Enflasyon Raporu Sonrası Kritik Değerlendirme: Faiz İndirimi Ne Zaman Gelecek, Ekonomi Sert Mi İnecek?

Enflasyon Raporu Sonrası Kritik Değerlendirme: Faiz İndirimi Ne Zaman Gelecek, Ekonomi Sert Mi İnecek?

Ekonomist Haluk Bürümcekçi, son Enflasyon Raporu ışığında Merkez Bankası'nın para politikası adımlarını, faiz indiriminin olası zamanlamasını ve ekonomideki yavaşlama sinyallerini değerlendirdi. Likidite yönetimi, makro ihtiyati tedbirler ve döviz kuru...

Türkiye ekonomisinde gözler son açıklanan Enflasyon Raporu'na çevrilirken, Merkez Bankası'nın gelecekteki adımları, özellikle de olası bir faiz indirimi ve ekonomideki yavaşlamanın boyutu merak konusu olmaya devam ediyor. Deneyimli ekonomist Haluk Bürümcekçi, Mesele Ekonomi'ye yaptığı değerlendirmelerde, rapordaki kritik noktaları ve para politikasının geleceğine dair önemli ipuçlarını paylaştı. Bürümcekçi'nin analizleri, Merkez Bankası'nın karar alma sürecinde enflasyon görünümünün yanı sıra dolarizasyon ve yabancı portföy tercihlerinin de etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Para Politikasının Çift Başlı Odağı: Tasarruflar ve Ekonomi Dengesi

Bürümcekçi'ye göre, son dönemde para politikası kararları, enflasyon görünümünden çok, dolarizasyonla ilgili sıkıntılar ve yurt dışı yerleşiklerin portföy tercihleri nedeniyle bu alanlara odaklanmış durumda. Ekonomiyi dengeye getirecek faiz seviyesi ile tasarrufları dengeye getirecek faiz seviyesi zaman zaman ayrışıyor ve şu an tasarrufların dengelenmesinin öncelik kazandığı bir dönemden geçiliyor. Mevcut politika faizinin (%49) ekonominin genel dengesi açısından riskleri aşağı yönde çeviren, yani potansiyel olarak ekonomiyi yavaşlatan bir oran olduğunu belirten Bürümcekçi, çıktı açığının (büyümenin potansiyeline olan uzaklığı) ilk çeyrek itibarıyla sıfır düzeyinde olduğunu, ancak çizilen senaryolarda bunun negatife döneceğinin görüldüğünü aktardı. Merkez Bankası'nın 2028'e kadar negatife giden bir çıktı açığı projeksiyonu çizmesinin kısa vade için gerçekçi olduğunu ancak uzun vade için Türkiye gerçeklerine uymadığını, bunun 2026 enflasyon hedefi (%12) gibi "long shot" tahminlerle uyumlu kılmak amacıyla yapılmış olabileceğini ifade etti.

Enflasyonda Ana Eğilim ve Beklentiler

Merkez Bankası'nın Nisan ayı enflasyon tahminini revize etmediğini ve Şubat'taki %37.9'luk orta noktanın hafif altında kaldığını belirten Bürümcekçi, Mayıs öncü göstergelerinin ise ana eğilimde bir miktar daha iyileşmeye işaret ettiğini söyledi. Ancak yaklaşık son 3 ay ortalaması olan 2.5 civarındaki ana eğilim seviyesinin hala yüksek olduğunu, yıllıklandırıldığında %30 civarında seyrettiğini aktardı. Merkez Bankası'nın bu seviyenin dördüncü çeyrekte %1 civarına gerilemesini beklediğini ancak ara döneme ilişkin net bir yönlendirme yapmadığını ekledi.

