Türkiye'nin Gündemine Bomba Gibi Düşen 'Aşk' İtirafları ve Ekonomik Çöküşün Perde Arkası!
Ayşenur Arslan'ın kaleminden, Diyanet'in Kabe manzaralı lüks otellerden Arafat'taki VIP çadırlara uzanan personel skandalı, rektör eşinin 'sanat' aşkı için yer değiştiren fakülteler ve Süleyman Soylu ile Erdoğan'ın ülkeye olan 'derin' sevgilerinin ardında
Türkiye'nin gündemini sarsan, siyasetin ve bürokrasinin karanlık dehlizlerinde yaşanan akıl almaz olaylar zinciri, "Çanak çömlek patlıyor" başlığı altında bir dizi çarpıcı gerçekliği ortaya koyuyor. Gazeteci Ayşenur Arslan'ın gözünden, daha önce hiç duymadığınız detaylar, halkın vergileriyle süren lüks yaşamlar, liyakatsiz atamalar ve ülkeyi derin bir kaosa sürükleyen ekonomik tablonun perde arkasını aydınlatıyor. Bu haber makalesi, sizi şaşırtacak, düşündürecek ve "Bu daha başlangıç" dedirtecek detaylarla dolu. Yazımızın devamında, ülkenin en tepesinden en sıradan vatandaşına kadar herkesi ilgilendiren bu sarsıcı gelişmelerin tüm boyutlarını ele alacağız.
Ayşenur Arslan, gazeteciliğinin ilk yıllarından bir anıyı aktararak, Diyanet'in Hac için personel arayışındaki "yüzme bilme" koşulunun aslında kurbanlık hayvanın derisini yüzmekle ilgili olduğunu anımsatıyor. Ancak bugün Diyanet'in personel arayışının çok daha "incelikli" işlere yönelik olduğunu belirtiyor. Arslan'a göre, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın eşi Seher Erbaş'a ve beraberlerindeki 3-5 seçkin misafire, Kabe manzaralı lüks otellerin çalışanlarına rağmen Türkiye'den özel personel götürüldüğünü dile getiriyor. Bu personelin Arafat'ta kurulacak merkezi çadırda hizmet vereceği iddiası, Arslan tarafından "Bizim vergilerimizle yedi yıldızlı hayat yaşayıp fakirliği övenler" ifadesiyle sertçe eleştiriliyor. Ayrıca, bu kişilerin cuma hutbelerinde kamu işçilerini iş yavaşlatmaya veya eyleme kalkışmaktan men ederek "cehennemlik olursunuz" diye parmak sallayanlar olduğunu, Arapça bilmedikleri için eline yazdığı tercümeden kopya çekenler olduğunu belirtiyor. Arslan, bu durumu, "tek varlık nedenleri saray düzeni devam etsin diye dini kullanıp cehaletin malzemesi kılmak" olarak yorumluyor.
Türkiye'nin Erdoğan ve saray düzenine "daha 68 yıl" ihtiyacı olduğunu hesaplayan eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun aniden "yere çakıldıktan" sonra böyle bir açıklamayla ortaya çıkması Ayşenur Arslan tarafından şaşkınlıkla karşılanıyor. Arslan, "Türkiye'nin Erdoğan'a neden, hangi alanda ihtiyacı olabilirdi ki?" sorusunu yöneltirken, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik açmazları da bir bir sıralıyor. Türkiye'nin %35,4 enflasyon oranıyla dünya birincisi olduğunu, faizde de birincilik kürsüsünü kaptırmadığını vurguluyor. Dünya yolsuzluk endeksinde %46 ile 107. sırada yer almamız, Türk-İş'in hesabına göre memleketin yaklaşık %19'unun yoksulluk sınırı altında yaşaması gibi çarpıcı verilerle ekonomik tablonun vahameti gözler önüne seriliyor. Asgari ücrete ya çok düşük ya da sıfır zam iddiaları ve konutlara %25 oranında doğalgaz zammı eklenirken, Arslan 23 yıllık bir iktidar sürecinde yapılamayanların şimdi mi yapılacağını sorguluyor. Bu bağlamda, Türkiye'nin güncel gelişmelerini ve derinlemesine analizlerini takip etmek için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca konkordato artışlarından, çöle çevrilen tarım arazilerinden ve hukuksuzluktan henüz söz edilmediğini de ekliyor. Arslan, Diyanet Başkanı'nın eşi için harcanan paralara benzer bir başka çarpıcı örneği daha aktarıyor: Sözcü gazetesinden Müslüm Evci'nin haberine göre, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Semi Aktekin'in eşi Banu Aktekin'in 2022'de Güzel Sanatlar Fakültesi Cam ve Seramik bölümüne başladığını belirtiyor. Rektör Aktekin'in, eşinin daha rahat gidip gelebilmesi için seramik bölümünü Hacı Bektaş'tan Avanos'a aldırması, eşi mezun olduktan sonra ise bölümün tekrar Hacı Bektaş'a taşınması olayı, "Bu ne aşk böyle!" sözleriyle ironik bir şekilde eleştiriliyor.
