Türkiye Siyasetinde Büyük Hesaplaşma: Erdoğan'ın Oyları Neden Eriyor, Eski AK Partililer Neden Yeni Parti Peşinde?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oylarındaki erime, yargıdaki tartışmalı kararlar ve eski AK Partililerin gizli toplantılarla yeni bir oluşum arayışı! İmamoğlu ve Özdağ davalarındaki son durum, sızan ses kayıtları ve Abdullah Gül'ün kilit rolüyle Türkiye siyaseti
Türkiye siyaseti, özellikle son dönemde yargı kararları, parti içi çekişmeler ve yeni oluşum iddialarıyla kaynıyor. Zanka TV'nin yayınında dile getirilen iddialara göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi hamleleri ve özellikle bazı yargı süreçleri, kendi tabanında bile ciddi oy kayıplarına yol açmış durumda. Yayın yorumcularından biri, Erdoğan'ın gerçekten samimi avukatları olan Hayati Yazıcı gibi isimlere danışsaydı, davaların açılmasına belki izin verilse bile tutuklamalara karşı çıkacağını, çünkü kendisinin de suçsuz olduğu halde yargılandığını ama görevden alınmadığını ifade edeceğini belirtti. Ancak bu tavsiyelere uyulmadığı ve bu durumun Erdoğan'ın oylarını yarı yarıya erittiği öne sürüldü. Artık Erdoğan'ın oylarının MHP ile birlikte yüzde 40'a bile yakın çıkmadığı, kararsızlar dağıldıktan sonra dahi yüzde 30'a ancak ulaşabildiği belirtiliyor.
Bu yargılamaların Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkileri de sıkça dile getiriliyor. Zanka TV'deki yorumcu, bu tür yargılamalarla Türkiye'nin ne para ne yatırım ne de müşteri bulamayacağını, bunun da ekonominin kurtarılamaması anlamına geleceğini vurguladı. Devletlerin iflas etmeyeceğini, kendi parasıyla basıp ödeyebileceğini ancak yabancılara olan döviz borçları konusunda şirket garantilerinin bulunduğunu, kamu borcunun ise asıl sorun olmadığını belirtti. Türkiye'nin dış borcunun dörtte üçünün özel sektör borcu, dörtte birinin ise kamu borcu olduğu bilgisi paylaşıldı. Bu ekonomik ve siyasi tablo, Türkiye'de güven ortamının sarsıldığını ve bunun yurt dışı yatırımlarını da olumsuz etkilediğini gösteriyor. Bu gelişmelerin detaylı analizleri için https://www.avazturk.com
adresini ziyaret edebilirsiniz.
Yargıdaki bu tartışmalı süreçlerin, Erdoğan'a yakın isimler tarafından bile eleştirildiği ortaya çıktı. Yayın yorumcusunun aktardığına göre, Şamil Tayyar ve Yasin Aktay gibi isimler, Erdoğan'a zarar verdiklerini açıkça dile getirdiler. Bu kişilerin yargı çevrelerinde görüştükleri "etkin ve akil insanlar"dan aldıkları bilgilere göre, bu operasyonların Devlet Bahçeli'nin isteğiyle değil, doğrudan "reisimize" yani Cumhurbaşkanı'na bağlandığını ve bunun bir "oyun" olduğunu söyledikleri belirtildi. Yargıç ve savcıların, eskiden cemaatçi oldukları gibi şimdi de MHP'li oldukları yönündeki iddialar da bu isimler tarafından dile getirildi. Yasin Aktay ve Şamil Tayyar'ın bu bilgileri güvendikleri yargıçlardan aldıkları ve aksi takdirde kendilerini riske atmayacakları ifade edildi.
Eski AK Partili isimlerin son dönemdeki çıkışları da dikkat çekiyor. Hüseyin Çelik'ten Abdullah Gül'e kadar birçok eski AK Partilinin ortaya çıkıp konuşmalar yapması, Erdoğan'ı uyarması veya ülkenin kötüye gittiği yönünde uyarılar yapması, yeni bir oluşumun ya da Erdoğan'a sert bir uyarının habercisi olabilir mi sorusu gündeme getirildi. Abdullah Gül'ün genel olarak bu ekibe "abilik" yaptığı ve birçok ismin ona başvurduğu gözlemleniyor. Hatta Metin Külünk'ün Abdullah Gül'e "Siyaseti perde arkasından değil milletin önünde yapma çağrısında bulunuyorum sana" diyerek sert bir çıkış yaptığı, "sayın Erdoğan'a karşı düello istiyorsan açıkça yap pusuz siyasetiyle değil delikanlı gibi yap" ifadelerini kullandığı belirtildi. Bu açıklamalar, eski AK Partililer arasında ciddi bir iç kavganın veya Erdoğan'ı parti başından uzaklaştırma arayışının olduğu iddialarını güçlendiriyor. Siyasetin perde arkasındaki bu hareketlilikler hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için https://www.avazturk.com
adresini ziyaret edebilirsiniz.
