Emeklilerden Sefalet Zammına Ölümcül İsyanı
TÜİK'in açıkladığı zam oranlarıyla bir kez daha sefalete mahkum edilen emekliler, isyan bayrağını açtı! "Bu toprağın altı da var" diyerek yöneticilere seslenen, onurlu duruşlarıyla vicdanlara dokunan emeklilerin çığlığı, Türkiye'de yaşanan büyük bir dramı
Türkiye, bugün bir kez daha milyonlarca emeklinin yürek dağlayan feryadıyla sarsıldı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan enflasyon rakamları, emekli ve memurların alacağı zam oranlarını netleştirirken, bu oranlar adeta yeni bir isyan dalgası başlattı. Haziran ayında yüzde 1,37 artan enflasyon ve yıllık yüzde 35,05'e ulaşan artışa karşın, altı aylık enflasyon farkının yüzde 16,67 olarak hesaplanması, milyonları bir kez daha "sefalet zammına" mahkum etti. Bu durum, zaten zor şartlar altında yaşam mücadelesi veren emeklilerin sabrını taşıran son damla oldu ve vicdanları titreten, adeta geleceğe dair karanlık bir uyarı niteliğindeki çığlıklar yükselmeye başladı. İşte ilerleyen satırlarda, bu çığlıkların her bir kelimesi, bu isyanın derinliği ve Türkiye'nin karşı karşıya olduğu büyük sınav tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilecek.
Protestoların kalbinden yükselen en çarpıcı seslerden biri, kimliğini "emekli bir yurttaş" olarak ifade eden bir vatandaşın feryadıydı. Bu vatandaş, maaşlardaki artışın "kök, dal, yaprak" ayrımıyla asıl kök maaşlara yansımadığını, verilen zammın ise "sadaka niyetine üstünü devletin tamamladığı 14 bin 669 lira" olduğunu belirtti. Yaşadıkları durumu "bitkisel hayatta yaşıyoruz" diyerek özetleyen emekli, özellikle kirada oturanlar, telefon, elektrik, su, doğal gaz gibi temel ihtiyaçların faturalarını öderken çekilen çileye vurgu yaptı. İçini dökerken, "Artık düşüne düşüne dert sahibi olduk kızım. Şimdi düşünmek çözüm değil ki. Bizi yönetenlerin düşünmesi gerekiyor" diyerek, sorumluluğun yöneticilerde olduğunu net bir şekilde ifade etti. 63 yaşında olduğunu belirten bu emekli yurttaş, "Ben ülkeyi ilk defa bu kadar fakir görüyorum. Temel ihtiyaçlarımızdan vazgeçtik" sözleriyle ülkenin içinde bulunduğu ekonomik tabloya dair çarpıcı bir değerlendirmede bulundu. Yaşlı emeklilerin de insan olduğunu, zamanında ülkenin üretimine katkıda bulunduklarını, ürettiklerini ve var ettiklerini hatırlatarak, "Emekliyim demekten utanıyorum. Dilenci konumuna düşmüşüz" sözleriyle yaşadıkları onur kırıcı durumu dile getirdi. Feryadının en can alıcı noktasında ise, "Ben bizi yönetenlere şunu söylüyorum. Bu toprağın altı da var, Allah var diyorum, Allah. Herkes az çok inanıyor Allah'a. Kimse dinsiz de değildir. Herkesin vicdanına sesleniyorum. Kim yetkiliyse, kim sorumluysa, kim yönetiyorsa onların vicdanına sesleniyorum. Allah var, bu toprağın altı da var" sözleriyle adeta bir ah çekti, bu sözler tüm Türkiye'nin vicdanında yankılandı. İşte bu vicdanlara seslenen toplumsal hareketlerin ve halkın feryadını duyuran platformların önemi her geçen gün daha da artarken, https://www.avazturk.com gibi bağımsız haber kaynakları, bu tür hayati seslerin geniş kitlelere ulaşmasında vazgeçilmez bir köprü görevi üstlenmektedir.
Başka bir emekli yurttaş ise, Ulus Hali'nde yaptığı alışverişin ardından duyduğu derin hayal kırıklığını dile getirdi. Her şeyin pahalı olduğundan yakınan vatandaş, "Artık diyorum ki baştaki insin de millet huzur bulsun" sözleriyle dikkat çekici bir talepte bulundu. Emeklilere senede iki kuruş maaş zammı verilirken, her gün yeni bir zamla uyandıklarını belirten bu emekli, "Böyle nasıl bir kanun, nasıl bir adalet? Bıktı, millet bıktı. Ona oy verenler de bıktı" diyerek, iktidara oy verenlerin dahi mevcut durumdan memnuniyetsizliğini dile getirdi. Yetkililere, "Kararı gör de, insanları duy da, kararını ver de artık en köşkünden" çağrısında bulunarak, halkın sesine kulak verilmesi gerektiğini vurguladı.
