Türkiye, S-400 Çıkmazında Kavrulurken, Ülkeyi Saran Felaketlerin Perde Arkası Şok Etti!
Türkiye derin bir bilmecenin içinde! Ormanlar alev alev yanarken, siyasi dengeler altüst oluyor ve bilinmeyen bir S-400 faturası kapıda! Diploması iptal edilen İmamoğlu, masasında 'Beyaz Toros' maketiyle poz veren savcı... Tüm bu sır perdesini aralamaya..
Türkiye nefesini tutmuş, bir yandan ülkenin ciğerleri yanarken, diğer yandan siyaset sahnesinde yaşanan şoke edici gelişmelerle adeta bir kabusu yaşıyor. Günlerdir, hatta haftalardır süren yangınlar, siyasi manevralar ve ardı arkası kesilmeyen iddialarla birleşerek, ülkeyi içinden çıkılması zor bir girdabın içine çekiyor. Ancak bu kaotik tablonun ardında, Türkiye'nin uluslararası arenadaki konumunu derinden sarsan ve ekonomik geleceğini tehlikeye atan çok daha büyük bir çıkmaz gizli. Bu makale, perde arkasında dönen bu kritik gelişmeleri detaylı bir şekilde ele alacak ve yaşananların derin bağlantılarını gün yüzüne çıkaracak. Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bu anlarda ortaya çıkan çarpıcı gerçekler ve beklenmedik gelişmelerle ilgili ayrıntılar devam ediyor.
Her şey ülkenin dört bir yanını saran yangınlarla başladı ve ne yazık ki hala devam ediyor. Geçtiğimiz hafta İzmir yanarken, bu hafta Maraş, Bursa, Diyarbakır, Lice, Karabük gibi birçok il felakete sürüklendi. Medyascope TV'de yayınlanan tartışmalarda Can Dündar ve Erk Acarer, AKP iktidarının Türkiye'yi bir Ortadoğu çölüne çevirmeye ant içmiş gibi göründüğünü sert bir dille ifade ediyor. Yangınların arkasındaki büyük şüphe, AKP iktidarının para kaynaklarının tükenmesi ve madencilik faaliyetlerine yönelmesiyle ilişkilendiriliyor. Erk Acarer, Bursa'daki yangınların maden alanlarıyla doğru orantılı olduğunu vurgulayarak, Ulaştırma Bakanı Abdülkadir Uraloğlu ile Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay'ın madencilik faaliyetlerini öven 2017'deki konuşmalarına dikkat çekiyor. Burkay'ın madencilik faaliyetlerini desteklemesi sonrası, Bursa'da iki yeni maden ocağı açılması ve bir maden ocağının kapasitesinin artırılması için başvurular yapıldığı ortaya çıkıyor. Bu madenlerin, Orhangazi, Gemlik ve Orhaneli'ndeki yanan bölgelerle örtüştüğü belirtiliyor. Çevreciler ve köylülerin tepkilerini dindirmek için yangınların bir araç olarak kullanıldığı, yanmış alanların orman vasfını kaybetmesiyle maden ocaklarının hızla açılabileceği iddia ediliyor. Hatta Can Dündar, Ayvalık ve Ege bölgesinde de benzer yangınların çıkabileceği endişesini dile getiriyor, bu da yangınların tesadüfi olmadığını düşündürüyor.
Bu yangınlar kaosu devam ederken, siyaset sahnesinde de sıcak gelişmeler yaşandı. Can Dündar ve Erk Acarer, geçtiğimiz günlerde Ekrem İmamoğlu'nun lisans diplomasının iptal edilmesi ve ardından yüksek lisans diplomasının da geçersiz kılınmasını, Ankara'da açılan Cumhurbaşkanlığı Ofisi'ne karşı bir misilleme olarak görüyor. Bu hamle, adeta iktidarın İmamoğlu'na karşı inada bindiğinin bir göstergesi. İmamoğlu'nun adaylığına Cumhuriyet Halk Partisi'nin her şeye rağmen ısrar ettiği belirtilirken, Fatih Altaylı'nın cezaevinden yaptığı özel haberler dikkat çekiyor. Altaylı, İmamoğlu'nun iddianamesinin Eylül ayında çıkabileceğini ve yargılamanın hızlandırıldığını iddia ediyor. Bu hızlandırmanın ardında, MHP'li Fethi Yıldız'ın tutukluluk meselesi üzerine attığı tweet'in etkili olduğu öne sürülüyor. Özgür Özel'in ise yerel seçimlerden sonra yapılan eleştirilere rağmen, İmamoğlu üzerinden büyük bir sembol yarattığı ve iktidar bloğunda büyük bir korku uyandırdığı vurgulanıyor. Bu kritik süreçte yaşananların ardındaki tüm detayları ve olası senaryoları öğrenmek için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Ancak gündemi asıl sarsan ve barış sürecini de derinden etkileyecek olan bir diğer gelişme, "Beyaz Toroslu Savcı" olayı oldu. Savcı Cahit Cihat Sarı'nın masasının üzerine koyduğu Beyaz Toros maketi, 90'lı yıllarda Kürt illerinde yaşanan faili meçhul cinayetlerin sembolü olarak hafızalara kazındı. Medyascope TV'deki yorumlarında Can Dündar, bu olayı suçu ve suçluyu övme olarak nitelendirirken, Erk Acarer, bu savcının