Eski Genel Başkanlardan Tarihi Çağrı Gündemi Sarstı!

Eski Genel Başkanlardan Tarihi Çağrı Gündemi Sarstı!

CHP'de iç hesaplaşma giderek derinleşiyor! Eski Genel Başkanların partiyi birliğe çağıran ortak metni, Kemal Kılıçdaroğlu'nun göreve dönme sinyalleri ve Ekrem İmamoğlu'ndan gelen sert tepkilerle birlikte siyasi kulisler alev alev yanıyor. Pazartesi günkü

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içindeki sular bir kez daha fırtınalı bir denize dönüşmüş durumda ve bu gerilim dalgası, kamuoyunda büyük bir merak ve endişeyle izleniyor. Partinin geleceği, tarihi bir dönemeçte alınan kararlar ve yapılan açıklamalarla şekillenirken, kulislerden sızan bilgiler ve önemli isimlerin çıkışları tansiyonu her geçen dakika artırıyor. Bu kapsamlı haber makalesi, CHP'nin derinliklerindeki bu çalkantıyı tüm detaylarıyla mercek altına alacak ve kritik bilgileri okuyucularıyla paylaşacak. Okumaya devam ettikçe, partiyi sarsan bu dramatik gelişmelerin tüm boyutlarını keşfedeceksiniz.

CHP'nin eski genel başkanları Altan Öymen, Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın'dan gelen ortak çağrı metni, partinin son dönemdeki en çarpıcı gelişmelerinden biri olarak kamuoyuna yansıdı. Metinde, CHP'nin 31 Mart 2024 yerel seçimleriyle başlayan iktidara yürüyüş sürecinin, "çeşitli adli ve idari kurgularla kesilmeye çalışıldığı" vurgulanıyor. Eski başkanlar, partinin son seçimlerde birinci parti olduğunu ve kamuoyu araştırmalarında çok partili rejimde ulaşılan en yüksek oy oranına erişilebileceğinin görüldüğünü belirtiyorlar. Böyle bir dönemde parti içinde "büyük bir sorun varmış gibi bir izlenime neden olmanın partiye yapılabilecek çok büyük bir kötülük olacağı" ifade ediliyor. Ortak açıklamada, daha önceki yıllarda partinin bölünme tehlikesinin Türkiye'ye nelere mal olduğunun hatırlatılarak, bu engellerin mutlaka aşılması gerektiği vurgulandı. Yakın tarihin bu durumu "tek başına bir parti görevi değil, aynı zamanda bir yurtseverlik görevi" olarak gösterdiği belirtiliyor.

Bu çağrının zamanlaması ise oldukça kritik. Zira Pazartesi günü CHP Kurultayı'na ilişkin bir dava görülecek ve kurultayın iptaline yönelik bir başvuru söz konusu. Bu başvuruyu yapan isim ise eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş. Hatırlanacağı üzere Savaş, deprem sonrası ihmaller nedeniyle eleştirilmesine rağmen Özgür Özel tarafından yeniden aday gösterilmiş, ancak seçimi kaybetmişti. Kurultaydaki "şaibe" iddialarının uzun bir süre sonra ortaya çıkması, bu davanın ardındaki siyasi dinamikleri daha da karmaşık hale getiriyor. Partiye dair tüm sıcak gelişmeler için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

İşte tam da bu ortamda, partinin önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan gelen açıklamalar, adeta bomba etkisi yarattı. Kılıçdaroğlu'nun, "Ben eğer öyle bir karar çıkarsa Pazartesi günü gelir görevime geri dönerim, kayyuma bırakmam, beni neden istemiyorsunuz ki?" sözleri, eski genel başkanların yaptığı ortak açıklamanın da temel gerekçesini oluşturdu. Bu açıklama, parti içindeki gerilimi adeta doruk noktasına taşıdı.

Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışı, diğer önemli isimlerden de sert tepkiler getirdi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kılıçdaroğlu'nun "19 Mart siyasi darbe" olarak nitelendirilen olayların ardından başlattığı "demokrasiye darbe mitingleri"ni doğru bulmadığına dair Kılıçdaroğlu'nun daha önceki bir açıklamasını hatırlattı. İmamoğlu'ndan bu konuya ilişkin geciken yanıt ise oldukça çarpıcıydı: "Beni burada Kılıçdaroğlu betona gömmek istiyor". İmamoğlu, "Cumhuriyet ortak çizgimiz. Hiç kimseyi partililerin ve milletin gönlünde butlan olacak bir pozisyona Allah düşürmesin. Bütün siyasetçileri, bütün partililerimizi bundan sakınırım" ifadelerini kullandı. Mahkemeden çıkacak kararla birlikte Kemal Kılıçdaroğlu'nun görevi devralmaya hazırlandığına dair cümlelerinin itirazları beraberinde getirdiği gazetecilerin kalemine yansıdı. İmamoğlu'na atfedilen diğer ifadelerde, "Ekrem Bey bir belediye başkanı, Özgür Bey'in bu kadar çok miting yapması doğru değil. Beni burada betona gömmek istiyor Kılıçdaroğlu" denildi.

CHP'li isimler arasındaki bu derin görüş ayrılıkları, partinin DNA'sıyla oynandığı ve büyük bir ihanet duygusu yaşandığı iddialarını da beraberinde getirdi. Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan İmamoğlu'na atfedilen "Hem ihanet hem de suç ortağım Kılıçdaroğlu'dur" sözleri, parti içindeki derin yaraları gözler önüne serdi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın ise Kılıçdaroğlu ile görüştükten sonra sarf ettiği "Siyaseti bırakırım" şeklindeki cümleler dikkat çekti. Yavaş'a atfedilen "Suç ortağım Kemal Bey’dir. Niçin hapisteyim ve tutsağım? Çünkü İmamoğlu cumhurbaşkanına karşı dört kez seçim kazandı" ifadeleri, bu sürecin ne denli kişisel ve derin bir hal aldığını gösterdi.

Mansur Yavaş, aktif siyaseti bırakıp bırakmayacağına dair sorular üzerine yazılı bir açıklama yaparak çağrıya kulak verdi. Yavaş, "Bu süreçte önceki genel başkanımız, mevcut genel başkanımız ve tüm partililerin tek yumruk halinde bir ve bütün durması en büyük arzumdur, olması gerekendir" dedi. Aksi takdirde, kendisi dahil hiçbir siyasetçinin siyaset yapmasının bir anlamı kalmayacağını vurgulayan Yavaş, "Utançla hatırlanırsınız, lanetlenirsiniz. Tenezzül etmeyin. Ailenize ve çocuklarınıza temiz bir isim bırakmak istiyorsanız, girdiğiniz bu yoldan geri dönün. Girdiğiniz yolun sonunda iktidarın koltuk değneği olmaktan başka bir fayda yok" sözleriyle, partiyi birlik ve beraberliğe çağırdı. Bu net duruş, parti içindeki ayrışmanın ne denli ciddi sonuçlar doğurabileceği konusunda önemli bir uyarı niteliği taşıyor.

SÖZCÜ Televizyonu'ndan Serah Yerecıklı'nın aktardığına göre, tüm bu tartışmaların odağında yer alan Kurultay davasına ilişkin olarak "Orada kritik bir karar yok, hiçbir olumsuz bir şey olacağı yok" görüşü de dile getiriliyor. Ancak medya ve yargının bu süreci CHP'yi kendi içinde tartıştırmak için bir "komplo" olarak kullanmaya çalıştığı da iddialar arasında. Bu durumun, partinin kendi işine bakması gerektiği ve dışarıdan gelen yapay tartışmaların teferruat olduğu mesajını veren bir karşı duruşu simgelediği de belirtiliyor.

Peki, CHP'nin bu tarihi sınavdan nasıl çıkacağı, parti içindeki bu çalkantının gelecekte ne tür sonuçlar doğuracağı ise büyük bir merak konusu. Parti tarihinde sıkça görülen iç çekişmelerin, bu kez iktidara yürüyüş yolundaki bir partinin önünü kesip kesmeyeceği, önümüzdeki günlerde netleşecek ve Türkiye siyasi tarihine damgasını vuracak gibi görünüyor. Pazartesi günü görülecek dava, belki de bu belirsizliğin perdesini aralayacak ilk adım olacak.