Likidite Yönetimi ve Fonlama Faizindeki Düşüş

Son dönemdeki en dikkat çekici gelişmelerden biri Merkez Bankası'nın döviz alımlarına devam etmesi oldu. Bürümcekçi, Merkez Bankası'nın son iki haftada yaklaşık 8 milyar doların üzerinde döviz aldığını, bunun sonucunda bankacılık sisteminde likiditenin arttığını söyledi. Bu durum, fonlama ihtiyacını azaltmış ve ağırlıklı ortalama fonlama faizinin %49'lardan %46'ya düşmesine neden olmuş. Merkez Bankası'nın bu likidite artışını dengelemek için günlük fonlama miktarını 10 milyardan 1 milyara indirdiğini, ancak sürecin engellenemediğini belirtti. Fonlama faizinin %46'ya doğru oturmasının, gecelik ve TL faizlerini de %49'dan aşağı çekeceğini öngördü.

Haziran Öncesi Kritik Viraj: Sterilizasyon ve Politika Seçenekleri

19 Haziran'daki bir sonraki toplantıya kadar geçecek sürede likidite sterilizasyon önlemlerinin önem kazanacağını vurgulayan Bürümcekçi, Merkez Bankası'nın ipuçları verdiğini belirtti. Likidite senetleri ihracının, yabancı girişinin olduğu dönemlerde yabancıların da bu kağıtlara girebilme potansiyeli nedeniyle tercih edilmeyebileceğini, ancak çıkış dönemlerinde rahatlıkla kullanılabileceğini aktardı. Alternatif olarak depo alım ihaleleriyle de piyasadan para çekilebileceğini, Merkez Bankası'nın bu konuda dikkatli ilerleyeceğini düşündüğünü ekledi.

Faiz İndirimi Mi, Makro İhtiyati Tedbirler Mi? Geleceğin Kritik Sorusu

Bürümcekçi, para politikası duruşunu değerlendirirken sadece faize bakmanın yeterli olmadığını, makro ihtiyati tedbirler (kredi sınırları gibi) nedeniyle politika sıkılığının iki ayağı olduğunu belirtti. Gelecek dönemde işler iyi gidip bir gevşeme eğilimine geçme gerektiğinde, hangi aracın öncelikli olacağının kritik bir konu olduğunu ifade etti. Merkez Bankası yetkililerinin bu konuda farklı yaklaşımlar sunduğunu, ya faizleri koruyup makro ihtiyati tarafı sıkı tutmak ya da makro ihtiyati tedbirlerde (belirli sektörlere yönelik veya kredi gruplarına yönelik sınırlamalarda) biraz gevşemeye gidip faizi sabit tutmak gibi seçeneklerin olduğunu aktardı. İkinci seçeneğin (makro ihtiyatide gevşeme, faiz sabit) Haziran ayı için olası senaryo olduğunu, politika faizinin %46 fiili seviyesinde kalıp koridor üst sınırının normale (%47.5) getirilebileceğini, faiz indiriminin ise Temmuz ayında gelişmelere bağlı olarak konuşulabileceğini söyledi. Sınırları koruyup faizi indirme senaryosunun ise %49'dan bir anda %43-44'e inme potansiyeli nedeniyle kendisine daha agresif geldiğini belirtti. Makro ihtiyat tarafta bir gevşeme sinyalinin 19 Haziran öncesinde veya sonrasında görülebileceğini, eğer hem politika faizi sabit tutulur hem de makro ihtiyat için acele edilmezse, bunun görece daha sıkı bir duruş anlamına geleceğini ekledi.

