Vergilerimizin dörtte biri faize mi gidiyor?
Türkiye'de toplanan vergilerin devasa bir bölümü faiz ödemelerine ayrılıyor. Son yıllarda yaşanan korkutucu artışın ardındaki neden ne? Vatandaşın vergisi nereye gidiyor? İşte tüm detaylar ve uzman analizi.
Türkiye ekonomisinin en kritik başlıklarından biri, hiç şüphesiz kamu maliyesi ve bütçe dengesi. Ancak son dönemde açıklanan ve kamuoyunda şok etkisi yaratan bir rakam, bütçenin üzerindeki ağır faiz yükünü bir kez daha gündeme taşıdı. Vatandaşın ödediği her 100 liralık verginin ne kadarının, doğrudan faiz ödemelerine gittiği sorusu, ekonomik tablonun vahametini gözler önüne seriyor.
2016'dan Bugüne Devasa Artış: Faiz Faturası Kabarıyor
Ekonomi çevrelerinden paylaşılan güncel verilere göre, Türkiye'de toplanan her 100 liralık verginin tam 24 lirası, hatta bazı hesaplamalara göre 23 lirası faiz ödemeleri için ayrılıyor. Bu oran, sadece birkaç yıl öncesine kıyasla dahi korkutucu bir artışı temsil ediyor.
Yapılan karşılaştırmalar, durumun boyutunu daha iyi anlamamızı sağlıyor. Örneğin, geriye dönüp 2016 yılına baktığımızda, toplanan her 100 liralık verginin sadece 10 lirası faize gidiyordu. Yani, aradan geçen kısa sayılabilecek sürede, vergi gelirlerimizin faize ayrılan kısmı %10'dan %24'lere çıkarak iki katından fazla artmış durumda. Bu, devletin topladığı verginin neredeyse dörtte birinin, mal veya hizmet üretmek, altyapı yatırımı yapmak, eğitim ya da sağlık gibi kamu hizmetlerini finanse etmek yerine, borçların faizine gittiği anlamına geliyor. Bu durum, ekonomi otoriteleri tarafından "çok ağır bir faiz yükü" olarak nitelendiriliyor.
Yüksek Faiz Politiği ve "Trader" Dengesi
Peki, bu ağır faiz yükünün temel nedeni ne? Kaynaklar, bu durumun arkasında yatan ana politikanın, ülkeye döviz girişi sağlamak ve rezervleri güçlendirmek olduğunu belirtiyor. Bu amaçla, "trader" olarak adlandırılan kısa vadeli yabancı yatırımcıların ülkeye para getirmesini teşvik etmek hedefleniyor.
Bu yatırımcıları çekebilmek için uygulanan yöntem ise oldukça dikkat çekici: "Dünyanın en yüksek faizi"nin bu kesime verilmesi. Yani, ülke ekonomisi, yüksek faiz oranları sunarak dışarıdan para çekmeyi ve bu yolla Merkez Bankası rezervlerini artırmayı amaçlıyor. Kaynakta da belirtildiği gibi, bu politika "aman adam getirsin kardeşim parasını yeter ki ben rezerv biriktireyim diye" bir yaklaşımla yürütülüyor.
Politikanın Maliyeti ve Vatandaşa Yansıması
Bu stratejinin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıkan devasa faiz faturası ise, kaçınılmaz olarak vatandaşın sırtına biniyor. Çünkü faiz ödemeleri için gereken kaynak, doğrudan toplanan vergilerden karşılanıyor. Yani, vatandaşın geliri üzerinden, tüketiminden veya mal varlığından alınan her 100 liranın 24'ü, ülkeye kısa vadeli sermaye çekmek adına ödenen yüksek faizlere gidiyor.
Bu durum, sadece bir maliye kalemi olmanın ötesinde, geniş ekonomik ve sosyal sonuçlar doğurma potansiyeli taşıyor. Bütçenin böylesine büyük bir kısmının faize ayrılması, kamu hizmetlerine, yatırımlara veya sosyal yardımlara ayrılabilecek kaynakların ciddi şekilde kısıtlanması anlamına geliyor. Eğitim, sağlık, altyapı gibi alanlarda yapılması gereken harcamaların yavaşlaması veya ertelenmesi riski doğuyor.
Ayrıca, yüksek faiz oranları genel ekonomik aktiviteyi de etkiliyor. Ancak kaynağın odak noktası, bu politikanın doğrudan bütçeye ve dolayısıyla vergi mükellefine getirdiği ağır yük. Faiz ödemelerinin bütçe içindeki payının bu denli yükselmesi, ekonomik sürdürülebilirlik açısından ciddi endişeler yaratıyor. Vatandaşlar, ödedikleri vergilerin nereye harcandığı konusunda daha şeffaf ve hesap verebilir bir mekanizma talep etme hakkına sahipken, bu güncel tablo, verginin önemli bir bölümünün finansal borçların maliyetine gittiğini net bir şekilde gösteriyor.
Geleceğe Bakış: Bu Yük Nasıl Azaltılacak?
Ekonomistler ve maliye uzmanları, bu denli yüksek bir faiz yükünün uzun vadede sürdürülebilir olmadığını belirtiyor. Vergi gelirlerinin faiz dışındaki alanlara daha fazla aktarılması, hem ekonomik büyümeyi desteklemek hem de sosyal refahı artırmak için elzem görünüyor. Ancak mevcut politikaların faiz oranlarını yüksek tutma eğiliminde olması, bu ağır yükün kısa vadede azalmayacağına işaret ediyor.
Özetle, Türkiye ekonomisi, vergi gelirlerinin önemli bir kısmını yiyen ağır bir faiz faturasıyla karşı karşıya. 2016'dan bu yana yaşanan dramatik artış, uygulanan ekonomik politikaların bir sonucu olarak öne çıkarken, bu yükün azaltılması gelecek dönemde ekonomi yönetiminin öncelikli ve en zorlu görevlerinden biri olacak gibi görünüyor.