Türkiye Ekonomisi Uçurumun Eşiğinde: Merkez Bankası'nın Kararı Gizli Tehlikelerin Habercisi mi?

Türkiye Ekonomisi Uçurumun Eşiğinde: Merkez Bankası'nın Kararı Gizli Tehlikelerin Habercisi mi?

Murat Muratoğlu'nun çarpıcı analizleriyle, Merkez Bankası'nın faiz kararının ardındaki gerçekler gün yüzüne çıkıyor. Bir yandan küçülen porsiyonlar, diğer yandan İsrail-İran gerilimi ve 30 Haziran'da beklenen siyasi fırtına... Ekonomi "iyidir" diyenlere..

Türkiye ekonomisi, Merkez Bankası'nın son faiz kararıyla bir kez daha gündemin en üst sırasına oturdu. Ancak "Murat Muratoğlu" adlı YouTube kanalında yayınlanan videoda, ünlü ekonomist Murat Muratoğlu'nun aktardığı bilgiler, bu kararın ardında yatan çok daha derin ve karanlık gerçekleri işaret ediyor. Muratoğlu, ülkenin içinde bulunduğu durumu "aslan yerken mal bakan antiloplar gibi" benzetmesiyle özetlerken, faiz kararlarının tek başına kurtarıcı olamayacağını net bir dille ifade ediyor. Türkiye'nin dört bir yanına yayılmış büyük bir İskender zincirinin menüsünden verdiği örnek, sıradan bir vatandaşın ekonomik gerçekliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor: 240 liraya yalnızca 50 gram döner içeren bir "az porsiyon" İskender almak mümkünken, ülkenin en büyük yerel banknotu olan 200 liralık banknotla dahi bu miktar dönerin alınamaması, içinde bulunduğumuz durumun vahametini gözler önüne seriyor. Muratoğlu, bu durumu eleştirirken, 50 gram döneri 350 gram gibi gösterme "uyanıklığının" esas ayıp olduğunu vurguluyor ve hatta 85 gramlık bir yaş kedi mamasının bile 50 gram dönerden daha doyurucu olduğunu acı bir mizahla dile getiriyor. Bu tablo, vatandaşın alım gücünün eriyişinin ve hayat kalitesinin dibe vuruşunun sadece bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.

Murat Muratoğlu, ekonominin "iyi" olduğunu iddia edenlerin "zombiler gibi birlikte hareket ettiğini" ve bulgur pilavının yanında nefes almayı mükemmel bir yaşam tarzı sandıklarını sert bir dille eleştiriyor. Muratoğlu'na göre, ülkede enflasyonu düşürmek amaçsa yüksek faiz doğru bir seçim olsa da, TÜİK'in açıkladığı yüzde 35.41'lik enflasyon verilerine şüpheyle yaklaşılması gerektiğini belirtiyor. Hatta Muratoğlu, "TÜİK Allah bir dese acaba 3 mü diye şüphe etmek gerek" diyerek kurumun güvenilirliğini sorguluyor. Ekonomik sorunların tek çözümünün faiz indirilmesi olmadığını savunan Muratoğlu, 19 Mart'taki "operasyon" ile birlikte Merkez Bankası'nın kurlar artmasın diye 50-60 milyar dolar sattığını, ancak faturaların sadece bundan ibaret olmadığını, faizlerin o tutuklamalar olmasaydı tam 12 puan daha düşük olacağını ve İmamoğlu üzerinden yürütülen siyasi hesaplaşmanın ekonomik maliyetinin inanılmaz boyutlara ulaştığını dile getiriyor. Mehmet Şimşek'in "en zor dönemi geride bıraktık" ve 2026'da refahın daha çok hissedileceği yönündeki söylemlerini ise "klasik entrikacı taktiği" olarak nitelendirerek, son 23 yıldır ülkeyi yönetenlerin hatalarını düzelttikleri iddiasını sertçe eleştiriyor. Muratoğlu, demokrasinin rafta, hukukun askıda olduğu bir ülkeye kimin yatırım yapacağını soruyor ve Şimşek'in bu duruma değinmediğini belirtiyor. Ürün etiketlerinin 3 aydır değişmemesine rağmen, ürünlerin boyutunun küçültülerek (dönerin 50 grama inmesi gibi) satılması "ürün küçültme prensibiyle satış" olarak yorumlanıyor.