Ekonomik Aktivitede Beklenmedik Toparlanma Sinyalleri

Ekonomik aktiviteye ilişkin bulguları değerlendiren Bürümcekçi, ilk çeyrek büyümesinin güçlü geçtiğini (yıllık %3 civarı, çeyreklik yüksek) ancak Nisan ayında güven endekslerinin ve PMI'ın düşmesiyle yavaşlama sinyalleri geldiğini hatırlattı. Ancak Mayıs ayı verilerinin sürpriz bir toparlanmaya işaret ettiğini vurguladı. Tüketici güveninin yükseldiğini, inşaat, hizmet ve ticaret güven endekslerinin de arttığını belirten Bürümcekçi, sadece reel kesim güven endeksinin gerilediğini, bunun sanayideki beklenen seyir olduğunu söyledi. Mayıs verilerindeki bu toparlanmanın, Nisan'daki düşüşün beklenti kaynaklı olabileceğini teyit ettiğini ifade etti. Bu durumun, para politikası sıkılaşsa da ekonominin sert bir iniş yerine daha yumuşak bir seyir izleyebileceği sinyalini verdiğini aktardı. Gelecek dönemdeki büyümenin, Merkez Bankası'nın faiz ve kredi sınırları gibi para politikası araçlarını nasıl kullanacağına bağlı olacağını, her iki alanda da gevşemeye gidilmesi durumunda büyümenin tekrar %3'ün üzerine çıkabileceğini kaydetti.

Kur Yönetimi ve Güven Sorunu

19 Mart sonrası yaşanan kur atağına Merkez Bankası'nın hazırlıklı olduğunu ve müdahale kapasitesinin bulunduğunu kabul ettiğini belirten Bürümcekçi, o günkü yükselişin bankaların işlem limitlerine takılmasından kaynaklandığını, sonrasında Merkez Bankası'nın devreye girerek piyasayı normalleştirdiğini söyledi. Kurdaki geçişkenliğin geçtiğimiz yıllara göre daha düşük olduğunu (belki %30-40 civarında) ancak mart ayındaki hareketin etkisinin Nisan ve Mayısta görülebileceğini, sonrasında kurun yönetilen bir seviyede seyretmesiyle bunun ek maliyet yaratmayacağını öngördü.

Ancak TL'ye güven konusunun temelinde siyasi belirsizliklerin yattığını, Merkez Bankası'nın bu konulara girmemeye çalıştığını belirten Bürümcekçi, iç siyasetteki gerilimlerin gelecekte de TL güveni açısından bir risk olmaya devam edeceğini düşündüğünü ifade etti. Merkez Bankası'nın şu an üzerine düşeni yaptığını, ancak gevşeme konusunda temkinli ilerlemenin doğru olacağını, faiz indirimi için piyasadan baskı gelse de bu rehavete kapılmamak gerektiğini vurguladı.

Küresel Riskler ve Rezerv Yeterliliği

Küresel gelişmelerin, özellikle ABD'deki bütçe açığı ve tahvil faizlerindeki yükselişin gelişmekte olan ülkelerden portföy çıkışlarına neden olma potansiyelinin bir risk oluşturduğunu belirten Bürümcekçi, ancak bu riskin 19 Mart öncesine göre daha az etkili olacağını, yabancı pozisyonların daha düşük olması nedeniyle olası çıkışların karşılanabileceğini söyledi. Esas potansiyel tehlikenin şirketler ve hane halkının panik olması olduğunu, ancak şu anda böyle bir durumun olmadığını ekledi.

Yönetilen kur rejiminde Merkez Bankası'nın şokları rezerv satarak sönümlemeye çalıştığını, ayarın faizle yapıldığını hatırlatan Bürümcekçi, gelecekteki olası şoklara karşı rezervlerin yeterliliğinin kritik olacağını vurguladı. Merkez Bankası'nın şu anda kur yönetimi için gücü olduğunu ancak çok büyük bir şok (50 milyar dolarlık bir çıkış gibi) karşısında rezervlerin hala kırılgan olabileceğini, gücü artırmak için bir iki ay daha toparlanma sürecine ihtiyaç duyulacağını belirtti.

Haluk Bürümcekçi'nin analizi, Türkiye ekonomisinin karmaşık bir geçiş sürecinde olduğunu, Merkez Bankası'nın hem enflasyonla mücadele hem de finansal istikrarı sağlama arasında hassas bir denge kurmaya çalıştığını gösteriyor. Gelecek adımların zamanlaması ve niteliği (faiz mi, makro ihtiyat mı) ekonominin yavaşlama hızını ve büyüme görünümünü doğrudan etkileyecek. Özellikle Haziran ve Temmuz ayları, para politikasının yönü açısından kritik öneme sahip olacak gibi görünüyor.