Kalp Hastalıkları, Kanser, Depresyon ve Uykusuzluğun Ortak Kök Nedeni Ortaya Çıktı!
Doç. Dr. Muhammed Keskin, kalp hastalıklarından kansere, anksiyeteden uyku sorunlarına kadar modern çağın salgın hastalıklarının ardındaki şok edici gerçekleri ve basit ama devrim niteliğindeki çözüm yollarını Özlem Gürses'e anlattı. Uzman doktorun yaşam
Bu haber makalesi, hayatınızı baştan sona sorgulatacak ve sağlığınıza bakış açınızı kökten değiştirecek şaşırtıcı gerçekleri gözler önüne seriyor. Türkiye'nin önde gelen kalp uzmanlarından, alanında çığır açan Doç. Dr. Muhammed Keskin, Özlem Gürses'in YouTube kanalındaki "Bana Baştan Anlat" programında dile getirdiği çarpıcı tespitlerle, modern insanın sağlık dramını adeta baştan yazıyor. İzleyicileri ekran başına kilitleyen bu derinlemesine söyleşide, Keskin, ilaçlardan uzak, bireyin kendi kendini şifalandırma gücüne odaklanan farklı bir tıp anlayışını ortaya koyarken, kalp hastalıklarından obeziteye, anksiyeteden kansere kadar pek çok rahatsızlığın beklenmedik nedenlerini ve basit ama uygulanması zor çözümlerini mercek altına alıyor. Okumaya devam edin, zira bu sadece bir başlangıç!
Uzun süredir merak edilen bir sorunun yanıtı netleşti: Dünyada ve Türkiye'de hala en yoğun görülen, tanısı en çok konulan ve ne yazık ki ölüme kadar götürebilen bir numaralı hastalık kalp hastalıklarıdır. Doç. Dr. Muhammed Keskin, Türkiye'nin kardiyovasküler hastalıklar açısından "çok riskli bir ülke" olduğunun altını çiziyor. Bu riskin birkaç temel sebebi var: kötü beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik. Özlem Gürses'in "İtalyanlar pizza, Fransızlar kruvasan yiyor ama yürüyorlar" tespitine karşılık, Keskin, Türk toplumunun stresini yemekle yöneten bir ülke haline geldiğini belirtiyor. "Gün boyu doğru dürüst bir şey yemiyoruz, akşam bir sofra kuruluyor evimizde, tıkınırına yiyoruz" diyerek, beslenmenin duygusal açlığa dönüştüğünü vurguluyor. "Bin eating" yani tıkınırcasına yeme eğiliminin yaygınlığına dikkat çekiyor. İkinci önemli sebep ise genetik risk. Doç. Dr. Keskin'in ifadesiyle, Türk toplumunun %30'unda "lanetli kolesterol" olarak bilinen LDL'den çok daha az bilinen ancak genetik ve çaresi olmayan "lipoprotein A" yüksekliği görülüyor. Bunun, özellikle "atalarımızın yaptığı akraba evlilikleri" yüzünden resesif çekinik genlerin çok fazla bir araya gelmesiyle ilgili olduğunu belirtiyor. Bu genetik eğilim, sadece kardiyovasküler hastalıklar için değil, ailesel Akdeniz ateşi ve Akdeniz anemisi gibi birçok genetik hastalığın da temelinde yatıyor.
