Trump'ın Büyük Kumarı Küresel Felakete Mi Sürüklüyor? Kimse Bir Çıkış Stratejisi Göremiyor!

Trump'ın Büyük Kumarı Küresel Felakete Mi Sürüklüyor? Kimse Bir Çıkış Stratejisi Göremiyor!

Ortadoğu'da tansiyon zirvede! ABD Başkanı Trump'ın İran'a yönelik şaşırtıcı hamlesi, Netanyahu'nun tuzağına mı düştü? Uzmanlar, boşaltılan tesisler ve içerideki isyan senaryolarını tartışırken, küresel kamuoyu İran'ın yanında yer alıyor. Ancak asıl...

Ortadoğu coğrafyası, tarihindeki en kritik dönemeçlerden birini yaşıyor. Uluslararası ilişkiler uzmanlarının ve deneyimli yorumcuların nefeslerini tutarak takip ettiği son gelişmeler, adeta küresel bir barut fıçısının fitilini ateşlemek üzere. Son saatlerde yaşananlar, jeopolitik bir satranç oyununda atılan her hamlenin, felaketle sonuçlanabilecek büyük riskler taşıdığını gözler önüne seriyor. Peki, kapalı kapılar ardında gerçekten neler yaşandı ve uzmanlar neden "hayatın en büyük kumarından" bahsediyor?

Prominent yorumcu Serdar Akinan'ın değerlendirmelerine göre, ABD Başkanı Donald Trump, "hayatının en büyük kumarını oynadı" ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun "tuzağına düştü". Akinan, bu askeri operasyonun ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'dan ziyade tamamen bir "Trump operasyonu" olduğunu ve hatta halkla ilişkiler ayağının da bizzat Başkan tarafından yönetildiğini belirtiyor. Daha iki hafta içinde vurup vurmayacağına karar vereceğini açıklayan Trump'ın, sadece 48 saat sonra taktiksel bir sürprizle B2 uçaklarını doğuya değil, batıya uçurarak doğrudan İran'daki üç nükleer tesisi vurduğu ifade ediliyor. Trump yönetimi, İran'ın nükleer kapasitesinin yok edildiğini iddia etse de, Serdar Akinan bu iddianın "kesinlikle doğru olmadığını" vurguluyor; hatta sabah saatlerinde yaptığı değerlendirmelerde, özellikle Fordo gibi tesislerin boşaltılmış olduğuna ve İran'ın nükleer kapasitesine bir zarar gelmediğine inandığını dile getiriyor. Uluslararası kamuoyunda ve saygın medya kuruluşlarında ABD'nin İran'la savaşa girdiği konuşulurken, Trump'ın "savaşta değiliz" söylemi ise bu gerilimi daha da artırıyor. Diplomatik yolların, özellikle G7 Zirvesi sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden İran'ı masaya çekme çabalarının, İran dini lideri Ali Hamaney'e ulaşılamaması nedeniyle kesintiye uğradığı da dile getiriliyor.

Bu kritik aşamada bizi bekleyen birden fazla senaryo mevcut. İran parlamentosunun ABD'ye karşı kesin bir misilleme kararı aldığı biliniyor. Hürmüz Boğazı'nın kapatılması olasılığı ise Türk basınında sıkça yer alsa da, Akinan bunun "o kadar kolay bir karar olmadığını", zira bu hamlenin 1980'lerde İran-Irak Savaşı'nda döşenen mayınlarla dünya ekonomisine ağır bedeller ödettiğini hatırlatıyor. Üstelik bu durumda Çin'e giden petrol tankerlerinin de etkileneceği düşünüldüğünde, Ali Hamaney'in kısa vadede bu kartı kullanma olasılığının düşük olduğu ifade ediliyor. Diğer bir senaryo ise ABD'nin Suriye ve Libya'da olduğu gibi İran'da da bir iç ayaklanma başlatma çabası. Trump'ın "Neden bu rejimi değiştirmeyelim?" şeklindeki sözleri bu beklentiyi körüklüyor. Ancak Serdar Akinan, bu senaryonun gerçekleşmesinin pek mümkün olmadığını düşünüyor. Bunun temel nedeni, İran halkının hafızasında derin yaralar bırakan 1953 Musaddık darbesi. Amerika'nın https://www.avazturk.com üzerinden yıllardır süren istihbarat operasyonlarıyla Musaddık'ı nasıl devirdiğini bilen İran halkı, kendi milli liderine yapılan bu müdahaleyi unutmuş değil ve bölgedeki Amerikan varlığına karşı derin bir bilinç taşıyor. Bu nedenle, rejim baskısı altında olsalar da, İran halkının kolay kolay bir iç ayaklanmaya sürüklenmeyeceği öngörülüyor.

