İslam'ın Unutulan Gerçekleri Sizi Şaşırtacak!
Yıllardır yanlış bilinen Veli, Evliya ve Vesile kavramlarının sır perdesi aralandı! Uzmanından çarpıcı açıklamalarla imanınızı tazeleyecek, hayatınızı şekillendirecek eşsiz gerçekleri keşfedin. Okumadan geçmeyin!
Değerli okuyucularımız, İslam dünyasının en köklü ancak yanlış anlaşılan kavramlarından üçü: "Veli", "Evliya" ve "Vesile". Gündelik dilde sıkça kullandığımız, ancak çoğu zaman asıl anlamından uzaklaştırdığımız bu terimler, dinimizin temel taşlarını oluşturuyor. Yakın zamanda YouTube kanalı "Hakkı YILMAZ"da yayınlanan "166.VELİ EVLİYA SÖZCÜKLERİ" başlıklı sohbette, uzman isim Hakkı YILMAZ'ın (1) yaptığı açıklamalar, bu kavramlara dair bildiğimiz her şeyi sorgulatacak nitelikte. Bu makalemizle, YILMAZ'ın (1) derinlemesine analizlerini sizlere sunarak, gerçeklerin ışığında yepyeni bir bakış açısı kazanmanızı sağlayacağız. Bu çarpıcı haberin detayları devam ediyor ve sizi büyük sürprizler bekliyor.
Hakkı YILMAZ'ın (1) aktardığı bilgilere göre, "Veli" sözcüğü, Arap dilinde "sıfat-ı müşebbehe" olarak nitelendirilen bir kelime türü olup, kökeni "v-l-y" harflerine dayanır. Kelimenin öz anlamı ise "yakın olan, yakın duran" demektir. YILMAZ (1), bu kelimenin günlük hayatta her şey için kullanılabileceğini ve aslında İslami bir terim olmadığını vurguluyor. Halk kültüründe kendine göre hiyerarşik düzeni olan, afaki ve hayal ürünü "Veli evliya" figürlerinin Kur'an'la uzaktan yakından bir alakasının olmadığını, İslam dininde bu tür figürlerin bulunmadığını cesurca ifade ediyor. YILMAZ (1) ayrıca, Allah'ın da Esma-ül Hüsna'dan "El Veli" sıfatına sahip olduğunu belirtiyor. Ancak, Cenab-ı Hakk'ın insanlara "Veli" sıfatını kullanırken yanına başka sıfatlar eklediğini açıklıyor; bunlar arasında "Nasır" (yardımcı), "Mürşit" (yol gösterici), "Şefi" (şefaat eden), "Vaak" (koruyucu) ve "Hamit" (öven, yücelten) gibi anlamlar bulunduğunu belirtiyor. YILMAZ (1), Kur'an'da "veliler"in insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaranlar olarak nitelendiğini, ancak Allah'tan başkasından edinilen velilerin işe yaramayacağının, onların arkasına düşülmemesi gerektiğinin de açıkça bildirildiğini ayet örnekleriyle (Bakara 107, Nisa 45 gibi birçok ayet) destekliyor.
"Veli" kelimesinden türeyen bir diğer önemli kavram ise "velayet"tir. Hakkı YILMAZ (2), "velayet"in hukuki bir terim olarak reşit bir şahsın, becerisi ve yeteneği olmayan (kasır) bir şahsın kişisel ve mali işlerini gözetip yürütmesi anlamına geldiğini açıklıyor. Örneğin, 18 yaşından küçük bir çocuğun ebeveynlerinin veya bir yakınının ona "velayet" üstlenmesi durumu buna en basit örnek olarak gösteriliyor. Ancak bu kavramın çok daha hassas bir boyutu olduğunu belirten YILMAZ (2), Cenab-ı Hakk'ın müminlere, velayetlerini yani yönetimlerini ve vekaletlerini kesinlikle mümin olmayan, Müslüman olmayan kesimlere vermemeyi emrettiğini aktarıyor. Bu emrin Ali İmran 28, Nisa 144, Maide 51 gibi birçok ayette açıkça ifade edildiğini vurgulayan YILMAZ (2), özellikle Yahudilere, Hristiyanlara ve müşriklere velayet verilmemesi gerektiğinin Kur'an'da belirtildiğini söylüyor. Allah'ın bu kuralını çiğneyenlerin tarih sahnesinde neler yaşadığının açıkça görülebileceğine işaret eden YILMAZ (3), iş idarelerini kendilerinden olmayanlara teslim edenlerin akıbetlerinin ortada olduğunu belirtiyor. Bu durumun, dünya genelinde, özellikle de Orta Doğu'da yaşanan manzaraların temelinde Allah'ın emirlerine uyulmamasının yattığının kesin olarak idrak edilebileceğini ekliyor. YILMAZ'ın (3) bu uyarısı, günümüzdeki siyasi ve toplumsal olaylara dair derin bir perspektif sunarken, bu konudaki detaylı analizlere https://www.avazturk.com adresinden ulaşarak daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Allah'ın müminlere, "ülül-emr" yani parlamentolarının kendilerinden olmasını ve onlara itaat etmelerini emrettiğini belirten YILMAZ (3), mahalle muhtarından cumhurbaşkanına kadar hiçbir Müslüman'ın velayet ve vekaletini kendisinden olmayanlara teslim etmemesi gerektiğini de ısrarla vurguluyor.