Ayşenur Arslan, Erdoğan, saray ahalisi ve Süleyman Soylu'nun ülkeyi bu rektör eşi gibi "sevdiğini", ayrılamadıklarını ve bırakmak istemediklerini ifade ediyor. Süleyman Soylu'nun Habertürk canlı yayınında yaptığı "Hayatta en çok sevdiğim ses sigorta şirketimdeki police basan yazıcıdan çıkan c ı r t c ı rt sesi" itirafını hatırlatan Arslan, Erdoğan'ın "Şiir yazmıyoruz belki ama şiir gibi yaşıyoruz" açıklamasıyla AKP dönemini özetlediğini belirtiyor. Tüm bu yaşananların "aşk uğruna" olduğunu ve Türkiye'nin Erdoğan'a bu yüzden ihtiyacı olduğunu söyleyen Arslan, Levent Gültekin'in "Madem öyle sandığa gidilsin ve kararı Türkiye versin" sözüne ise ironik bir yanıt veriyor. Aşkın tutku olduğunu, bırakılamayacağını, hatta "ya benimsin ya kara toprağın" denildiğini anımsatan Arslan, Romeo ve Juliet ya da Leyla ile Mecnun'u hatırlatarak, aşkın sonsuz olması için aşıkların ya ölmesi ya da aşkın içinde yok olup gitmesi gerektiğini, aksi takdirde aşkın yok olup gideceğini ima ediyor.
Ankara duyumlarına göre Erdoğan'ın gerçeklik algısının iyice bozulduğunu belirten Ayşenur Arslan, işaretlerin yakında "çanak çömlek patlayacak" dediğini aktarıyor. Bu büyük patlamaya kadar halka "Dayanın" çağrısı yaparak, İmamoğlu'na, Özgür Özel'e ve ülkenin iyi ve güzel insanlarına birbirlerinin elini bırakmamalarını öğütlüyor. 32 yıl önce Sivas'ta Madımak Oteli'nin yakılmasını ve nice güzel insanın öldürülmesini, kurtarılamayışlarını acıyla hatırlatan Arslan, önceki akşam Leman Dergisi için de benzer bir provokasyonun sergilenmeye çalışıldığını ancak bu kez sadece ters kelepçe ve "reisçilerin iman tazeleme paylaşımlarından" öteye gidemediğini ifade ediyor. Haberin sonunda, ateşe inat Madımak'ta yakılanlara selamlarını göndererek, tanımaktan onur duyduğu Metin Altıok'tan şu şiiri okuyor: "Benim bu dünyada bir yerim olmadı / Kuytu gövdemi saymazsak eğer / gövdem ki varla yok arası / hem varlığa hem yokluğa değer / Ama yüreğim hiç solmadı". Bu dizeler, yaşanan tüm zorluklara, yolsuzluklara ve adaletsizliklere rağmen, bu toprağın iyi insanlarının umutlarının ve direniş ruhunun asla solmayacağının güçlü bir habercisi olarak yankılanıyor.