Türkiye Ekonomisinde Kritik Dönemece: Reel Sektör Verilerinde Dramatik Gerileme Başladı
Türkiye'nin reel sektöründe kapasite kullanımı düşerken, güven endekslerinde gerileme yaşanıyor. Üretim artışına rağmen siparişlerde düşüş sinyali veren veriler, ekonomide yavaşlama eğiliminin güçlendiğini gösteriyor.
Türkiye ekonomisinde reel sektörün nabzını tutan kritik göstergeler, endişe verici bir tabloyu gözler önüne seriyor. Kapasite kullanım oranlarından güven endekslerine kadar geniş bir yelpazede yaşanan gerileme, ekonomideki yavaşlama eğiliminin derinleştiğine işaret ediyor. Bu gelişmelerin arkasında yatan faktörler ve sektörel dağılım analizi, Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu zorlukları net bir şekilde ortaya koyuyor.
Jeopolitik gerilimlerin gölgesinde şekillenen ekonomik tablo, özellikle İsrail-İran çatışmasının başlamasından bu yana belirsizlik atmosferinde yoğunlaşıyor. ABD'nin savaşa dahil olma risklerinden savaşın biteceğine dair sinyallere kadar geniş bir spektrumda yaşanan gelişmeler, ekonomik öngörüleri güçleştiriyor. Bu belirsizlik sadece jeopolitik değil, ekonomik, toplumsal ve siyasal her anlamda üst seviyede devam ediyor.
İçeriye yöneldiğimizde ise reel sektörden gelen olumsuz yorumlar ve konkordato sayısındaki artışlar gibi somut negatif gerçekleşmeler dikkat çekiyor. https://www.avazturk.com gibi yerel medya organlarının da yakından takip ettiği bu gelişmeler, sektördeki sıkıntıların boyutunu gözler önüne seriyor. Açıklanan üç önemli veri seti bu tabloyu destekler nitelikte: kapasite kullanımı, reel kesim güven endeksi ve sektörel güven endeksleri.
Kapasite kullanım oranlarında yaşanan gelişmeler, sektörel dinamiklerin ne kadar hassas bir dengede olduğunu gösteriyor. Mevsimsel etkilerden arındırılmış oran %0,7 azalarak %74,4 seviyesinde gerçekleşirken, mevsimsel etkilerden arındırılmamış veri de 0,4 azalışla %74,6 seviyesi kaydetmiş durumda. Bu düşüş eğiliminin ötesinde, 2024 yılının başından itibaren kapasite kullanımında ana eğilimin aşağı yönde seyretmesi, sektörel sorunların yapısal boyutunu ortaya koyuyor.
Sektörel dağılımda öne çıkan detaylar, Türkiye ekonomisinin kilit sektörlerindeki zorlanmanın boyutunu gözler önüne seriyor. Tekstil, giyim, makine ekipman ve ana metal gibi sektörlerde kapasite kullanımındaki düşüşün daha güçlü olması, bu alanlardaki rekabet gücü kaybının somut göstergesi niteliğinde. Bu sektörler, Türkiye'nin ihracat potansiyelinde kritik role sahip olması nedeniyle, genel ekonomik performansı doğrudan etkiliyor.
Sektörel güven endekslerinde yaşanan değişimler, ekonominin farklı katmanlarında yaşanan dönüşümü yansıtıyor. Haziran ayında hizmet sektörü güven endeksinde %0,4'lük artış gözlenirken, perakende ticaret endeksindeki %2,3 ve inşaat sektörü güven endeksindeki %1 düşüş, sektörler arası farklılaşmanın derinleştiğini gösteriyor. Hizmet sektöründeki yükselme, büyük oranda turizmle alakalı mevsimsel hareketlenmeden kaynaklanıyor ancak artışın oldukça sınırlı olması ve turizm sektöründe gözlenen durağanlık, bu rakamlara da yansıyor.
Perakende ticaret sektöründeki gerileme, iç talepteki yavaşlama trendinin sürdüğünü ve önceki aylarla benzer eğilimin devam ettiğini ortaya koyuyor. Sektörde stok artışının devam etmesi ve önümüzdeki üç ayda iş hacmi ile satış beklentilerinde görece güçlü düşüş, tüketici davranışlarındaki değişimin sektörel yansımalarını gösteriyor. Bu durum, hanehalkı gelirlerindeki baskının devam ettiğine ve tüketim harcamalarında kısıntıya gidildiğine işaret ediyor.
