Faiz, Borç ve Siyasi Gerilim Üçgeninde Çalkantılı Günler!

Faiz, Borç ve Siyasi Gerilim Üçgeninde Çalkantılı Günler!

Uzmanlar, Türkiye ekonomisinin faiz, döviz ve siyasi baskı kıskacında olduğunu belirtiyor. Mehmet Şimşek'e yönelik artan faiz indirim baskısı, reel sektörün döviz borçları ve yaklaşan kritik siyasi kararlar, ülkenin geleceğini belirleyecek önemli...

Ankara koridorlarında yazın gelişiyle birlikte siyasi ve ekonomik gerilimin de tavan yaptığı sıcak bir dönem yaşanıyor. Meclis'in temmuz sonuna kadar tatile girmeme ihtimali, ekonomiyi ve siyaseti derinden etkileyecek hareketliliğin devam edeceğinin sinyallerini veriyor. Bu hareketlilik, faizden enflasyona, bütçe dengesinden toplumsal dinamiklere kadar birçok alanda büyük belirsizlikleri beraberinde getiriyor. İçinde bulunduğumuz bu kritik haftanın ve önümüzdeki günlerin, sadece ekonomik verilerle değil, siyasi kararların da şekillendireceği çalkantılı bir sürecin habercisi olduğunu şimdiden belirtmek isteriz; zira bu makale, ülkenin kaderini belirleyecek çok daha büyük bir tablonun ipuçlarını sunarak devam edecek.

Mesele Ekonomi YouTube kanalından Erdal Sağlam'ın değerlendirmelerine göre, Türkiye ekonomisi şu anda "tam gaz" ilerliyor gibi görünse de, derin ve çözülemeyen sorunlarla boğuşuyor. İsrail-İran savaşı gibi küresel gelişmelerin Türkiye'ye doğrudan büyük bir etkisi olmasa da, iç dinamiklerdeki belirsizlik had safhada. Özellikle faiz konusu, tüm kesimlerin kilitlendiği bir düğüm noktası haline gelmiş durumda. Temmuz ayında asgari ücrete zam yapılmayacağının kesinleşmesi, memur ve emekli zamlarının ilk yarı enflasyonuna göre belirlenecek olması, vatandaşın alım gücündeki erimeyi daha da gözler önüne seriyor. Bütçe imkanları ise faiz harcamalarının beklenenin çok üstüne çıkmasıyla son derece kısıtlı; öyle ki, milli gelire oranı %3.1'e indirilmesi hedeflenen bütçe açığının %4'ün altına inmesi bile zor görünüyor. Bu durum, otomatik vergi artışlarının ve elektrik ile doğalgaza zamların habercisi olarak yorumlanıyor. Tüm bu ekonomik baskılar yetmezmiş gibi, önümüzdeki hafta patlak verecek siyasi gelişmelerin de piyasaları ve toplumu derinden etkileyeceği öngörülüyor.

Bu gergin ortamda, Financial Times'ta yayınlanan bir yazı, dikkatleri uluslararası arenaya çevirdi ve içerideki "ekonomik programın sonuç vermemesi nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden gevşeyebileceği, programı yarıda bırakabileceği" tartışmalarını küresel boyuta taşıdı. Erdal Sağlam, bu yazının 19 Mart krizinin dışarıdaki etkisini açıkça gösterdiğini vurguluyor. Yazıda, Ekrem İmamoğlu'nun hapse girmesine neden olan kararın siyasi bir yargı kararı olarak algılandığı ve bunun ekonomik durgunlukla birleşince anketlerde Cumhurbaşkanının olası bir seçimi kazanamayacağını gösterdiği belirtiliyor. Bu algıdan yola çıkarak, Erdal Sağlam'ın aktardığına göre, Financial Times, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim takvimini de göz önünde bulundurarak ekonomideki durgunluğu önlemek adına Mehmet Şimşek ve Fatih Karahan'ı görevden alabileceğini öne sürüyor. Bu uluslararası yankılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ekonomik programı yarıda bırakıp eski politikalara dönebileceği, hatta Mehmet Şimşek ve Fatih Karahan gibi kilit isimleri görevden alabileceği yönündeki bu uluslararası yankılar, https://www.avazturk.com gibi ulusal haber platformlarında da geniş yankı buldu. Sağlam, bu haberin özellikle Mehmet Şimşek'i rahatsız ettiğini, çünkü Şimşek'in doğrudan yabancı sermayeyi hedeflediğini ancak Financial Times'ın uluslararası iş dünyası için vazgeçilmez bir referans olduğunu belirtiyor.