Emekli maaşlarındaki yeni zam oranını değerlendiren bir başka yurttaşın sözleri ise adeta bir meydan okumaydı: "Biz emekliler olarak saraya iade edeceğiz o parayı. Ayıp ya, hakikaten ayıp". Meclis'te kürsülerden ahkam kesenlere seslenerek, "Gelsinler bir baksınlar buraya. Öyle oturup da o Meclis'te öyle kürsülerden ahkam kesmenin alemi yok. Gelsin bir baksın vatandaşa. Yazıklar olsun. İnancımızı kaybettik ya. Gerçekten. Yazık, günah o insanlara" diyerek, yöneticileri halktan kopuk olmakla eleştirdi. Fiyatların absürt seviyelere ulaştığını somut örneklerle açıkladı: "Vişnenin kilosu 600 lira. Beyler, bizi yöneten beyler. En kötü ev kirası bugün Ankara'da 20 bin lira. Durdu durdu, yüzde 24-25 zam koydu doğal gaza. Hani doğal gaz bulmuştuk, ne oldu? Yazık, günah ya. Hakikaten yazık yani". Bu sözler, sadece bir sitem değil, aynı zamanda halkın derin bir umutsuzluk ve adaletsizlik hissiyle nasıl boğuştuğunun da bir göstergesiydi.
Bir diğer emekli vatandaş ise, sorunun temelinde "dürüstlük" eksikliği yattığını vurguladı. "Zam verse ne olur ne olur, dürüstlük olmadıktan sonra" sözleriyle, verilen zamların anlamsızlığını dürüstlük ilkesi üzerinden eleştirdi. 2002 yılında emekli olduğunu ve o dönemde asgari ücretin 180 lira iken kendi maaşının 360 lira olduğunu belirten bu yurttaş, "Şimdi cebimizden parayı çaldılar. Ben şimdi 16 bin lira alıyorum. Kesesinden bir şey vermiyor. Ben 27 sene 10 ay prim ödedim. Benim primimden bana verse yetiyor" diyerek, yıllarca ödediği primlerin karşılığını alamadığını ve adeta hakkının gasp edildiğini iddia etti. Akşam eve giderken bir tavuk ya da bir kilo kıyma alabilen kimse olup olmadığını sorarak, "Yok böyle bir şey. Zoru bir millet yaşıyor. Yazıklar olsun. 23 senede bu memleketi bu hale soktular ya. Yazıklar olsun diyorum. Başka bir şey demiyorum" ifadeleriyle derin bir öfke ve hayal kırıklığı dile getirdi. Zamların zamanlamasına dair de çarpıcı bir iddiada bulundu: "2 Temmuz'da ya 2 Ağustos'ta bunlar zam verirler. Niye? Önündeki altı aya enflasyona takılmasın diye. Bu memleketi bu hale getirenlere yazıklar olsun diyorum".
Tüm bu feryatların arasında, bir başka emekli yurttaşın "Vallahi hiç vermeseydi bundan da iyiydi yani. O kadar ne yetecek ya? Zaten emeklinin ev kirası 15-20 bin lira. Bin lira vermiş, 2 bin lira vermiş bir şeye yaramaz ki. Hayat çok pahalı. İnşallah bir gün bundan da kurtuluruz" sözleri, verilen zammın ne denli yetersiz ve anlamsız olduğunun en net göstergesiydi. Pazardan kiraz bile alamadığını belirten bir başka emekli ise, "Alırsın kartla. Nereye kadar? Kim yediyse hakkımı helal etmiyorum" diyerek, borç batağında yaşadıklarını ve hakkını helal etmediğini haykırdı. Doğalgaza yapılan yüzde 24,6'lık zamma isyan ederek, "Artık doğal gazı kullanmıyoruz. Tüpte çok pahalı. Artık hayvanda yok ki tezek kullanalım" sözleriyle, geçim derdinin insanları nasıl çaresiz bırakıp en temel ihtiyaçlardan bile mahrum ettiğini gözler önüne serdi.
Değerli okuyucularımız, Tele1 ekranlarından tüm Türkiye'ye yansıyan bu feryatlar, sadece birkaç emeklinin kişisel isyanı değil, aslında ülkenin dört bir yanında milyonlarca insanın sessiz çığlığının bir yansımasıdır. TÜİK'in verileriyle "sefalet zammına" mahkum edilen emekliler, sadece geçim sıkıntısı çekmekle kalmıyor, aynı zamanda yıllarca bu ülkeye verdikleri emeğin, döktükleri terin ve kurdukları hayallerin hiçe sayıldığını hissediyorlar. Bu derin hayal kırıklığı ve öfke, "Bu toprağın altı da var, Allah var" diyen emeklinin sözlerinde doruğa çıkıyor. Bu sözler, sadece bir dini inancın ifadesi değil, aynı zamanda adaletin tecelli edeceğine dair umudun, haksızlık karşısında dimdik duruşun ve en önemlisi, toplumsal vicdanın en derinlere işleyen uyarısıdır. Emeklilerin "Hakkımı helal etmiyorum" feryatları, sadece mevcut durumu değil, aynı zamanda gelecekteki toplumsal huzuru da tehdit eden büyük bir adaletsizlik duygusunu ortaya koymaktadır. Asıl sarsıcı gerçek ise şudur: Eğer bu feryatlar duyulmaz, bu vicdan çağrısına karşılık verilmezse, Türkiye sadece ekonomik bir krizle değil, aynı zamanda milyonlarca insanın umudunu yitirdiği, adalet duygusunun derin yaralar aldığı ve toplumsal barışın temelden sarsıldığı çok daha büyük bir krizle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Emeklilerin bu isyanı, sadece "şimdi"nin değil, aynı zamanda "yarın"ın da bir uyarısıdır; bu uyarının görmezden gelinmesi, geleceğimiz adına çok ağır sonuçlar doğurabilir.