aynı zamanda Ekrem İmamoğlu'nun ifadesini alan kişi olmasının tuhaflığına dikkat çekiyor. İmamoğlu'nun Ruşen Çakır'a anlattığına göre, savcı ifadesini aldıktan sonra "Yarın siz cumhurbaşkanı olursunuz, o zaman da ben masanın öbür tarafına geçerim siz bizi yargılarsınız" dedi. Can Dündar, bu sözleri "son yıllarda duyduğum en büyük itiraf" olarak yorumlarken, hukukun siyasetin bir aracı olarak kullanıldığının açıkça ortaya konulduğunu belirtiyor. Özgür Özel'in bu savcıya yönelik sert konuşmaları da dikkat çekiyor. Gazetecilerin savcının adını telaffuz ettiği için gözaltına alınması ise "kimse savcılara dokunamıyor" eleştirilerine yol açıyor. Erk Acarer, Erdoğan'ın geçmişte Beyaz Torosları eleştirmesine rağmen, böyle bir savcının propagandasının yapılmasıyla barış sürecinin nasıl ilerleyeceğini sorguluyor, bu durumun ülkenin geçmişiyle yüzleşme kapasitesini test ettiğini belirtiyor.
Tüm bu iç gelişmelerin yanı sıra, Türkiye'nin dış politikadaki en büyük baş ağrılarından biri olan S-400 hava savunma sistemleri meselesi, ülkeyi içinden çıkılmaz bir mali ve diplomatik çıkmaza sürüklemeye devam ediyor. Medyascope TV'de yayınlanan bir analize göre, F-35 konusundaki ana mesele, ABD Kongresi'nin S-400'lerin Türkiye toprağında bulunmasını kabul etmemesi olarak belirtiliyor. Türkiye, aldığı S-400'leri ne yapacağına dair bir türlü karar verememiş durumda. Bir ara bu sistemleri Suriye'ye yollama dedikoduları çıksa da, bir Medyascope TV yorumcusu, Suriye'ye yollandığı gün muhtemelen İsrail tarafından vurulacaklarını ve Putin'in de bu duruma ne tepki vereceğinin bir soru işareti olduğunu ifade ediyor. Aynı yorumcu, sistemlerin Azerbaycan'a verilip verilmeyeceğinin de bilinmediğini ekliyor. Yunanistan'daki bir konferansta, bir Hintli uzmanla yapılan bir podcast'te, Hintlilerin Türkiye'nin Pakistan'la olan ilişkisi nedeniyle ciddi şekilde alarma geçtiği ve Türkiye-Pakistan ilişkilerini mercek altına aldıkları ortaya çıktı. Bu Hintli uzman, Medyascope TV yorumcusuna ciddi ciddi Türkiye'nin S-400'leri Pakistan'a verip vermeyeceğini sormuş. Bu durum, herkesin Türkiye'nin S-400'leri ne yapacağını merak ettiğini, sanki Türkiye bunları hediye etmek için almış gibi bir algının oluştuğunu gözler önüne seriyor. Medyascope TV yorumcusu, Türkiye'nin S-400'leri hala "sıcak patates" (hot potato) gibi elinde tuttuğunu ve nereye atacağını bilemediğini belirtiyor. Bu sistemlerin bir türlü açılamadığı ve Türkiye'nin bu uğurda dünya kadar para harcadığı vurgulanıyor. Daha da vahimi, S-400'ler nedeniyle Türkiye'nin F-35 projesinden çıkarılmasıyla oluşan mali zarar, 20 milyar dolar civarında olarak açıklanıyor. Bu devasa zararın nedeni ise, Türkiye'nin F-35'lerin hem yapımında hem de bakımında kullanılacak bakım merkezi olacaktı. Medyascope TV yorumcusu, mevcut hükümetin F-35'ler ve S-400'ler konusunda Türkiye'ye verdiği zararın "inanılmaz bir zarar" olduğunu ifade ediyor.
Bu olaylar dizisi, "terörsüz Türkiye" ya da "barış süreci" olarak adlandırılan ve Meclis'te devam eden komisyon çalışmalarının da gölgesinde yaşanıyor. Can Dündar, perşembe gününe kadar CHP'nin komisyona üye verip vermeyeceğinin netleşeceğini belirtirken, bu kararın iki ucu keskin bir bıçak olduğunu ifade ediyor. CHP'nin girmesi durumunda kırmızı çizgilerinin olacağını, göstermelik bir vitrin olmak istemeyeceğini vurguluyor. Girmemesi halinde ise barış sürecine engel olan parti propagandasına maruz kalma riskinin bulunduğunu ekliyor. KCK Yürütme Konseyi üyesi Cemil Bayık, bu görüşmelerde demokratikleşme adımlarının atılması ve Abdullah Öcalan'ın tecridinin gevşetilmesi gerektiğini belirtiyor. Bayık, ayrıca Erdoğan'ın Dem Parti ile CHP'yi bölmeye çalıştığını da ifade ediyor. Can Dündar ve Erk Acarer, bu süreçte MİT Başkanı'nın partilerle görüşmeler yaptığını ve dağdaki gerillaların (yaklaşık 9500 kişi) nasıl ovaya inecekleri veya sürgüne gidecekleri gibi teknik detayların konuşulacağını belirtiyor. Ayrıca terörle mücadele yasasında düzenlemeler ve kayyım meselesinin netleştirilmesi bekleniyor. Özellikle DEM kanadının ve Abdullah Öcalan'ın CHP'nin bu süreçte olmasını ısrarla istediği vurgulanıyor.