Erdal Sağlam'ın analizlerine göre, Financial Times'taki bu yazının giderek yayılması ve Amerikan ile Avrupa basınında benzer analizlerin artması bekleniyor. Sağlam, yazıda, insanların Türkiye'ye yönelik projelerini ötelediklerinin de dile getirildiğini aktarıyor. Kısa vadeli "sıcak para" girişi devam etse de, doğrudan yabancı sermaye gelmedikten sonra Türkiye'nin sermaye açığını kapatmasının, işsizliğini çözmesinin ve istikrarlı büyüme sağlamasının mümkün görünmediğini belirtiyor. Erdal Sağlam, Türkiye'nin çok geç kaldığını ve birçok hata yaptığını, yabancıların da sandık söz konusu olduğunda yeniden "NAS politikalarına" dönülebileceğini gördüğünü dile getiriyor. Tüm bu baskılar altında ekonomi yönetiminin de çaresiz kaldığını belirten Sağlam, ekonomik programın başarılı olduğunu gösterecek bir işaret fişeği atmak zorunda olduklarını ifade ediyor. Türkiye'nin 2 yıldır devam eden bir durgunluk süreci yaşadığını, bu kadar uzun bir durgunluğun daha önce yaşanmadığını belirten Sağlam, 2024 ve 2025'in sanayi açısından durgun geçeceğinin kesin olduğunu, 2026'da üretimin ne zaman canlanacağının ise belirsizliğini koruduğunu söylüyor. Erdal Sağlam, siyasi baskıların ekonomi üzerindeki tehdidinin artarak devam ettiğini ve bu nedenle özellikle Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası'nın "başarı sağladık" diyebilmek için herkesten daha fazla faiz indirimi istediğini ifade ediyor.

Erdal Sağlam'ın dikkat çektiği üzere, ekonomi yönetimi bu yıl sonuna kadar politika faizini yüzde 40'a indirmek için tüm gayretini gösterecek. Ortam müsait olmasa bile, en azından 1.5 puanlık bir indirimin zorlanacağını düşündüğünü dile getiriyor Sağlam. İş Bankası Genel Müdürü'nün 3.5 puanlık faiz indirimi açıklaması ise Erdal Sağlam tarafından "çok mümkün" bir rakam olarak değerlendiriliyor. Peki, neden bu kadar yüksek oranlı faiz indirimi isteniyor? Erdal Sağlam, bunun temelinde piyasadaki paniği önleme çabasının yattığını belirtiyor, zira ciddi ödeme sıkıntıları ve vergi tahsilatında sorunlar yaşanıyor. Özellikle 19 Mart sonrası, Mart sonunda bankaların canlı kredilerindeki 3 aylık faiz ödemelerinde sıkıntı olduğu, Haziran sonu itibarıyla bu sıkıntının daha da büyümesinden korkulduğu aktarılıyor. Batık krediler (NPL) hızla artıyor; bireysel kredilerde %175, KOBİ'lerde %115 gibi şaşırtıcı artış trendleri devam ediyor. Bu durumun bankacılık sektörü için de tehdit oluşturduğunu söyleyen Sağlam, reel sektörden, bankacılardan, vatandaşlardan ve hatta AKP tabanından gelen faiz indirimi baskılarının hiç bu kadar yoğun olmadığını belirtiyor.