Tüm bu gelişmelerin ortasında, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun rolü dikkat çekiyor. Eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in "Netanyahu savaş çıkartmayı çok iyi bilir ama savaşı bitirmeyi bilmez" sözleri, mevcut krizdeki tehlikeyi net bir şekilde ortaya koyuyor. Olmert, savaşı bitirmenin yetenek, hayal gücü ve cesaret istediğini, Netanyahu'da ise bunların olmadığını belirtiyor. İsrail'in İran'ın en az dört kentinde füze saldırıları düzenlediği rapor edilirken, İran'ın da çok daha kapsamlı bir misilleme saldırısına başlaması bekleniyor. Akinan, bu durumun, Netanyahu ve Trump'ın stratejik olarak bütün hamleleri düşünülmüş bir planla ilerlediği bir fotoğraf sunmadığını dile getiriyor. Yorumcuya göre, İran geçmişte Kasım Süleymani'nin, Hamas liderinin ya da Hizbullah komutanlarının öldürülmesine doğrudan büyük bir misilleme yapmazken, Devrim Muhafızları Komutanı ve generallerin hedef alınmasıyla birlikte bu işin başladığına dikkat çekiyor. Bu durum, İran'ın elindeki potansiyeli son derece zekice ve seçici bir şekilde kullandığını gösteriyor.

Bu arada, dünya kamuoyunun İran'ın yanında yer almaya başladığı gözlemleniyor. Uluslararası toplum, "Bu yaptığınız ne sizin ya?" diyerek gerilimin daha fazla büyümesini ve nükleer bir savaşa dönüşmesini istemiyor. Guardian gazetesinin analiz köşesinde yer alan bir yorum ise, Trump'ın adımını "öngörülemez" ve "cahilce" olarak niteliyor; bu hamlenin tipik bir Trump PR çalışması olduğunu ancak gerçekte ne Gazze'ye barış ne de Filistinlilere özgürlük getirmeyeceğini vurguluyor. Aksine, bu sürecin İran'ı nükleer kapasiteye ulaşmaktan alıkoymayacağı, hatta tam tersi, İran'ın nükleer bir güç haline gelmeye başlayabileceği uyarısı yapılıyor. Ayrıca, bu durumun Yemen, Irak gibi "yorgun" bölgesel paydaşları da cesaretlendirebileceği ve Ortadoğu'da bambaşka bir evreye geçilebileceği belirtiliyor. Türkiye'nin ise bu kritik süreçte ateşli açıklamalardan kaçınarak, Kürecik ve İncirlik gibi hassas konular masadayken İran'ı kışkırtmayacak bir duruş sergilediği, diplomatik arabuluculuk rolünü ön planda tuttuğu gözlemleniyor.

Peki tüm bu "oyunların" sonunda, uluslararası arenada bir çıkış stratejisi olmadan sürdürülen bu gerilimin nihai sonucu ne olacak? Uzmanlar, Trump'ın bu "cesur" hamlesinin, uzun erimli savaşların gerektirdiği kaynak ve halk desteği denklemlerini göz ardı ettiğini belirtiyor. İran halkının bu saldırı karşısında kenetlendiği açıkça görülüyor. Gelinen son noktada ise, dünya genelinde en büyük korku, bu çatışmanın İran'ı nükleer anlaşmadan tamamen çekilmeye ve dünyanın "haydut" olarak göreceği bir nükleer güce dönüşmeye itmesi. Yani, önlenmek istenen senaryonun tam da bu gerilimin kendisi tarafından tetiklenmesi riski her geçen dakika artıyor ve kimse bu gidişata bir dur diyebilecek "çıkış stratejisini" henüz göremiyor.