Tüm bu iç gelişmelerin yanı sıra, Suriye'deki durumun da süreci doğrudan etkilediği ifade ediliyor. Erk Acarer, bölgedeki durumun 2015'e benzemeye başladığını, Tişrin Barajı çevresine Türkiye ve cihatçıların yeniden saldırılar başlattığını belirtiyor. Deir ez-Zor, Rakka, Haseke ve Tapka çevrelerinde Arap aşiretleri üzerinden Arap-Kürt çatışmasının kışkırtılmaya çalışıldığı da ekleniyor. Can Dündar, İsrail'in de Dürzileri korumak adına müdahalelere başladığını ve hatta Şam'daki Genelkurmay karargahını bombaladığını hatırlatarak, "Erdoğan'ınki biraz fıkra gibiydi ama bir Türk, bir Kürt, bir Arap orada bir düzen kurmaya çalışırken bir Yahudi gelip işi bozabilir gibi görünüyor" yorumunu yapıyor. Kürtlerin silah bırakmama ve özerklik taleplerinde ısrarcı olduğu düşünüldüğünde, Ankara'nın "Şam'a biat edin" baskısına direnecekleri anlaşılıyor, bu da süreci ipin üstünde yürüyen bir dengeye dönüştürüyor.
Son olarak, ülkenin genel durumu ve ahlaki çöküşü de dikkat çekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Mekke sorumlusunun para sayma görüntüleri ve yolsuzluk iddiaları, Can Dündar ve Erk Acarer tarafından "yazıklar olsun" nidalarıyla eleştiriliyor. Erk Acarer, insanların inançları üzerinden bir yol haritası belirlenirken, uhrevi denilen işlerin parayla kirletilmesine tepki gösteriyor. Ayrıca, NATO'nun en büyük ikinci ordusu olduğu iddia edilen Türk Silahlı Kuvvetleri'nde iki askerin susuzluktan ölmesi, ülkenin içinde bulunduğu sahipsizlik ve hesap sorulamazlık durumunu gözler önüne seriyor. Yangınlarda orman işçileri, susuzluktan askerler ölürken, Can Dündar ve Erk Acarer, tüm bu felaketlerin müsebbibinin AKP iktidarı olduğunu, doğayı ve hayatı bitirdiğini ifade ediyorlar.
Tüm bu çarpıcı gelişmeler ve derin bağlantılar göz önüne alındığında, Türkiye'nin çok kritik bir eşikte olduğu açıkça görülüyor. Beyaz Toroslu savcı olayı, İmamoğlu'nun diploması meselesi ve özellikle de 20 milyar dolarlık devasa bir maliyete yol açan S-400 fiyaskosu gibi vakalar, Erdoğan ve Bahçeli iktidarının barış sürecini gerçek bir niyete dayanmaktan çok, kendi iktidar ömürlerini uzatma ve toplumsal mutabakatı manipüle etme çabası olarak kullandığı izlenimini pekiştiriyor. Cemil Bayık'ın da belirttiği gibi, "Erdoğan'ın barışmak istediğine kimse inanmıyor". HDP'lilere geçmişte "hamam böceği sürleri" diyen Bahçeli'nin, şimdi bu sürecin parçası olması, samimiyet sorgulamalarını beraberinde getiriyor. Ülke, yangınlarla, siyasi gerilimlerle ve dış politikadaki devasa bedellerle boğuşurken, tüm bu krizlerin birbirini tetiklediği ve Türkiye'yi hızla bir uçuruma sürüklediği endişesi giderek artıyor. Bu süreç, ancak çok dikkatli, kandırılmadan, doğru ve çizgileri net çekilerek ilerleyebilir. Özgür Özel'in bu konudaki net tavrı ve ABD'li yetkililere verdiği ayar da sürecin seyrini belirleyecek önemli unsurlardan biri olarak öne çıkıyor. Önümüzdeki aylar, Türkiye'nin bu karmaşık düğümü nasıl çözeceğini, Suriye'deki gelişmelerin iç politikaya nasıl yansıyacağını ve ülkenin bir barış umuduna ulaşıp ulaşamayacağını gösterecek. Bu kritik dönemeçte, daha fazla ayrıntıya ulaşmak ve gelişmeleri takip etmek için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.