Erdoğan'ın Seçim Kabusu: Halk TV'de Cem Toker'den Gelincikler Koparan Adalet İddiaları!

Erdoğan'ın Seçim Kabusu: Halk TV'de Cem Toker'den Gelincikler Koparan Adalet İddiaları!

Halk TV ekranlarında yankılanan çarpıcı açıklamalarla Cem Toker, Türkiye'deki yargı sistemini mercek altına aldı. Ekonomi, toplumsal vicdan ve hukuktaki çifte standartların Erdoğan'ın seçim şansını nasıl imkansıza yaklaştırdığına dair dikkat çeken analizl

Halk TV ekranlarından tüm Türkiye'ye yankılanan o açıklamalar, siyaset ve hukuk çevrelerinde adeta bomba etkisi yarattı! Yıllardır siyaseti yakından takip eden ve keskin analizleriyle bilinen Cem Toker'in, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önümüzdeki seçimlerdeki durumuna ilişkin sarf ettiği sözler, sadece bir öngörüden ibaret değil, aynı zamanda mevcut toplumsal ve hukuki tabloya dair sarsıcı bir uyarı niteliğinde. Toker, Erdoğan'ın işinin "imkansıza yakın, çok çok zor" olduğunu ve her geçen gün bu zorluğun daha da arttığını açıkça ifade etti. Peki, bu sert çıkışın altında yatan nedenler nelerdi ve Türkiye'nin geleceğine dair hangi kapıları aralıyordu?

Cem Toker'e göre, bu eşi benzeri görülmemiş zorluğun temelinde hem ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum hem de toplumdaki adalet ve vicdan duygusundaki derin rahatsızlık yatıyor. Toker, "toplumun büyük bir kesiminin çok rahatsız" olduğunu belirtirken, Türkiye'de "sokaktaki adamın da bildiği", hatta uluslararası raporlara dahi yansıyan "iki farklı adalet standardı" olduğuna dikkat çekti. Bir yanda kendi yandaşlarına uygulanan veya uygulanmayan, esnek bir adalet anlayışı varken, diğer yanda muhaliflere yönelik keskin, acımasız ve çoğu zaman bahane arayan bir yargı süreci işliyor. Cem Toker, muhalif gazeteciler, siyasetçiler ve sivil toplum liderlerine yönelik açılan davaların sayısına işaret ederken, aynı zamanda yandaş olarak görülen isimlerin "çok daha gayet net suç içeren söylemlerde bulunmalarına rağmen harekete geçilmediğini" vurguladı. Bu durumun, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına dair ciddi ve endişe verici soru işaretleri doğurduğu ortada.

Peki, bu iddialar ne kadar gerçekçi ve hukuki temeli neydi? Cem Toker, kendi hukuk bilgisinin daha çok yurt dışından, özellikle de Anglosakson hukukundan kaynaklandığını belirterek, Türkiye'deki yargı anlayışını uluslararası standartlarla kıyasladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gerekçeli kararlarını dahi oturup okuduğunu ve anlamaya çalıştığını ifade eden Toker, hakaret ve tehdit gibi kavramların Batı'da ve Türkiye'de ne denli farklı yorumlandığına dikkat çekti. Örneğin, Toker'e göre hiçbir demokratik hukuk düzeninde hakaret, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemezken, Batı'da durum farklıydı; "Washington'da Trump geçerken parmak gösterin bir tane polis gelmez yanınıza çünkü öyle bir suç yok. Hakaret ifade özgürlüğüdür orada" diyerek çarpıcı bir örnek verdi. Tehdit kavramının ise Batı hukukunda çok daha dar tutulduğunu, eyleme geçme niyetinin ve hatta hazırlığının olup olmadığına bakıldığını anlattı. İşte tam da bu noktada, Cem Toker, Türkiye'deki yargının muhalifleri "gözünün üstünde kaşın var" bahanesiyle susturma arayışında olduğunu ifade etti. Bu sürecin detaylarını ve ülkenin adalet siciline dair önemli ipuçlarını https://www.avazturk.com adresinde de bulabileceğiniz gibi, Toker'in aktardıkları, Türkiye'nin adalet anlayışındaki derin farklılıkları gözler önüne seriyor.

Cem Toker'in Halk TV'deki açıklamaları, Türkiye'nin uluslararası arenadaki hukuk karnesini de tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Toker, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılan başvuru sayısında ve mahkum olduğu dava sayısında Avrupa birincisi olduğunu, hatta bu konuda "Putin Rusyası'yla çekiştiğini" belirtti. Ödenen tazminatların da Türk yargısındaki sorunların apaçık bir kanıtı olduğunu savunan Toker, Türkiye'nin Batı'dan medeni ve ceza hukukunu almış olmasına rağmen, ne yazık ki bir hukuk devleti olmaktan "alakamız yok" diyerek üzücü bir tablo çizdi. Toker'e göre, yargının muhalifleri susturarak anketlerdeki gidişatı kendi lehine değiştirebileceğini zannetmesi, "vahim bir yanılgı" ve kabul edilemez bir durumdu.

Peki, tüm bu iddialar, çarpıcı analizler ve gözler önüne serilen uluslararası veriler, Türkiye'nin geleceği ve özellikle de yaklaşan seçimler için ne anlama geliyor? Cem Toker'in satır aralarına gizlediği, belki de tüm ülkenin nefesini tutarak beklediği o acı gerçek, yargı mekanizmasının, basit bir adalet uygulama aracı olmaktan çıkıp, bizzat siyasi bir enstrümana dönüştüğü gerçeğiydi. Bu durum, sadece bireysel özgürlükleri ve temel insan haklarını değil, aynı zamanda demokratik rekabetin ve seçimlerin meşruiyetini de derinden sarsma, hatta yok etme potansiyeli taşıyor. Toker'in, Erdoğan'ın seçim şansının imkansıza yakın olduğunu söylemesindeki asıl vurgu, ekonomiden ve toplumsal vicdandan öte, yargının mevcut yapısının, siyasi iktidar için bir çıkmaz sokağa dönüştüğü ve ülkenin kaderini belirleyecek asıl kilit noktanın burası olduğuydu. Bu tablo, yaklaşan seçimlerin, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülen en çetin ve belki de en belirleyici mücadelelerden biri olacağının tartışmasız kanıtı niteliğinde!