Köydeki Sırlı Olayın Ardındaki Dehşet Verici Gerçek Gün Yüzüne Çıkıyor!

Köydeki Sırlı Olayın Ardındaki Dehşet Verici Gerçek Gün Yüzüne Çıkıyor!

Ekonomiden siyasete, doğadan topluma yayılan bu 'yangınlar' serisi, uzman uyarılarından halkın feryadına dek uzanıyor. Acaba bu büyük ateş nasıl söndürülecek? Detaylar için okumaya devam edin!

Bugün, 10 Temmuz 2025'te, Türkiye'nin dört bir yanında adeta birbiri ardına patlak veren "yangınları" derinlemesine inceliyoruz. Bu yazı dizisiyle, ülkemizi kasıp kavuran bu derin meselelerin ardındaki şaşırtıcı bağlantıları ve nihai çözüm arayışlarını mercek altına alıyor, okuyucularımızı nefeslerini tutarak beklemeye davet ediyoruz. www.avazturk.com olarak, bu yangınların sadece birer olaydan ibaret olmadığını, çok daha köklü sorunların bir yansıması olduğunu gözler önüne seriyoruz ve hikaye devam edecek.

Yıllardır süregelen bir uyarı serisiyle başlayalım: Uzmanlar, Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğunu sürekli dile getiriyor, belirli bölgeleri işaret ederek bir an önce önlemler alınması gerektiğini vurguluyorlardı. Hatta 1999'daki Yalova depreminin acı dolu günlerinden örnekler vererek, bu acıları azaltmak ve deprem önlemlerini hızla hayata geçirmek amacıyla özel bir iletişim vergisi bile konulduğunu hatırlatıyorlardı. Peki, toplanan o devasa vergilerle beklenen önlemler gerçekten alındı mı? Görünüşe göre, uzmanlar yıllarca konuştukları ile kaldılar, ancak yine de ısrarla "önlemler bir an önce alınmalı" demeye devam ettiler. Bu ısrarlı çağrılar, ne yazık ki, o korkunç 6 Şubat depreminin yıkıcı felaketiyle bir bölgemizin tamamen yerle bir olmasıyla acı bir gerçeğe dönüştü.

Ancak "yangın" sadece fay hatlarında kalmadı; ulusumuzun mutfaklarına kadar yayıldı. Bir ekonomist, "Nas var Nas" diyerek, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir ekonomi yönetimiyle 85 milyon vatandaşın mutfaklarında adeta bir yangın başlattı. Bu yangın, tahmin edilemez bir hızla yayılarak halkın büyük bir kesimini yokluk ve yoksullukla yüz yüze bıraktı. "Nas" politikalarıyla ekonomi dibe vurunca, bir kurtuluş umuduyla Sayın Şimşek göreve getirildi. İki yıl geçmesine rağmen, ne yazık ki, mutfaklardaki bu "yangınlar" hala devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde bir dost meclisinde söylenen çarpıcı bir söz, durumu özetler nitelikteydi: "Dostlar, AKP gömlek değiştirdik dediğinde, alelacele yeni gömleği giyerken düğmeleri yanlış ilikledi. O nedenle iki yakamız bir araya gelmiyor". Bu durum, www.avazturk.com'un da yakından takip ettiği gibi, vatandaşın geçim sıkıntısının boyutlarını gözler önüne seriyor.

Mutfaklardaki bu "yangın" yetmezmiş gibi, her yıl bu aylarda olduğu gibi canım ormanlarımız günlerce cayır cayır yandı ve geleceğimizi kararttı. Medyada sürekli dile getirildi; yaz geliyor, havalar ısınıyor, orman yangınları için önlemler alınsın denildi. Ama sonuç değişmedi, "Yangın...". Tüm bunlar yetmezmiş gibi, terörsüz bir Türkiye'nin konuşulduğu günlerde, 12 vatan evladımızın şehit haberleri ocaklarımıza ateş düşürdü. Bu da yetmedi, "Yangın...".

Siyasetteki "yangınlar" aylardır başladı. Bu yangın siyasi olarak yargı kanalıyla ana muhalefet partisi CHP'yi sardı. Amaç apaçık ortadaydı: ana muhalefeti sindirmek, susturmak. Ancak bu baskılar ters tepti; on binler meydanları doldurarak bu yapılanlara karşı çıktı. Tarafsız araştırma şirketlerinin sonuçları, iktidarı giderek daha fazla telaşlandırıyor. Ancak iktidar partisinin farkında olmadığı bir şey var: Bu yapılan hukuksuzluklara karşı kendi partisi içinde bile küçük kıvılcımlar şeklinde bir "yangın" başladı. Sokaktaki AKP sempatizanları bile, "Bu yapılan haksızlıklarla kendi ayağımıza sıkıyoruz" diyerek endişelerini dile getiriyorlar. İşte bu da bir başka "yangın".

Tüm bu "yangınlar" silsilesi içinde, coğrafyamızda sıkça anlatılan dikkat çekici bir halk hikayesi var ki, bu durumun özünü en iyi şekilde açıklıyor: Bir köylünün samanlığında yangın çıkar. Köy halkı, alevler arasında samanlığın içinde bir adam olduğunu fark eder. Yangını el birliğiyle söndürdükten sonra, ağır yaralı adamı apar topar hastaneye götürürler. Hastanedeki doktor, adamı muayene ettikten sonra röntgen çekilmesini ister. Çekilen röntgeni incelediğinde ise şaşkınlıkla, adamın vücudunda yanıktan çok daha fazla kırık olduğunu görür. Doktor merakla adama sorar: "Siz hastanemize yanık tanısıyla gelmişsiniz ama vücudunuzda yanıktan çok kırık var. Bu nasıl oluyor?". Adamın cevabı ise çarpıcıdır: "Samanlık yanarken alevler bana da sıçradı. Köy ahalisi samanlığa girdiğinde kıyafetlerim yanmaya başlamıştı. Beni kürekle söndürdüler".

Bu hikayenin özü, içinde bulunduğumuz durumla birebir örtüşüyor: Uzun sayılacak günlerden beri mutfaklarda yangın var, geçim sıkıntısı var. Temmuz ayında çalışanlar ve emekliler için maaşlarına zam ayarlaması yapılacaktı. Güya yapıldı da... Bir umutla bekleyenler bilsinler ki, adı "zam" olan bu ayarlama sonrası, adaletsiz vergi ve cezalarla, aynen o hikayedeki gibi "küreklerle vura vura" yangını söndürmeye çalışacaklar. Dikkat ediniz, bir yerleriniz kırılmasın!

Peki, Türkiye'yi saran bu devasa yangınlar nasıl sönecek? Ekonomik krizden siyasi gerilimlere, doğal afetlerden toplumsal huzursuzluklara kadar yayılan bu geniş çaplı "yangınların" tek bir çözüm yolu var gibi görünüyor. www.avazturk.com'un edindiği bilgilere göre ve birçok uzmanın da altını çizdiği gibi, bu yangınlar ancak ve ancak PARLAMENTER DEMOKRASİYLE sönebilir. Unutulmamalıdır ki, Franz Kafka'nın da dediği gibi, bazı şeyler okunmak için değil, dokunmak için yazılır. Ve bu "yangınlar" hikayesi, tüm ulusu derinden etkileyen ve acil bir değişime işaret eden sarsıcı bir gerçeği gözler önüne seriyor.