Cennetin Kapısı Doğa'ya mı Açılıyor?

Cennetin Kapısı Doğa'ya mı Açılıyor?

Yüzyıllardır saklı kalan büyük bir sır perdesi aralandı! Servetimizin en bilinmedik alıcısı, cennetin anahtarı doğada mı saklı? Duyduklarınıza inanamayacak, yaşamınızı baştan sorgulayacaksınız! Detaylar için tıklayın!

Değerli okuyucularımız, Türkiye'nin gündemini sarsacak, hatta insanoğlunun binlerce yıldır süregelen yaşam felsefesini baştan aşağı değiştirebilecek çok özel bir haberle karşınızdayız. Bu makale, sadece bilginizi değil, dünya görüşünüzü de derinden etkileyecek ve haberi okumaya başladığınız andan itibaren, her bir cümlenin sizi son paragraftaki büyük gerçeğe adım adım yaklaştırdığını hissedeceksiniz. Hakkı YILMAZ'ın kendi YouTube kanalında yayınladığı "67. Engellilerin Müminlerin Mallarındaki Hakkı" başlıklı sohbette dile getirdiği çarpıcı tespitler, aslında kadim öğretilerde gizli kalmış devrim niteliğinde bir anlayışa ışık tutuyor. Sohbetinde, yakın zamanda yaşadığı bir arazi yangını gözlemini aktaran Hakkı YILMAZ, bu yangın esnasında şahit olduğu ibretlik bir olayı bizlerle paylaşıyor.

Yangınların dehşeti ortasında, bir hanımefendinin alevlere doğru koşarken önündeki zeytin ağaçlarına "Kaçın! Kaçın! Yanmayın!" diye feryat ettiğini anlatan Hakkı YILMAZ, bu sahnenin akla durgunluk veren bir manzara olduğunu ifade ediyor. Zira kadın, ağacın ayaklarının olmadığını ve kaçamayacağını bile bile bu çağrıyı yapıyordu. YILMAZ, bu anın aslında Kur'an'daki kıyamet ayetlerinde geçen, vahşi hayvanların bile doğalarını yitirdiği, akıl ve iradenin devre dışı kaldığı bir dehşet anına benzediğini belirtiyor. Eğer o kadın, yangının içinde kalan kaplumbağaları, sincapları, karıncaları ve diğer tüm canlıları görseydi, muhtemelen onlara da aynı şekilde "Kaçın!" diye bağırırdı. İşte tam da bu noktada, Hakkı YILMAZ, sohbetinin ana temasını bu "kaçın! kaçın!" denilen ama kaçamayan varlıklar üzerinden şekillendiriyor: ağaçlar, bitkiler, hayvanlar ve tüm diğer canlılar.

Hakkı YILMAZ, konuşmasının devamında, Cenab-ı Hakk'ın bu dünyayı ilk insanlara bir cennet olarak emanet ettiğini ve yeryüzünü adeta bir beşik gibi özenle hazırladığını vurguluyor. Ancak Ahzab Suresi'nin 72. ayetine atıfta bulunarak, insanoğlunun bu emanete ihanet ettiğini, yeryüzünde fesat çıkardığını ve doğanın bütünlüğünü bozduğunu belirtiyor. Fatır Suresi 45 ve Nahil Suresi 61'deki ayetlerde ise, Allah'ın insanları işledikleri fesatlar yüzünden cezalandıracak olması durumunda, çevredeki bitkiler ve tüm diğer canlıların yok olacağı ve onların gidişiyle insan hayatının da son bulacağı uyarısının yer aldığını aktarıyor. Bu uyarılar, doğa ile insan arasındaki yaşamsal bağı gözler önüne seriyor. Bu derin ve düşündürücü konulara daha fazla ışık tutan araştırmalar ve analizler için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Hakkı YILMAZ, Nur Suresi 41. ayete değinerek, göklerde ve yeryüzündeki tüm varlıkların, kuşların, arıların, bulutların, boranların dahi bir görevi olduğunu ve her birinin doğaya yapacağı katkıyı kesinlikle bildiğini ifade ediyor. Bizim de yeryüzündeki her türlü bitki ve canlının bir görevi olduğunu, doğaya katkı sağladığını bilmemiz gerektiğini söylüyor.