Ancak Erdal Sağlam'a göre, tüm kesimlerin bu kadar istekli olmasına rağmen, faiz indirimi yapabilmekte ciddi bir engel var: döviz talebinin devam etmesi. Merkez Bankası TLREF fonlama faizini düşürmeye çalışsa da, Erdal Sağlam rezervlerin yeterince artmadığını vurguluyor. Barış ve ateşkes haberlerine rağmen rezervlerde kayda değer bir artış görülmediğini, hatta 13 Haziran'da 5.5-6 milyar dolarlık bir rezerv kaybı yaşandığını ve bunun henüz tamamının geri alınamadığını belirtiyor. Erdal Sağlam'ın ifadeleriyle, Merkez Bankası'nın rezerv artışı olmadan ya da mevcut rezervleri koruyacakları kesinleşmeden faiz indirimi yapmak istemediği açıkça görülüyor. Bazı çevreler döviz satarak dahi faiz indirimine başlanması gerektiğini savunsa da, Erdal Sağlam bunun ihtiyatlı olması gereken Merkez Bankası gibi bir kurum için çok büyük bir risk olduğunu dile getiriyor. Mevcut rezervleri satmaya devam ederken döviz talebi durdurulamazsa yaşanacaklar, belirsiz siyasi ortamla birleşince çok daha tehlikeli bir tablo yaratabilir. Erdal Sağlam, tüm swapların açılmasıyla sıcak para girişine tamamen kapıların aralanmasının hem siyasi hem de ekonomik olarak çok daha büyük riskler taşıdığını ve bu kadar kritik bir iklimde hiçbir Merkez Bankası yöneticisinin bu kararı almayacağını tahmin ettiğini belirtiyor. Erdal Sağlam'ın üzerinde durduğu bir başka nokta ise 19 Mart krizinin ekonomiye verdiği zarar. Eğer o kriz yaşanmasaydı, kredi faizlerinin şu anki %60 seviyesi yerine %42-43 civarında olması beklendiğini ve bunun reel sektörün beklentisi olduğunu aktarıyor.

Erdal Sağlam, mevcut duruma bakıldığında döviz talebinin devam ettiğini, güvensizliğin sürdüğünü ve özellikle yatırımlar konusunda çok ciddi sıkıntıların yaşandığını belirtiyor; hatta işletmelerin bile ayakta kalmakta zorlandığını dile getiriyor. Rezervlerin erimemesine büyük katkı sağlayan bir başka önemli faktör ise Erdal Sağlam'a göre, reel sektörün döviz borçlanması. Geçmişte kamunun rezervleri takviye ettiğini, şimdilerde ise özel sektör ve bankaların dışarıdan döviz bulup içeri getirerek rezervleri desteklediğini anımsatan Sağlam, bunun sürdürülebilir bir durum olmadığını vurguluyor. Türkiye'nin daha önceki kriz dönemlerinde de benzer tehlikeli sınırları deneyimlediğini belirten Sağlam, özel sektörün ve bankaların bu kadar yüklü döviz borçlanmasının sonunda tehlikeye düşeceğini ve yabancıları daha da alarm durumuna geçireceğini söylüyor. Erdal Sağlam, reel sektörün yüksek faizler nedeniyle döviz borçlanmasına yöneldiğini ancak bu borçlanmanın tehlikeli sınırlara gelmeye başladığını ve bunun kur üzerindeki baskıyı artırarak, kur artışıyla birlikte reel sektör ve bankalar üzerinden hükümetin üzerine batık sorunlarını taşıyabileceğini belirtiyor. Bu nedenle ekonomi yönetiminin geçmişteki derslerden feyz alması gerektiğini dile getiriyor.