Peki ya modern insanın sürekli bir hastalık kaygısıyla yaşamasını nasıl açıklamalıyız? Doç. Dr. Muhammed Keskin ve Özlem Gürses, toplumda artan "hastalık hastası olma" durumuna dikkat çekiyor. Keskin, senede 100-150 defa acile giden hastaların olduğunu ve bunun "boşa kürek çekmek" olduğunu belirtiyor. "Tansiyonun uzmanı kim? Kardiyoloji" diyerek aynı gün içinde birden fazla hastanenin aciline aynı şikayetle başvuran hastaların dramını anlatıyor. Bu durumun temelinde yatan en büyük sebeplerden biri ise stres. Özellikle geçim kaygısı ve yalnızlaşma, insanların sürekli kendilerini hasta hissetmesine neden oluyor. Keskin, 32 yaşında, kalbinde hiçbir sorun olmayan ancak ölüm korkusuyla kendisine gelen, daha önce defalarca kardiyolojiye gitmiş bir hastanın hikayesini paylaşıyor. Kliniğine gelen göğüs ağrısı olan hastaların %30'unu "aslında hasta değilsin" diyerek geri gönderdiğini vurguluyor. Hatta bir hastasının, doktora gide gele, her doktordan ilaç alarak ilaç etkileşimleri yüzünden tansiyonunun ve nabzının düşük seyrettiğini, yani hasta değilse bile kendini hasta edecek duruma geldiğini ifade ediyor. Daha da şaşırtıcı olanı ise, ailesinde kalp hastalığı olduğu için "merak eden" ve hiçbir şikayeti olmamasına rağmen anjiyo olan hastaların varlığı! Keskin, "İnsan kendini hasta edebilir mi? Yani beyin kendinin hasta olduğuna inandığında inanıyor" diyerek, kaygı ve stresin semptomları bile ortaya çıkarabildiğini ve kalp krizi kaygısının "birbirine aşılandığını" belirtiyor. Bu durumun ve çok daha fazlasının detaylarını öğrenmek için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Peki, bu kaygı ve stres sarmalından nasıl kurtulacağız? Uzmanlar, modern yaşamın getirdiği yalnızlaşma, mutsuzluk, sevgisizlik ve kendini gerçekleştiremeyen ortamlar gibi faktörlerin kronikleşen sağlık sorunlarının ardındaki gizli kahramanlar olduğunu belirtiyor. Ancak Doç. Dr. Muhammed Keskin, özellikle çağımızın en büyük sorunlarından birine parmak basıyor: Sosyal medya bağımlılığı ve dopamin çılgınlığı. Keskin, sosyal medya hesabını kapatan kişilerin mutluluk seviyesinin %30 arttığını vurguluyor. Özellikle Twitter gibi platformların insanı "inanılmaz bir şekilde depresyona, anksiyeteye doğru sürüklediğini" ifade ediyor, zira "iyi şeyler paylaşılmıyor, kötü şeyler daha hızlı paylaşılıyor". Ortalama bir insanın gün içinde 400 metreye yakın "scroll down" yaptığını belirten Keskin, bunun "Text Neck Sendromu" gibi fiziksel rahatsızlıklara ve sürekli dopamin ihtiyacına yol açtığını söylüyor. Telefon olmaması korkusu anlamına gelen Nomofobya'nın dahi panik ataklara yol açabildiğini dile getiriyor. Sürekli kötü haberlere maruz kalmak, sizi kıskandıran, yetersiz veya başarısız hissettiren görüntüler, "beyinde ciddi bir zihinsel yorgunluğa" neden oluyor ve panik atağı kesinlikle tetikliyor.
Bu sarmalın en önemli sonuçlarından biri de uykusuzluk. Özlem Gürses'in "Bir uyuyamıyor, ikincisi ise ölüyor uykusuzluktan" tespiti üzerine, Keskin, insanoğlunun sirkadyen ritimle uyuduğunu, ancak modern dünyadaki ışık maruziyetinin bu doğal dengeyi bozduğunu açıklıyor. Geceleri en ufak bir ışığa maruz kalmanın diyabet riskini %30'dan fazla artırdığını belirtiyor. Bunun nedeni, uyutan bir hormon olmasa da sirkadyen döngüyü düzenleyen "melatonin" hormonunun gece ışık maruziyetiyle düşmesi. Melatonin düşerse, kortizol azalmaz, açlık hormonu ghrelin yükselir, vücut dinlenmeye geçemez ve adeta "savaşa girer". Türk toplumunun "sıcakkanlı" olması ve geceyi "ödül" olarak atfetmesinin de uyku sorunlarını tetiklediğini söyleyen Keskin, "Uyku, beslenmeden önce gelir" diyerek metabolizma, bağışıklık ve genel sağlık için en az 7 saat uykunun kritik önemine vurgu yapıyor. 6 saatin altında uyuyan erkeklerde prostat kanseri riskinin %41 arttığı gibi şok edici bilgiler vererek, uykusuzlukla kanser ve obezite arasında "çok ciddi" bir ilişki olduğunu kanıtlıyor.
