" olduğunu ve NATO'nun Rusya'yı tamamen kuşatma stratejisinin gerçekleştiğini vurguladı. Daha fazla haber ve analize ulaşmak için gündemi https://www.avazturk.com üzerinden takip edebilirsiniz.

Ancak NATO üyeliği konusunda genel kabul görmüş bazı yanlış bilgilerin de altını çizen Babüroğlu, 3 yıl NATO'da çalışmış biri olarak bu konuda önemli bir düzeltme yaptı. Kendisinin ifade ettiğine göre, "güvenlik mimarisini oluşturmayan, coğrafyasının bir bölümü işgal edilmiş hiçbir ülke ne NATO üyesi ne de Avrupa Birliği üyesi olur". Bu kuralın Gürcistan, Azerbaycan ve özellikle Ukrayna için geçerli olduğunu belirten Babüroğlu, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin sürekli NATO üyesi olduklarına dair açıklamalarını ise "bilgisizliğin tamamen dışa vurumu" olarak nitelendirdi. Ayrıca, Avrupa Birliği üyeliği için de genellikle önce NATO üyesi olma geleneğinin oluştuğunu ekledi.

Türkiye'yi yakından ilgilendiren önemli bir tehdit unsuruna da değinen Babüroğlu, Güney Kıbrıs ve İsrail'in potansiyel NATO üyeliğinin Türkiye için "en büyük tehdit" olabileceği uyarısında bulundu. ABD'nin, 1974'ten beri uyguladığı ambargoyu tamamen kaldırarak Güney Kıbrıs yönetimine her türlü silahı satmaya başladığını ve orada üsler kurduğunu, Fransa'nın da üs açtığını, İngiltere'nin ise iki üssü bulunduğunu hatırlattı. Babüroğlu, ABD'nin Güney Kıbrıs ile yaptığı eğitim, işbirliği ve tatbikat anlaşmalarının adeta Güney Kıbrıs'ı NATO'ya hazırlayan bir "ön hazırlık ipucu" olduğunu savundu. NATO'daki kararların oy birliğiyle alındığını kabul etmekle birlikte, "yarın öbür gün öyle kartlar ileri sürerler ki sizin önünüze, ekonomide probleminiz varsa, dış politikada probleminiz varsa öyle bir kart ileri sürer ki siz dersiniz ki artık bize tehdit olmaktan çıksın, NATO üyesi olsun, daha iyi işbirliği yaparız dersiniz" diyerek Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya örneklerinde yaşadığı gibi bir baskıyla karşılaşabileceği ihtimaline dikkat çekti.

Tüm bu gelişmeler ışığında, uluslararası arenadaki "barış" çağrılarının ve diplomatik çabaların perde arkasında bambaşka bir denklemin işlediği anlaşılıyor. Naim Babüroğlu'nun çarpıcı analizleri, küresel güçlerin attığı her adımın, bir sonraki büyük stratejik hamlenin, belki de daha yıkıcı bir çatışmanın zeminini hazırladığını gözler önüne seriyor. Anlaşılan o ki, dünya, barış için değil, daha büyük bir savaş için nefesini tutmuş bekliyor; ve bu bekleyişte, silah şirketleri en büyük kazanan olmaya devam ediyor.