Şimdi gelelim belki de en çok yanlış anlaşılan kavramlardan biri olan "vesile"ye. Hakkı YILMAZ (3), Maide suresinin 35. ayetinde geçen "vesile" kavramının doğrudan "aracı" anlamına geldiğini açıklıyor. Hatta Arapçada eş anlamlısının "kurban" olduğunu, onun da insanı maksadına yaklaştıran şey demek olduğunu belirtiyor. YILMAZ (4), bu ayette Allah'ın bizden Kendine yaklaştıracak şeyleri aramamızı istediğini ifade ediyor. İnsanların cennete girişinin iman ile olduğunu, ancak cennetteki derecelerin, kademelerin ve nimetlerden faydalanma imkanlarının amellere göre olduğunu vurgulayan YILMAZ (4), "vesile"nin de Allah katında bizi daha değerli kılacak ve O'nun rızasını kazandıracak işler olduğunu açıklıyor. Ancak, burada dikkat çekici bir noktaya parmak basan YILMAZ (5), bazı kişilerin kendilerine rütbe vererek ya da piyasaya sürülerek etraflarında yığıntı oluşturduğunu, oysa "vesile"nin asla insanları aracı kılmak olmadığını kesin bir dille ifade ediyor. YILMAZ (5), "Allah'la bizim aramızda ara yok ki aracı olsun. O bizim zati sudur içimizde ne varsa hepsini de bilir, bize şah damarımızdan canımızdan daha yakın. Aracı yok böyle bir şeyi Allah zaten hiçbir zaman kabul etmedi" sözleriyle bu konudaki yanlış algıyı net bir şekilde çürütüyor. Peki, o zaman gerçek "vesile" nedir? Bizi Allah'a yaklaştıracak olan şeyler nelerdir? Hakkı YILMAZ (5), bu sorunun cevabını Kur'an'dan ayetlerle veriyor ve işte şimdi tüm merakınızı dindirecek o kritik noktalara geliyoruz.
Hakkı YILMAZ'ın (5) Kur'an'dan verdiği bilgilere göre, bizi Allah'a yaklaştıracak gerçek "vesile"ler şunlardır:
- Secde (Allah'a Boyun Eğme ve Teslimiyet): Alak suresinin 19. ayetinde geçen "Secde et ve yaklaş" ifadesiyle, YILMAZ (5), secdenin sadece namazda yere kapanmak değil, Allah'a tam bir teslimiyet göstermek olduğunu vurguluyor. Allah'a bol namaz kılmak ya da bol secde etmek (yere kapanmak) değil, O'na her konuda boyun eğmek ve imanının gereğini yerine getirmek bizi yaklaştırır.
- İman ve Salih Ameller (Düzeltmeye Yönelik İşler): Sebe suresinin 37. ayetine atıfla YILMAZ (5), malların ve evlatların insanı Allah'a yaklaştırmayacağını, O'nun nezdinde derecesini yükseltmeyeceğini belirtiyor. Ancak iman eden ve düzeltmeye yönelik işler (salihat) yapanların Allah katında kat kat karşılık bulacağını ve yüksek göklerde güven içinde olacaklarını açıklıyor. YILMAZ (6), cennetteki Köşkler ve bol nimetlere erişimin ancak iman ve salihat ile mümkün olduğunu vurguluyor.