Ancak sorunlar sadece bunlarla sınırlı değil. Doç. Dr. Muhammed Keskin, şaşırtıcı bir bağlantıyı da ortaya koyuyor: enfektif endokardit gibi ölümcül kalp kapağı enfeksiyonlarının en sık sebebinin "kötü bir ağız hijyeni" olduğunu! Geceleri diş fırçalamadan yatmak kalp krizi riskini artırıyor, diş ipi kullanmak ise kalp krizi riskini %11, ritim bozukluğu riskini %13 azaltıyor. Beslenme ve egzersiz de Dr. Keskin'in temel odak noktalarından. Kendisi, hastalarına sporu adeta "reçete" ediyor ve kliniğinin yanında tamamen spor doktorları tarafından yönetilen bir spor merkezinin olduğunu belirtiyor. Kalp krizi geçirmiş her hastanın kardiyak rehabilitasyon yapmasını istiyor. Yüzmenin "mükemmel bir egzersiz" olduğunu ve nabzı artıran kardiyo tarzı egzersizlerin kalpte "yeni damar oluşumunu hızlandırdığını" açıklıyor. Direnç egzersizlerinin de kalp dostu olduğunu ekliyor. Su tüketimi konusunda da çarpıcı bilgiler veren Keskin, Türk toplumunun yeterince su içmediğini ve susama ihtiyacı olmasa bile su içmenin önemini vurguluyor. İdrar renginin (saman sarısı olması gerektiğini) su alımını gösteren önemli bir gösterge olduğunu belirtiyor. Gece su içmenin kalp krizi riskini azaltmadığını, zira kan yoğunluğunu belirleyenin su değil, sodyum, potasyum ve glikoz gibi maddeler olduğunu açıklayarak yaygın bir şehir efsanesini çürütüyor. Ayrıca sabah ağızdaki mikropların su içmekle mideye geçip kana karışacağı inanışının yanlış olduğunu, mide asidinin bağırsakları steril tuttuğunu da ekliyor. Takviye kullanımında da bilinçsizliğe dikkat çeken Keskin, yeşil çay ve siyah çayın aynı olduğunu, karaciğer iflasına neden olanın bilinçsiz yağ yakıcılar olduğunu vurguluyor. Çayın demlenme süresi için de kritik bir tavsiye veriyor: Demliğin 15 dakika sonra çıkarılması gerektiğini, çünkü faydalı bileşenlerin 15 dakikada suya geçtiğini ve sonrasında sadece kafein geçtiğini belirtiyor.
Dr. Keskin, modern insanın karşı karşıya olduğu dört temel tehdidi sıralıyor: Hareketsizlik, Hava kirliliği, Öfke/Toleranssızlık ve Dopamin bağımlılığı. Özellikle hareketsizliğin, depresyon ve uyku sorunlarına yol açtığını, annelerimizin %30'unun evden dışarı çıkmamasının büyük bir sorun olduğunu dile getiriyor. Hava kirliliğinin, tüm kalp krizlerinin %11'inin tek başına nedeni olduğunu ve İstanbul gibi şehirlerin havasının çok kirli olduğunu vurguluyor. Toplumda artan öfke ve hoşgörüsüzlüğün de ciddi bir sorun olduğunu belirten Keskin, "Biraz sükunete ihtiyacımız var" diyor. Son olarak, sürekli uyarıcı arayan "dopamin" bağımlılığının, canı sıkılmayı unutan bireyler yarattığını, oysa "en değerli fikirlerin canımız sıkıldığı zaman geldiğini" hatırlatıyor. Çocukların dahi beslenmelerinden ve teknolojiden ciddi şekilde etkilendiğini, dijital detoks yapıldığında çocukların kitap okumaya, soru çözmeye, kardeşleriyle anlaşmaya başladıklarını gözlemlediğini paylaşıyor. Tüm bu problemlerin ardında yatan asıl gerçeği ve çözümü merak ediyorsanız, haberimizin devamı https://www.avazturk.com adresinde. Doç. Dr. Muhammed Keskin'in tüm bu sorunlara karşı sunduğu devrim niteliğindeki çözüm ise şaşırtıcı derecede basit ve her birimizin kendi içinde barındırdığı bir güçte yatıyor: "Kalbiniz muazzam bir organdır, ona her şeyi öğretebilirsiniz ve kalp çok basittir." Yani asıl mesele, dışarıdan mucizevi bir tedavi beklemek değil, kendi bedenimizi ve zihnimizi anlamak, ona doğruyu öğretmek ve basit yaşam prensiplerine dönmek!