Metin Külünk'ün çok akıllıca bir strateji izlediği iddia edildi. Külünk'ün, Erdoğan'ı "hep beraber indirelim ama bunu kamuoyunun gözleri önünde yapmayalım" dediği ve gizli toplantılarla, bir zamanlar Darüşşafaka'da yapılanlara benzer toplantılarla bu süreci yönettikleri ifade edildi. Askeri darbeler gibi olgunlaştırılması, çok kapalı, güvenilmeyen kişilerin olmadığı online gruplar kurulması ve eski teşkilatlara kadar çok gizli bir şekilde yayılması hedefleniyor. Ahmet Davutoğlu'nun, Ali Babacan'ın ve Selçuk Özdağ'ın da bu oluşuma dahil edilmesi planlandığı belirtildi. Nihai hedefin, Erdoğan'ın yanındaki devletten beslenen yalaka isimlerin kaçışması ve Erdoğan'ın "temsili cumhurbaşkanı" gibi 2028'e kadar orada durması, yetkilerinin ise muhaliflerin de desteğiyle elinden alınması olduğu iddia edildi. Bu arada, AK Parti'nin eski Adalet ve Kalkınma Partisi haline dönüştürülmesi, yıpranmamış, temiz yüzlü, inançlı, modern muhafazakar, halka din devleti tehlikesi düşündürmeyen, sağlam kariyerli genç kadın ve erkeklerle (başörtülü veya başörtüsüz fark etmeksizin) yeni bir parti yapısı oluşturulması hedefleniyor. Genel başkan olarak Abdullah Gül veya daha genç, güvenilir, dünyanın güvenini kazanmış bir isim, örneğin Ali Babacan üzerinde mutabık kalınabileceği belirtildi. Yayın yorumcusu, Ahmet Davutoğlu'nun da bu mutabakatı kabul edeceğini düşündüğünü ifade etti. Bu tür bir siyasi mühendisliğin ülkenin geleceğini nasıl etkileyeceği merak konusu.
Öte yandan, Cumhuriyet Halk Partisi içindeki gelişmeler de Türkiye siyasetinin gündeminde önemli bir yer tutuyor. 30 Haziran'da gerçekleşecek Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kurultayında "butlan" yani yok hükmünde bir karar çıkma ihtimalinin düşük olduğu belirtildi. Ortada somut bir para alışverişinin görülmediği ve dedikodularla bir kararın verilemeyeceği, hakimin de böyle bir karar vermeyeceği ifade edildi. Basın özgürlüğü ve haber kaynağına saygı konusunda önemli bir hatırlatma yapan yorumcu, gazeteci Erkan Acar'ın haber kaynağını vererek Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu'nun ses kaydını paylaştığını ve bu kaydın iki lider arasındaki iletişimi ortaya çıkardığını belirtti. Bu kayıtta Kemal Kılıçdaroğlu'nun çekilmekten bahsettiği ancak Ekrem İmamoğlu'nun oylamanın devam ettiğini söylediği bilgisi paylaşıldı. Bu olayın, haber ajanslarında ve yorumlarda Kemal Kılıçdaroğlu üzerinde herhangi bir baskı olmadığına dair bir kanıt olarak okunduğu belirtildi. Yorumcu, kaydın montaj olmadığını varsayarak, dinlediği kadarıyla herhangi bir baskı olmadığını düşündüğünü, ancak ses tonundan bile montaj olup olmadığının anlaşılabileceğini ifade etti. Bu tür siyasi gelişmeler ve yorumlar için https://www.avazturk.com
sayfasını takip edebilirsiniz.