Küresel arenada ise farklı bir tablo çiziliyor. Erdal Sağlam, İsrail-İran ateşkesi sonrası petrol fiyatlarının düştüğünü, ancak Trump'ın ticaret anlaşmaları açıklamalarıyla birlikte üretimin artacağı beklentisinin oluştuğunu ve petrol fiyatlarının yeniden yükseldiğini, kriz öncesi seviyelere inemediğini aktarıyor. Küresel ticarette bir canlanma görülse de, Erdal Sağlam Türkiye'nin bulunduğu bölgedeki işlerin hızla durulmayacağını, İran'ın geleceği ve Türkiye'nin "İbrahim Anlaşmaları"ndaki pozisyonunun belirsizliğini koruduğunu ifade ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump'ın NATO toplantısındaki görüşmeleri ve sergiledikleri "mutlu tablo"ya rağmen, Türkiye-Amerika ilişkileri konusunda Erdal Sağlam'ın edindiği bilgilerin iyimser olmadığını ve Trump'ın tavrının bir gün içinde bile değişebildiğini göz önünde bulundurmak gerektiğini vurguluyor.

Erdal Sağlam, rezervlere dair son rakamları da paylaşıyor: Mayıs sonu itibarıyla swap hariç net rezervlerin 22.9 milyar dolardan Haziran sonu itibarıyla 22.3 milyar dolara düştüğünü belirtiyor. Kamu dövizlerini de hesaba kattığımızda, swap ayarlı net rezervlerin 32 milyar dolardan 30 milyar dolara indiğini, yani 2 milyar dolarlık bir düşüş olduğunu aktarıyor. Bu düşüşün kamunun borçlanmasından kaynaklansa da, rezervlerin yatay seyrettiğini söyleyen Sağlam, turizm sezonunun açılmasına ve ihracatçı dövizlerinin Merkez Bankası'na bozdurulma zorunluluğuna rağmen kurdaki artışın devam ettiğine dikkat çekiyor. Haziran ayında dolarda %1.7, euroda %3.1, sepette ise %2.4'lük bir artış yaşandığını belirten Sağlam, doların psikolojik bir sınır olduğu için %2'nin altında tutulmaya çalışıldığını düşündüğünü ifade ediyor. Erdal Sağlam, Merkez Bankası'nın TLREF faizini düşürmeye devam ettiğini ve 24 Temmuz'daki toplantı öncesinde 46'nın altına indireceklerini ve faiz indirimi yapacaklarını öngörüyor. Ancak İş Bankası Genel Müdürü'nün 3.5 puanlık indiriminin çok zor ve temkinli olmayacağını düşünen Sağlam, 2 puanlık bir indirimin bile radikal olabileceğini belirtiyor. Erdal Sağlam, ekonomik programın başarı sağladığını göstermek adına bu indirimin zorlanacağını ifade ediyor, zira 2-3 çeyrekte sonuç vermesi beklenen programın 2 yıldır sonuç alınamadığını vurguluyor.

Yaklaşan enflasyon rakamları da büyük önem taşıyor. Erdal Sağlam'ın aktardığına göre, Merkez Bankası'nın modeline göre Haziran ayı enflasyonunun %1.50 olması beklenirken, piyasa anketlerinde bu rakam %1.64 olarak öne çıkıyor. Erdal Sağlam, bu rakamın kritik olduğunu, zira eğer %1.64'ün altında gelirse yıllık enflasyonda son bir yıldır devam eden düşüş trendinin bozulmamış olacağını, ancak üstüne çıkarsa trendin bozulacağını ve yıllık enflasyonun yeniden başını kaldıracağını belirtiyor. TÜİK'in açıklayacağı rakamların önemi bu nedenle daha da artıyor. Ayrıca, ilk 6 aylık enflasyon rakamlarının memur, memur emeklisi ve işçi emeklisine yapılacak zam oranlarını belirleyecek olması da enflasyon verilerini daha da kritik hale getiriyor. Erdal Sağlam, bundan sonra sadece TÜFE'ye değil, ÜFE'ye de bakmak gerektiğini, zira bir önceki ay %22'ye kadar düşen ÜFE fiyatlarının tekrar %23'e doğru yükseldiğini ve bu artış trendinin devam edeceğini, dolayısıyla TÜFE'nin kalıcı olarak düşüp düşmeyeceğini anlamak için ÜFE'nin de önemli hale geldiğini belirtiyor. Piyasa anketlerinde %30.5 gibi rakamlar telaffuz edilse de, Erdal Sağlam enflasyonu %30'a indirme ihtimalinin hala konuşulduğunu ancak risklerin arttığını dile getiriyor. Halkın enflasyon beklentilerinin ise hala %40-50 civarında seyrettiğini ekliyor.

