Altında Büyük Beklenti Devam Ediyor: Yeni Zirveler Kapıda mı?

Altında Büyük Beklenti Devam Ediyor: Yeni Zirveler Kapıda mı?

Dünya devlerinden altın tahminleri ve Türkiye'deki iç talep... Peki, ekonomi nereye gidiyor? Sanayi ve büyüme arasındaki 50 yıllık eşitsizlik ve enflasyonun görünmeyen faturası! Şirin Sarı ve Erhan Aslanoğlu kritik uyarıları paylaştı.

Küresel ve iç piyasalarda altın fiyatlarındaki hareketlilik yatırımcıların odağında kalmaya devam ediyor. Son dönemde yaşanan hızlı yükselişin ardından kâr realizasyonlarının yaşandığı bir sürece girildiği gözlemleniyor. Ekonomi uzmanı Şirin Sarı'nın da dikkat çektiği gibi, yılbaşından bu yana dolar bazında yüzde 30'un üzerinde değer kazanan ons altının bir miktar doygunluk noktasına ulaşmış olması ve ardından bir düşüş yaşaması normal karşılanıyor. Ancak bu durum, uzun ve orta vadeli yükseliş beklentilerini ortadan kaldırmıyor.

Uluslararası finans kuruluşlarının altın tahminleri de bu beklentiyi destekler nitelikte. Citybank'ın analizine göre, 3000-3300 dolar bandı ons altın için güçlü bir destek bölgesi olarak belirlenmiş durumda. Kuruluş, bu bandın üzerinde kalındığı sürece önümüzdeki 3 ay içinde 3500 dolar zirvesinin aşılmasının mümkün olduğunu belirtiyor. Daha iddialı bir tahmin ise Bank of America'dan geldi. Bank of America, 2024 yılının sonunda veya 2026'nın başlarında ons altında 4000 dolar seviyesinin görülebileceğini öngörüyor. Altındaki yükseliş potansiyeli, bireysel yatırımcı talebinin artması, merkez bankalarının alımlarının devam etmesi veya mevcut altın sahiplerinin yeniden alım yapması gibi faktörlere bağlı olacak. İç piyasaya baktığımızda ise, Türkiye'de altın ithalatının artış gösterdiği, bu artışın hem iç talebin yüksekliğinden hem de olası Merkez Bankası adımlarından kaynaklanabileceği ifade ediliyor. Küresel çapta da merkez bankalarının altın talebinde ciddi artışlar yaşanıyor. Avrupa'da Polonya, rezervlerini 509 tona çıkararak son dönemde en fazla altın artışı yapan ülkelerden biri oldu. Çin'in de Nisan ayında altın talebini önceki yıllara göre iki katına çıkardığı bilgisi, merkez bankalarının altına olan ilgisinin küresel piyasadaki etkisini gözler önüne seriyor. Bu gelişmeler, altın piyasasına dair önemli ipuçları sunarken, güncel ekonomi haberlerini takip edenler arasında (https://www.avazturk.com) bu tür analizler büyük ilgi görüyor. Kısa vadede risk iştahının en küçük pozitif gelişmede riskli varlıklara kayması, altındaki doygunluk hissini pekiştiriyor.

Türkiye Ekonomisinin Sıra Dışı Tablosu: Sanayi ve Büyüme Arasındaki Dev Uçurum!

Altın piyasasındaki küresel hareketliliğin yanı sıra, Türkiye ekonomisine ilişkin çarpıcı veriler de tartışılmaya devam ediyor. Özellikle sanayi üretimi ile büyüme rakamları arasındaki makasın, Cumhuriyet tarihinin son 50-70 yıllık döneminde hiç olmadığı kadar açıldığına dikkat çekiliyor. Ekonomi uzmanı Erhan Aslanoğlu, bu durumun altını çizerek, geçen yıl ekonomi %3.2 büyürken sanayinin sadece %0.5 büyüyebildiğini, bu yılın ilk çeyreğinde ise ekonomi muhtemelen %2 büyüyecekken sanayinin %2.5 daraldığını belirtiyor. Bu, sanayinin ortalamadan negatif ayrıştığını ve genel büyümeyi aşağı çektiğini gösteriyor.