Konuşmasında, arıların, kargaların, kekliklerin ve diğer kuşların, hatta salgınlarla mücadelede önemli rol oynayan kenelerin bile evrene ve insanlara nasıl katkılar sunduğunu bilmemiz gerektiğini belirten Hakkı YILMAZ, tüm bu bilgilerin bizi çok önemli bir noktaya taşıdığını ifade ediyor. İşte bu noktada, Kur'an'ın en çarpıcı ayetlerinden biri olan Zariyat Suresi'nin 15. ve 22. ayetleri arasındaki bölümün dikkatle incelenmesi gerektiğini belirtiyor. Bu ayetlerde cennetliklerin nitelikleri sıralanırken, onların dünyada iyilik ve güzellik üreten kişiler olduğu, geceleri pek az uyudukları ve seherlerde bağışlanma diledikleri ifade ediliyor. Ancak YILMAZ, asıl dikkat çekici noktanın, bu cennetliklerin "mallarında isteyen ve isteyemeyen için bir hak vardı" ifadesi olduğunu belirtiyor. Bu "isteyemeyen" yani "mahrumlar" kavramının dinimizdeki geleneksel yorumların ötesinde bir anlam taşıdığını ima ediyor.

Hakkı YILMAZ, Me'ari Suresi'nin 19. ve 35. ayetlerinin de bu konuya ışık tuttuğunu dile getiriyor. İnsanın "dayanıksız ve huysuz" yaratıldığını, kötülük dokunduğunda sızlandığını, varlıklı kılındığında ise küçük bir yardımı bile engellediğini anlatan YILMAZ, ancak "salatçılar" olarak tanımlanan, yani Allah'ın emrettiği salat görevini yapan, mali ve zihinsel açıdan toplumu destekleyen kişilerin farklı davrandığını vurguluyor. Bu salatçıların da kendi mallarında "isteyen ve mahrumlara engelliler için de bir hak olan kimseler" olduğu belirtiliyor. YILMAZ, burada yine "mahrumlar" ifadesinin altını çiziyor ve bu kavramın ne kadar geniş bir anlama sahip olduğunu açıklamaya devam ediyor.

Peki, Hakkı YILMAZ'ın tüm bu ayetler ve ibretlik yangın anısıyla işaret ettiği, kadim öğretilerde saklı kalan o büyük sır nedir? Yüzyıllardır süregelen anlayışların ötesine geçerek, servetlerimizde sadece insanların değil, aynı zamanda doğanın da bir hakkının olduğunu açıkça ifade ediyor. YILMAZ'a göre, Zariyat Suresi 19. ayetindeki "isteyemeyen" yani "mahrumlar" ve Me'ari Suresi'ndeki "mahrumlar/engelliler" ifadeleri, bildiğimiz kaza veya belayla bedensel engeli olan insanları değil; normal olarak doğada iradesiz olarak insanlara hizmet etmek için var edilmiş arısından kuşuna, en ufak bir bakterisinden kocaman ağaçlarına, fillerine, balinalarına kadar olan tüm canlıları, yani "doğayı" kastetmektedir. Bu, doğaya "yardım etmek"ten çok öte, malımızda, mülkümüzde, servetimizde doğanın, ağacın, bitkinin, böceğin, kaplumbağanın, yılanın, kuşun "hakkı" olduğu anlamına geliyor. Hakkı YILMAZ, nasıl ki bugün kazancımızda devletin bir hakkı varsa ve bunu ödemek zorundaysak, cennete girebilmenin şartlarından birinin de malımız ve mülkümüzde doğanın hakkını ödemek olduğunu söylüyor. Mallarında ve mülklerinde doğanın hakkını ödemeyenlerin cennette ağırlanmaya yerleri ve hakları olmadığını vurgulayan YILMAZ, bu anlayışın insanlığın doğayla ilişkisini kökten değiştirmesi gerektiğini belirtiyor. Bu çarpıcı gerçek ve daha fazlası için https://www.avazturk.com adresini ziyaret ederek derinlemesine analizlere ulaşabilirsiniz. Sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.