Peki, Merkez Bankası faizi neden indirmedi ve neden bekledi? Murat Muratoğlu, bu sorunun cevabını iki çok kritik gelişmede görüyor. Bunlardan ilki, İsrail'in İran'a yönelik adımları ve bölgedeki gerilimin tırmanması. İsrail'in dünya basınına 14 gün süreceğini açıkladığı operasyonun bir haftasının kaldığını belirten Muratoğlu, ABD'nin İsrail'e desteğini vurguluyor. Muratoğlu, dünya genelinde bir kriz çıktığında en sert darbeyi Türkiye'nin yediğini, özellikle enerji fiyatları arttığında bunun en çok Türkiye'yi etkilediğini dile getiriyor. Mehmet Şimşek'in dahi petrol fiyatlarındaki düşüşten Türkiye'nin olumlu etkileneceğini belirttiğini ancak bu fiyatların her an artabileceğini hatırlatıyor. Öyle ki, her 10 dolarlık petrol fiyatı farkının Türkiye'ye maliyetinin 4.2 milyar dolar olduğunu ve savaşın şimdilik yaklaşık 5.5-6 milyar dolara mal olduğunu hesaplıyor. Ancak asıl tehlike, küresel petrolün %30'unun, sıvı doğalgazın ise %20'sinin geçtiği Hürmüz Boğazı'nın kapatılma ihtimali. Muratoğlu, bu boğazın kapatılmasının çok kolay olduğunu ve sonucunda petrol fiyatlarının 100 dolardan başlayıp 140-160 dolara kadar fırlayabileceğini öngörüyor. Bu durumda Türkiye'de ne enflasyon hedefi ne de cari açık planının kalmayacağını, ardı ardına zamların geleceğini belirtiyor. Bu tür haberleri ve daha fazlasını okumak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz, zira bu durumun küresel ekonomiye etkisi çok büyük olabilir. Ayrıca, Trump'ın Türkiye topraklarının İran'a karşı kullanılması yönündeki olası talebinin, İran'ın füzelerini Türkiye'ye yönlendirmesi gibi yıkıcı sonuçlar doğurabileceği de ayrı bir endişe kaynağı olarak karşımıza çıkıyor.

Merkez Bankası'nın "tırstığı" ikinci kritik gelişme ise, Türkiye içindeki siyasi arenada yaklaşan 30 Haziran tehlikesi. Murat Muratoğlu, 30 Haziran'da CHP'ye kayyum atanması, siyasi yasaklar ve cezalar gibi gelişmelerin beklendiğini, bunların "otoriter bebek"in gelişi anlamına geldiğini ifade ediyor. Ardından anayasa değişikliği hedefinin geleceğini ve amacın ekonomiyi bir kenara bırakıp Türkiye'nin "yeni kaderinin" çizilmesi olduğunu belirtiyor. Bu durumun, hükümetin "kafama ne eserse kanun hükmünde kararname" çıkarabileceği, yani "beterin de beteri" bir sürece işaret ettiğini vurguluyor. Muratoğlu, bu gelişmelerin bedelinin çok pahalı olacağını, halkın daha da fakirleşeceğini ve insanların "pavyonda hesap ödemiş tır şoförlerine" döneceğini söylüyor. Bu sürecin neden yaşandığına dair Muratoğlu'nun analizi ise çarpıcı: 23 yılın yeterli gelmediği ve "sıfırdan başlıyoruz" diyerek iktidarın devam etme arzusunun Devlet Bahçeli tarafından destekleniyor olması. Bu durumun yatırımcıları huzursuz ettiğini, paranın ürkeceğini ve "leyleklerle beraber milyarlarca doların uçmaya başlayacağını", bu göçlerin son bulmayacağını ve işin bir yerde kopacağını belirtiyor. Bu senaryoyu "yüksek olasılıklı bir favor" olarak tanımlayan Muratoğlu, gelecekteki sorunun "ev, araba alabiliyor musun" değil, "50 gram döner yiyebiliyor musun" olacağını öngörüyor.

