Bahçeli'den Erdoğan'a En Büyük Tehdit

Bahçeli'den Erdoğan'a En Büyük Tehdit

Saray'ın derinliklerinde büyük rahatsızlıklar kaynıyor. Bahçeli'nin sabrı taşıyor mu? Mümtaz’er Türköne'nin yazısı, iktidarın geleceğini ve Erdoğan'ın konumunu derinden sarsacak gerçekleri su yüzüne çıkarıyor. Bu büyük çekişmeyi kaçırmayın!

Saray ittifakında suların hiç de sanıldığı kadar durulmadığı, aksine derin çatlakların gün yüzüne çıkmaya başladığı iddia ediliyor. Bu önemli haber makalesinin devamında, Türkiye siyasetinin kulislerinde konuşulan ve kamuoyuna yansıyan çarpıcı detayları bulacaksınız. Ahmet Takan'ın aktardığı izlenimlere göre, içerdeki görüntü, inanılanın tam aksini gösteriyor. AKP’nin çok gizli, mahrem odalarında dahi Tayyip Erdoğan’ın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den duyduğu rahatsızlık ve hoşnutsuzluğun konuşulduğu belirtiliyor. Takan, AKP’li bir kurmayla yaptığı sohbette bu "rahatsızlıkları" teyit eden bilgiler aldığını ancak şimdilik yazılmaması kaydıyla ambargolu olduğunu dile getiriyor. Bu gelişmelerin detayları ve Saray'da yaşanan gerilimin perde arkası için okumaya devam edin.

Ancak, açık kaynaklara ambargo konulamayacağı için, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “baş fenercisi” olarak bilinen Mümtaz’er Türköne’nin “Ne Kadar Samimi” başlıklı yazısı dikkatleri üzerine çekti. Ahmet Takan, yazının başlığından da anlaşılacağı üzere, bu makalede Tayyip Erdoğan’ın “süreç”teki samimiyetinin ince ince sorgulandığını açıkça ifade ediyor. Takan’a göre, "Sarayın direnişi nereye varır?" ara başlığı altında kaleme alınanlar ile Tayyip Erdoğan’a çok sert bir şekilde yüklenildi. Takan, Türköne’nin bu sözlerinin Devlet Bahçeli’nin doğrudan kendi sözleri olarak okunması gerektiğini vurguluyor; çünkü ona göre Türköne, Bahçeli ve onun bağlı olduğu mekanizmadan izin almadan bu denli sert ve açık lafları sarf etmeye asla cesaret edemez. Peki, bu sert mesajlar ne anlama geliyor ve iktidar üzerindeki etkileri ne olacak? Bu önemli soruya cevap bulmak için okumaya devam edin.

Türköne, yazısında Tayyip Erdoğan’a yönelttiği eleştirilerin odak noktasını "Samimiyet testi yapmıyorum. Sadece iktidar rekabetinin dayandığı gerçeklere bakarak söylüyorum: Saray hâlâ süreci bütünüyle sahiplenmiş değil, sadece Suriye’de yaşadığımız paniğin karşılığı veriliyor" sözleriyle açıklıyor. Dahası, "Komisyonun kurulması, gündem olması bile yeterli değil. Demirtaş içerdeyse, süreç yürümüyor demektir" diyerek, sürecin temel bir koşuluna dikkat çekiyor. Türköne, sürecin neden yürümediği sorusunun cevabını, Erdoğan’ın 23 yılda, bilhassa 2016’dan sonra elinde çok güçlü otorite araçları biriktirmesine bağlıyor. Ona göre, sürecin tutarlı ve netice alıcı şekilde yürüyebilmesi için bu araçları yargıya ve temsil kurumlarına geri vermesi, demokrasi ve hukuk sınırları içinde çözüme odaklanması lâzım. Bu uyarıların siyasi denklemdeki yeri nedir ve gelecekte ne gibi sonuçlara yol açabilir? Cevapları öğrenmek için okumaya devam edin.