- Mal Harcamak ve Elçiye Destek Olmak: Tevbe suresinde Bedevi Araplarla ilgili bir ayette (103), YILMAZ (6), Allah'a ve ahiret gününe inananların, harcadıklarını Allah katında yakınlık ve elçinin destekleri saydıklarını ve bunun onlar için gerçekten bir yakınlık olduğunu belirtiyor. İmandan sonra Allah yolunda mal harcamak ve Elçiye destek olmak, insanı Allah'a yaklaştıran önemli amellerdendir.
- İnfak (Allah'ın Gösterdiği Adreslere Teslim Etmek): Müminun suresinin 57-61. ayetlerinde YILMAZ (6) bu konuya değiniyor. Rabbine derin bir hayranlık ve saygı duyan, O'ndan uzaklaşma korkusuyla titreyen, ayetlerine inanan, ortak tanımayan ve kalpleri ürpererek veren kimselerin iyiliklerde yarışanlar ve önde gidenler olduğunu açıklıyor. YILMAZ (6), Allah'ın verdiği nimetlerin fazlasını O'nun gösterdiği adreslere teslim edenlerin, iyiliklerde yarışanlardan olduğunu ifade ediyor.
- "Öne Geçenler" Olmak (Müsabıkun): Vakaa suresinin 10-11. ayetlerinde geçen "öne geçenler" ifadesinin, dine hizmet için "ben de varım" deyip ortaya çıkan herkesi kapsadığını, yarışta birinci olmanın değil, gayret etmenin önemli olduğunu vurguluyor YILMAZ (7). Bu kişilerin Allah'a yaklaştırılanlar olduğunu belirtiyor. Ahkaf suresinin 26. ayetini ise, çok mala mülke sahip olup hiçbir işe yaramayanları, yani "yarışanların tersini" gösteren bir örnek olarak sunuyor.
- Ebrar Olmak (İyi İnsanlar) ve İlliyyin Kaydı: Son olarak YILMAZ (7), Mutaffifin suresinin 18-28. ayetlerini açıklayarak, "ebrar" yani iyi adamların kaydının "İlliyyin"de tutulduğunu belirtiyor. Bu, Allah'a yaklaştırılmış, yazılmış bir kayıt ve çok enteresan bir benzetme. YILMAZ (7), bunu dünyadaki "beş yıldızlı bir otelde" sonsuz nimetlere boğulmuş, her şeyin serbest olduğu bir kayıt gibi düşünmemizi istiyor. "O kayıtlar onları beklemektedir diyor" diyerek, iyi insanların daha dünyadayken bu yüce makamlara kayıtlarının açıldığını anlatıyor. Bu cennet nimetlerinden istifade etmek ve yüksek derecelere ermek için "yarışanlar"ın, yani dünyada bir işe yarasın diye gayret edenlerin işte bunda yarışması gerektiğini Cenab-ı Hakk'ın bizzat teşvik ettiğini sözlerine ekliyor.
Hakkı YILMAZ'ın (8) bu çarpıcı açıklamalarıyla "vesile" kavramının ne kadar yanlış anlaşıldığı bir kez daha ortaya çıkıyor. Toplumdaki birkaç adamı "Mürşit" diye ortaya çıkarıp, hele hele ümmi adamlara bağlanmanın, İslam'a yapılmış bir ihanet ve cinayetten ibaret olduğunu YILMAZ (8) net bir dille belirtiyor. Allah'ın konu ettiği vesile ayetlerinde bildirdiği tek gerçek "vesile"nin, insanların kendi akıl ve çabalarıyla Kur'an'da bulacakları ameller olduğunu vurguluyor. Unutulmamalıdır ki, bu vesile arama emri Peygamber Efendimiz'den (sav) sahabeye, ehlibeyte, alimlere ve aklı başında olan tüm müminlere bir emirdir. Herkesin bu vesileleri Kur'an'da arayıp bulması ve böylece üst makamlardaki nimetlerden istifade etmesi gerekmektedir. Bu haber makalesinin detaylı ve ufuk açıcı içeriğine https://www.avazturk.com üzerinden ulaşarak, Hakkı YILMAZ'ın (8) sunduğu bu eşsiz bilgileri daha derinlemesine inceleyebilirsiniz. Gerçek "Veli", "Evliya" ve "Vesile"nin ışığında, imanınızı pekiştirecek bu bilgilerle hayatınıza yepyeni bir yön verebilirsiniz.