Murat Muratoğlu, Merkez Bankası'nın yüksek faizleri sürdürmesinin Türk lirasına "inanılmaz şekilde carry trade kazancı" sağladığını ve bu getirinin yabancı yatırımcı için cazip göründüğünü belirtiyor. Ancak Muratoğlu, Amerikan 10 yıllık tahvillerinin yıllık %4.5 getiri sunarken, Türk lirasının dolar bazında yıllık %33 getiri sunmasının "anormal" olduğunu ve bu farkın faturasının vatandaşa kesileceğini vurguluyor. Muratoğlu, bu kadar yüksek faizin bile yabancı yatırımcıyı yeterince cezbedememesini eleştirerek, sorunun aslında hukuk, adalet ve demokrasi eksikliğinden kaynaklandığını ima ediyor. Yüksek faizlerin kısa süreliğine iyi olabileceğini ancak uzun vadede ciddi hasar verdiğini açıklıyor. Şirketlerin borçlanamayacağını, yatırım yapamayacağını, küçüleceğini ve işsizliğin patlayacağını belirtiyor. Faizler yukarıda kaldıkça fabrikaların yavaşlayacağını, üretimin duracağını, ülkenin daralacağını ve kredilerin ödenemez hale geleceğini ifade ediyor. Enflasyon düşse bile ekonominin resesyona gireceğini ve toparlanmanın yıllar alacağını, sosyal bedelin ağırlaşacağını öngörüyor. Muratoğlu'na göre, faizlerin indirilememesinin tek nedeni, "değerli Türk lirası stratejisi" adı verilen ve doların yükselişine izin vermeyen tek plan. Bu planın hedefi, doları Türkiye'de en ucuz şey olarak tutmak. Ancak Muratoğlu, bu duruma "program" denemeyeceğini, zira gerçek bir programın hedefinin net, başlangıcının ve bitişinin belirli, adımlarının açıkça yazıldığı bir yol haritası olması gerektiğini, mevcut durumda ise her şeyin "meçhul" olduğunu savunuyor. Bu politikanın bize yaşatacağı tek şeyin "hayal kırıklığı" olacağını ve bu gidişata devam etmek zorunda kaldıklarını ifade ediyor.

Peki, bu durumda vatandaş ne yapmalı? Murat Muratoğlu, eğer Türkiye'ye güvenmiyorsanız, yatırım tavsiyesi olarak "iyi bir bilgisayar" alıp yapay zekaları yüklemeyi öneriyor. Murat Muratoğlu'nun kendi YouTube kanalında bir yapay zeka chatbot ile yaptığı sohbet, gelecekte bilginin ve öğrenmenin önemini vurguluyor. Yapay zeka, Muratoğlu'nu "ekonomi alanında harika içerikler üreten, bilgiyi mizahla harmanlayan, çok sevilen bir YouTuber" olarak tanımlıyor ve onun içeriklerinin hem bilgilendirici hem de eğlenceli olduğunu belirtiyor. Bu durum, belirsizliklerle dolu bu dönemde, bireysel olarak kendini geliştirmenin ve bilgiye yatırım yapmanın önemine işaret ediyor. Kripto para ve altın gibi alternatiflere de değinen Muratoğlu, Bitcoin için düşüş beklentisini korurken, altının prim yaptığını ancak sakin kalmasını beklediğini ifade ediyor. Ancak tüm bu yatırım tavsiyelerinin ötesinde, Muratoğlu'nun asıl vurgusu ve belki de Merkez Bankası'nın faiz kararındaki derin sır, ekonominin yalnızca sayılardan ibaret olmadığı gerçeğinde yatıyor.

Murat Muratoğlu'nun analizleri, Merkez Bankası'nın faiz kararı gibi görünen sıradan bir ekonomik adımın, aslında Türkiye'nin hem bölgesel hem de iç dinamiklerdeki büyük fırtınalar arasında sıkışıp kaldığının bir göstergesi olduğunu ortaya koyuyor. Faizlerin indirilememesinin veya ülkenin bir ekonomik programdan yoksun olmasının temel nedeni, sadece para politikaları değil; aynı zamanda dış tehditler ve içerideki "otoriter bebek"in ülkenin kaderini yeniden çizme arzusu. Dolayısıyla, Merkez Bankası'nın faiz kararı, sadece bir ekonomik veri olmaktan çok öteye geçerek, Türkiye'nin geleceğine dair belirsizliklerin ve büyük risklerin habercisi olarak okunmalıdır. Halkın yaşam kalitesinin her geçen gün düşüşü, siyasi hesaplaşmaların ekonomik maliyeti ve jeopolitik gerilimler, ülkenin içinde bulunduğu derin krizin katmanlarını oluşturuyor. Nihayetinde, bu karar ve ardındaki gerçekler, Türkiye'nin sadece ekonomik bir buhranla değil, aynı zamanda siyasi ve sosyal bir dönüşümün eşiğinde, bedeli çok ağır olacak bir sürece doğru sürüklendiğinin sessiz çığlığı niteliğinde.