İnşaat sektörü güven endeksindeki gerileme, önceki ayın tersine bir sinyali temsil ediyor. Konut satış ve konut fiyat endeksleri ile karşılaştırıldığında, sektörün ana yönü konusunda net yorum yapmak güç olmakla birlikte, genel beklentinin çok olumlu olmadığı görülüyor. İnşaat sektörünün gelecek üç aylık dönemde toplam çalışan sayısını azaltma yönündeki sinyali, istihdam piyasasındaki potansiyel riskleri de gündeme getiriyor.
Reel taraftaki gidişatı en iyi yansıtan Merkez Bankası'nın İktisadi Yönelim İstatistikleri ve Reel Kesim Güven Endeksi verileri, sektörel dinamiklerin derinlemesine analizini mümkün kılıyor. Mevsimsel etkilerden arındırılmış endeksin Haziran ayında önceki aya %0,2 azalışla 98,4 değerine düşmesi, sektördeki güven kaybının matematiksel karşılığını oluşturuyor. Mevsimselden arındırılmamış Reel Kesim Güven Endeksi de %1,1 puan azalarak 100,3 seviyesine düşerek benzer eğilimi teyit ediyor.
Alt detaylarda yaşanan gelişmeler, üretim ve talep dinamikleri arasındaki dengesizliği açık şekilde ortaya koyuyor. Son üç ayda üretim hacminde artış görülürken toplam siparişlerde gerileme sinyali, sektörün stok birikimi yaşadığına işaret ediyor. Siparişlerin detayında iç piyasa sipariş miktarındaki artış ile ihracat sipariş miktarındaki düşüş, ekonominin dış rekabet gücündeki zayıflamayı gösteriyor.
Ortalama birim maliyetlerdeki düşüş eğilimi, girdi maliyetlerindeki rahatlama ile birlikte talep zayıflığının da etkisiyle şekilleniyor. Mevcut durumda toplam sipariş ve iç piyasa siparişlerinde yatay seyir, ihracat siparişlerindeki düşüş ise ihracatçı sektörlerin karşılaştığı yapısal sorunları gözler önüne seriyor.
Gelecek üç aya yönelik beklentiler, ekonomideki endişelerin derinleşeceğine dair güçlü sinyaller veriyor. Üretim hacmi, toplam sipariş miktarı, iç piyasa sipariş miktarı ve ihracat sipariş miktarı ile toplam istihdam beklentilerinin tamamında gerileme öngörüsü, sektörün karşı karşıya olduğu zorlukların süreceğini gösteriyor.
Sanayide genel gidiş sorusuna sektörün aylardır verdiği olumsuz yanıtlar, yapısal sorunların derinliğini ortaya koyuyor. Satış fiyatlarında ve ortalama birim maliyetlerde süren düşüş beklentisi, döviz kurlarından büyük hareket beklenmediği ve talep koşullarının enflasyonu bastırma hedefinden daha önde tutulacağına dair beklentiyi yansıtıyor.
İhracat siparişlerindeki mevcut ve gelecek dönem düşüşü, sanayinin ve ihracatçının yaşadığı sıkıntıların farklı açılardan teyit edilmesi anlamına geliyor. Bu durum, Türkiye'nin dış ticaret dengesi ve cari açık hedefleri açısından da risk oluşturuyor.
Reel sektör temsilcilerinden gelen sıkıntılı tablo işaret eden analizlerin rakamlarda da netleşmesi, sürdürülmesi kolay olmayan bir durumla karşı karşıya olunduğunu gösteriyor. İçinde bulunulan siyasi ve jeopolitik konjonktürde büyüme odağının geri planda kalamayacağından hareketle, önümüzdeki süreçte büyümeyi destekleyen politikaların devreye gireceği değerlendiriliyor. Faiz indirimi başta olmak üzere KGF destekleri gibi farklı kanallarla ekonomik canlanma sağlanması ihtimali yüksek görülürken, bu adımların timing'i ve dozajı kritik önem taşıyacak ve Türkiye ekonomisinin bu zorlu süreçten çıkış yolunu belirleyecek.