Söz konusu ses kaydının, İmamoğlu ve Özdağ davalarını da etkileyebileceği öngörülüyor. Yayın yorumcusu, bu somut delilin, diğer dedikoduları düşüreceğini ve mahkeme kararını çok etkileyeceğini belirtti. Uzman bilirkişi raporu bekleneceği için davanın adli tatil sonuna, yani Ekim ayına sarkabileceği tahmini yapıldı. Ümit Özdağ'ın yakın zamanda tahliye olacağından "emin" olduğunu belirten yorumcu, eğer tahliye olmazsa Devlet Bahçeli'nin, Erdoğan'ın haberi olmadan yargıya müdahalede en etkin isim olduğu konusunda ısrarcı olacağını vurguladı. Tahliye olması durumunda ise MHP'lilerin bu durumu kendilerinin rica ettiği şeklinde haber uçuracaklarını, yani "kumpasın" devam ettiğini düşündüğünü dile getirdi. Ekrem İmamoğlu hakkında da büyük ihtimalle adli tatilden önce iddianame ile birlikte bir karar çıkacağını, çünkü somut bir delil bulunamadığını savundu. Medya A.Ş. Genel Müdürü hanımefendinin itirafçı olmayı kabul etmediği ve bu nedenle Afyon'a sürüldüğü iddia edildi. İmamoğlu hakkında "hiçbir delil yok" denilen yayında, suçlanan kişinin İmamoğlu'na para verdiğinin bile sadece "miş, mış, muş" ile bittiği, yani sadece anlatılardan ibaret olduğu vurgulandı.
Ümit Özdağ'ın siyasi etkisi ve Devlet Bahçeli ile ilişkisi de derinlemesine incelendi. Kim ne derse desin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2023 seçimlerini kazanmasının en büyük destekçilerinden birinin Ümit Özdağ olduğu dile getirildi. İkinci turda Ümit Özdağ isteseydi Sinan Oğan'ı kamuoyunun gözleri önünde "evire çevire dövebileceği" ancak ona yol verdiği, yani %5'lik oyu Erdoğan'a taşıyanın Ümit Özdağ olduğu iddia edildi. Bu nedenle, Erdoğan'ın Özdağ ile bir probleminin olmadığı, Türkiye'de Özdağ ile problemi olan tek kişinin Devlet Bahçeli olduğu savunuldu. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu'nun konuşma kaydının teknik analizine de yer verildi. Yorumcu, bu kaydın bir telefon hattı kaydı olmadığını, Kılıçdaroğlu'nun sesinin daha geriden, İmamoğlu'nun sesinin ise daha önden geldiğini belirterek, telefon görüşmesi yapılırken bir başkasının kayıt almış olabileceği şüphesini dile getirdi. Bu durumun, kaydın nasıl alındığına dair soru işaretleri oluşturduğu ve araştırılması gerektiği ifade edildi. Bu ve benzeri çarpıcı kulis bilgileri için https://www.avazturk.com
adresini ziyaret etmeniz önerilir.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin geleceğine dair de önemli kulis bilgileri paylaşıldı. 30 Haziran'dan sonra CHP'nin ayrışmaya girme ihtimali olduğu belirtildi. Eğer Kemal Kılıçdaroğlu "kayyumla da olsa partiye geri gelirse", Özgür Özel ve ekibinin yeni parti kurmayı düşündükleri iddia edildi. Eğer Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi geri gelemezse, bu sefer Kemal Kılıçdaroğlu'nun yeni parti kurmaya hazırlanacağı belirtildi. Ancak yorumcu, bugünkü konjonktürde bu tür yeni partilerin halkta bir karşılık bulamayacağını ve Muharrem İnce'nin yüzde 30'un üzerinde oy almasına rağmen tek başına başaramadığı şeyi Kemal Kılıçdaroğlu veya Özgür Özel'in başaramayacağını düşündüğünü ifade etti. CHP kurultayından büyük bir problem çıkmayacağı kanaatini taşıdığını, ancak en kötü ihtimalle çıkan kasetten sonra mahkeme hakiminin duruşmayı adli yıl tatil sonuna erteleyeceği tahminini dile getirdi. Bu davanın ilginç yanlarından birinin ise "müşteki" yani şikayetçinin olduğu ancak "mağdur" yani zarar görenin bulunmaması olduğu vurgulandı. Cumhuriyet Halk Partisi kurultayından bir sorun çıkacağı endişesi taşımayan yorumcu, "cambaza bak" gibi oyalayıcı bir durumun söz konusu olduğunu belirtti.
Türkiye siyaseti, içeriden ve dışarıdan gelen bu çok boyutlu gelişmelerle çalkantılı bir dönemden geçiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından yaşanan bu siyasi ve yargısal gelişmeler, ülkenin yakın gelecekteki siyasi haritasını yeniden şekillendirebilecek potansiyele sahip. Özellikle parti içi dinamikler, yargı bağımsızlığı tartışmaları ve yeni siyasi arayışlar, önümüzdeki dönemin en kritik başlıkları olmaya devam edecek.