Tüm bu ekonomik girdabın ortasında, Erdal Sağlam'ın vurguladığı gibi, iç siyasetin en sıcak gündemi CHP krizi ve kayyum atanıp atanmayacağı konusu. Bu kararın pazartesi günü açıklanması veya ertelenmesi bekleniyor. Erdal Sağlam, bu kararın AKP açısından yararları ve zararları olduğunu, CHP içindeki kavgayı kızıştırmak için uzatılabileceğini belirtiyor. Ancak en önemlisi, Erdal Sağlam'a göre, bu kararın CHP'yi yıpratmak için siyasi olarak alındığının herkes tarafından bilinmesi. Erdal Sağlam, Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu süreçteki tutumunun büyük tepki çektiğini, kendisini mevcut yönetimden ayırmaması ve toplumsal tepkinin büyümesi gerektiğini iyi ölçmesi gerektiğini ifade ediyor. Sağlam, CHP'nin artık sadece bir muhalefet partisi değil, seçim olup olmayacağını gösterecek toplumsal bir muhalefeti temsil ettiğini ve bu toplumsal muhalefetin enerjisinin bozulmaması gerektiğini vurguluyor. Erdal Sağlam, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ekonomik sıkıntıları unutturmak için bu tür yargı kararlarıyla toplumu oyalamaya çalıştığını ve "CHP hizip partisidir, bunlar iş yapmaz" algısı yaratmak istediğini dile getiriyor. Erdal Sağlam, bu görüntünün verilmesinden kaçınılması gerektiğini, zira oluşan toplumsal dinamizmin geri getirilmemesi gerektiğini, bunun Türkiye'nin ve çocuklarımızın geleceği açısından çok önemli bir faktör olduğunu düşünüyor.

Tüm bu detaylar ışığında, Türkiye sadece ekonomik bir dönüşümün değil, aynı zamanda derin siyasi çalkantıların da eşiğinde bulunuyor. Faiz indiriminin kaçınılmaz bir gereklilik olarak görüldüğü, ancak döviz talebi ve yetersiz rezervler nedeniyle büyük riskler taşıdığı bir dönemdeyiz. Reel sektörün artan döviz borçları, bankacılık sektöründeki batık kredi oranlarındaki ürkütücü yükseliş ve siyasi kararların ekonomiye verdiği zararlar, tablonun ne kadar karmaşık ve kırılgan olduğunu gözler önüne seriyor. Ekonomi yönetiminin "başarı göstergesi" olarak gördüğü faiz indirimi hamlesi, artan siyasi baskılar ve uluslararası algının da etkisiyle, beklenenden çok daha radikal bir şekilde gerçekleşebilir. Ancak Erdal Sağlam'ın da belirttiği gibi, rasyonel kararların giderek zorlaştığı bir iklimdeyiz ve bu durum, artık iş insanlarından gelen AKP tabanında bile büyük bir rahatsızlık yaratıyor. Toplumsal dinamizmin ve halkın beklentilerinin göz ardı edilerek atılacak adımlar, Türkiye'nin geleceği için öngörülemez ve potansiyel olarak yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Önümüzdeki günler, ekonomik veriler ve siyasi gelişmelerin kesişim noktasında, ülkenin hangi yöne evrileceğini belirleyecek kritik kararlara sahne olacak ve bu belirsizliğin bedelini tüm toplum olarak ödeyebiliriz. İşte bu nedenle, her bir gelişme, ülkenin kaderini yeniden yazabilecek potansiyel taşıyor.