Ekonomideki bir diğer önemli ayrışma ise hizmet sektörü ile sanayi (mal) enflasyonu arasında yaşanıyor. Orta Vadeli Program açıklandığında %86-90 civarında olan hizmet enflasyonunun %55'e gerilediği, buna karşılık sanayi enflasyonunun %55'lerden %20'lere indiği ifade ediliyor. Bu durumun ardındaki en önemli nedenlerden biri olarak, hizmet sektörünün dış rekabete kapalı olması gösteriliyor. Kiralar gibi hizmet kalemlerinin, Çin'den ucuz ürün getirebilmemizin aksine ithal edilememesi, hizmet sektörüne daha rahat fiyatlama gücü ve yüksek kar marjı imkanı sunuyor. Sanayi ürünleri ise dış rekabete çok daha açık ve bu alanda zorlanıyor. Tartışılan bir diğer kritik nokta ise, yüksek faizin faturasının büyük ölçüde sanayi kesimine kesildiği yönündeki görüş. Bu durumun, sanayinin üretimini ve rekabet gücünü olumsuz etkilediği, hatta üretim kaybına veya kapanmalara yol açabildiği belirtiliyor. Türkiye'nin nüfusunun artmaya devam ettiği düşünüldüğünde, arzın talepten daha fazla baskılanmasının (https://www.avazturk.com) nihayetinde yeni bir enflasyonist unsur olarak karşımıza çıkma riski taşıdığı uyarısı yapılıyor. Bu hassas dengeler, ekonomi gündemini yakından takip edenler için büyük önem arz ediyor.

Sanayiyi Korumak Hayati Önem Taşıyor: Gelecekteki Arz Sorunları Kapıda Mı?

Dünyanın hiçbir yerinde sanayinin hizmetlerden daha büyük olmadığı gerçeği kabul ediliyor olsa da, küresel güçlerin sanayilerini korumak için büyük çaba sarf ettiğine dikkat çekiliyor. Çin'in sanayicisini desteklemek için ihracatta fiyat düşürenlere fark ödeme noktasına gelebildiği, Trump'ın Amerika'ya sanayiyi geri getirmeye çalıştığı ve Avrupa'nın kendi sanayisini koruma gayretinde olduğu örnekler veriliyor. Bu örnekler, sanayinin bir ülkenin rekabet gücü ve yüksek gelirli ülkeler arasına girebilmesi için ne kadar kritik olduğunu gösteriyor. Çok küçük ülkeler hariç, sanayi olmadan bir ülkenin ayakta kalması ve gelişmesi oldukça zor görünüyor.

Bugün Türkiye'nin büyümesinin %2 seviyelerine inmesi, yalnızca sanayiden kaynaklanmasa da, sanayinin daralmasının çarpan etkisiyle genel büyümeyi olumsuz etkilediği net bir şekilde görülüyor. Türkiye için %4'ün altındaki büyüme rakamlarının zaten düşük olduğu düşünüldüğünde, sanayinin negatif ayrışarak büyüme ortalamasını daha da aşağı çekmesi, ekonominin karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan biri olarak öne çıkıyor. Bu durumun, yarın öbür gün bir üretim bazlı, yani arz sorunu yaratabileceği ve asıl o zaman enflasyonla ilgili sıkıntının artabileceği yönünde önemli bir uyarı yapılıyor. Sayın Şimşek'in imalat sanayinin durumuna bakarak Türkiye ekonomisiyle ilgili sıkıntı varmış gibi göstermenin doğru olmadığı yönündeki açıklaması karşısında, sanayi kesiminin enflasyonda en ağır bedeli ödediği gerçeği, konunun farklı boyutlarını gözler önüne seriyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin sanayisini çok önemsemesi ve sorunlarını çözmek için maksimum gayret göstermesi, hem mevcut büyüme rakamlarını iyileştirmek hem de gelecekte olası arz kaynaklı enflasyon sorunlarının önüne geçmek için hayati bir gereklilik olarak değerlendiriliyor. Ekonomideki bu kritik ayrışmalar ve potansiyel riskler (https://www.avazturk.com), politika yapıcılar ve iş dünyası için önemli bir gündem maddesi olmayı sürdürüyor.