Peki, Mümtaz’er Türköne’ye göre Erdoğan neden bu adımları atmıyor? Türköne’nin bu soruya cevabı oldukça çarpıcı: "Çünkü o zaman iktidarı kaybedeceğini biliyor". Türköne, Erdoğan’ın CHP’yi tasfiye etmek için kendi dünyasında ve sınırlı imkanlarla tek başına amansız bir savaş verdiğini, ancak sürecin demokrasi ve hukuk şartını yerine getirirse rakibinin boğazındaki parmakları da gevşetmesi gerekeceğini belirtiyor. Ayrıca, bu işten Saray’ın hiçbir menfaati olmadığını, tam tersine bu sürecin onu iktidardan edeceğini açıkça ifade ediyor. Bu durumda Saray’ın sürecin hâlâ ana aktörü olmadığını vurgulayan Türköne, "Süreç, önde Bahçeli’nin çekmesi, arkada Öcalan’ın itmesiyle ilerliyor" gibi şaşırtıcı bir tespitte bulunuyor. Bahçeli’nin sık vurgularıyla demokrasi ve hukuk ihtiyacının vazgeçilmez olduğunun farkında olduğunu, Öcalan’ın ise süreci boydan boya (demokratik toplum) ütopyası üzerine inşa ettiğini ekliyor. Bu açıklamalar, siyaset kulislerinde nasıl bir yankı uyandıracak ve güç dengeleri nasıl şekillenecek? Yanıtlar için okumaya devam edin.

Mümtaz’er Türköne’nin yazısındaki bir başka bölüm ise gelecek günlerden haber verir nitelikte. Kürt sorununda yeni bir evreye girildiğini belirten Türköne, devletin sahiplerinin eski alışkanlıklardan kolay kurtulamadığını ifade ediyor. Ona göre, "Kürtlerin Türkiye devleti ile savaşı sona ermekle kalmadı, bir barış değil, daha ötede sıkı bir işbirliği ve hatta kader birliği dönemine adım attılar". Bölgedeki Kürtlerin artık Türkiye’nin kader ortakları olduğunu söyleyen Türköne, Suriye’de Kürtlerin varlığı ve gücünün öncelikli olarak Türkiye için bir güven kaynağı durumuna geçiş yapması gerektiğini belirtiyor. Hatta, "Suriye Kürtleri silahlarını Türkiye’ye doğrultamazlar, Türkiye ile aynı hedefe yöneltirler; bu yüzden SDG’nin, yani YPG’nin, silah bırakması yerine bu gücü Türkiye’ye entegre etmenin yolları aranmalı" gibi oldukça tartışmalı bir öneride bulunuyor. Ahmet Takan, bu sözleri "yeni ihanet formülü" olarak nitelendirerek, bir terör örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin nasıl bir entegrasyona gidebileceği veya ilk aşaması olarak terör örgütü ile TSK’ya bölgede ortak bir tatbikat mı yaptırılacağı gibi soruları kamuoyuna yöneltiyor. Takan, bu duruma "Ben, şaşırmamayı öğrendim!" diyerek şaşkınlığını gizlemiyor. Bu yorumlar ışığında, önümüzdeki dönemde hangi gelişmeler beklenmeli? Daha fazlasını keşfetmek için okumaya devam edin.

Ve yazının finalinde, Mümtaz’er Türköne aracılığıyla Bahçeli’nin sopası, Saray’ın üzerinde esaslı bir şekilde sallanıyor. Ahmet Takan’ın dikkat çektiği üzere, Türköne şu çarpıcı soruyu soruyor: “Süreç yürümezse, Bahçeli ne yapar? Öcalan ne düşünür?”. Ardından cevabı adeta bir ültimatom gibi veriyor: "Erken seçimden başka bir çıkış yolu görünmüyor. Samimiyet testlerini bir kenara bırakıp iktidar testine, yani seçime başvurmaktan başka çare görünmüyor". Takan, bu satırlardan, Türkiye’yi Tayyip Erdoğan değil de Devlet Bahçeli-Abdullah Öcalan ikilisinin yönettiği manasının çıkarılabileceğini belirtiyor. “Çıkar” diyenlere “haksızlık ediyorsunuz” karşılığı verebilmenin çok güç olduğunu vurgulayan Takan’a göre, realitede işler aynen öyle yürüyor; sanki Bahçeli-Öcalan ikilisi Tayyip Erdoğan’a yardımcı aktör rolü vermiş gibi. Ahmet Takan, AKP’nin mahrem odalarında seslendirilen rahatsızlıkların Devlet Bahçeli’nin kulağına gitmiş olmasının ardından, Bahçeli’nin elindeki “raket” ile uyarılarını kamuoyuna açık kanaldan Erdoğan’a göndermesinin çok esaslı bir tehdit ve sabrının taşmak üzere olduğunun göstergesi olduğu fikrini dile getiriyor. Tüm bu gelişmelerin detaylı analizleri için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Yaklaşan seçim ihtimali ve iktidar içindeki bu derin çatlak, Türkiye siyasetini önümüzdeki günlerde çok daha hareketli bir döneme sokacağa benziyor ve biz de gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceğiz.