Nemrud: Kral mı, Tanrı mı, Deli miydi?

Nemrud: Kral mı, Tanrı mı, Deli miydi?

Binlerce yıl öncesine uzanan, kendini tanrı ilan eden Nemrud'un akılalmaz zulmü, gizemli doğumu ve İbrahim Peygamber ile destansı mücadelesi şimdiye dek duymadığınız detaylarla gün yüzüne çıkıyor!

Değerli okuyucularımız, tarihin tozlu sayfalarından günümüze uzanan, ihtişamıyla, zalimliğiyle ve kendisini ilah ilan etmesiyle adından sıkça söz ettiren Nemrud'un akılalmaz hikayesini detaylı bir şekilde kaleme aldığımız bu benzersiz ve özgün haber makalesi, sıradan bir anlatımın çok ötesine geçerek sizi adeta zamanın içinde bir yolculuğa çıkaracak, Cengiz Küçükayvaz'ın Çağdaş Meddah üslubuyla aktarılan bu destansı çatışmanın tüm şaşırtıcı ayrıntılarıyla aydınlatıldığı bu haberin devamını mutlaka okumaya devam edin.

Çağdaş Meddah Cengiz Küçükayvaz'ın etkileyici anlatımıyla aktarıldığı üzere, tarihten tam 4.000 yıl önce Dicle ve Fırat nehirlerinin ortasında yükselen Mezopotamya uygarlığında, Asurlular, Akatlar, Sümerler ve Babil İmparatorluğu'nun içinde yer aldığı bu coğrafyada Babil İmparatorluğu'nu kurarak tam 400 yıl boyunca insanlara zulmeden Nemrud'un hikayesi, Hz. Nuh'un soyundan Ham'ın torunu ve Kush'un oğlu olarak bilinen Nemrud'un doğumuyla başlamakta olup, Kush'un gördüğü bir rüya üzerine yeni doğacak erkek çocukların kendi hükümdarlığını ortadan kaldıracağı kehanetiyle tüm erkek çocukların öldürülmesi emrini verdiği çarpıcı detaylarla karşımıza çıkmaktadır. Babasını bile öldürmekten çekinmeyen Nemrud'un tahta çıkışı bir muamma olsa da, belirli alimlerin rivayetlerine göre kendisine güvenen savaşçı kabileleri bir araya getirerek babası Kush'u öldürüp hükümdarlığa geçtiği belirtilmekte; Nemrud isminin ise onu büyüten vahşi bir kaplandan geldiği veya "isyan eden" anlamına gelen Nımrat ya da Naramsin kelimesinden türediği, günümüzde dahi "suratsız, meymenetsiz ve kötü insan" gibi negatif vasıfları nitelemek için kullanıldığı bu kadim figürün zalimliğinin derinliklerine inmek için okumaya devam edin.

Nemrud'un 400 yıl süren hükümdarlığı boyunca zirveye taşıdığı zulmün ve kendini Tanrı ilan etmesinin arkasında yatan güçler, Harut ve Marut'tan öğrendiği büyülerle insanları kontrol etme yeteneği, devasa bir aslanı kucağında bir kedi gibi taşıdığı tasvir edilen vahşi hayvanlara olan olağanüstü hakimiyeti ve özellikle de Hz. İdris Peygamber'in öğrencilerinden birinden edindiği yıldızlar ve gökyüzü hareketleri hakkındaki derin bilgisi gibi dikkat çekici vasıfları kapsamaktadır. Halkın yaşam tarzını yıldızlara ve gökyüzüne göre belirlediği bir dönemde bu bilgisini ilahi bir varlıkmış gibi kullanarak insanlara kolayca hükmeden Nemrud'un, başlangıçta daha mazbut bir hükümdar olmasına rağmen, zamanla edindiği güç, ihtişam, kibir ve hırsla nasıl bir zalime dönüştüğü, hatta Lokman Hekim'in ölümsüzlük iksirini dahi ele geçirmeye çalışırken Cebrail'in müdahalesiyle engellendiği, bu destansı figürün kibri ve zulmünün nasıl bir sonla karşılaşacağını öğrenmek için okumaya devam edin.

Nemrud'un bu akıl almaz zulmü ve kendisini ilahlaştırması karşısında Allahu Teala'nın Hz. İbrahim'i dünyaya göndermesiyle başlayan dönüm noktası, Nemrud'un gökyüzünde parlayan bir yıldızın ay ve güneşin parlaklığını bastırıp her yeri yerle bir etmesi rüyasıyla şekillenmiş olup, kahinlerin bu rüyayı yeni doğacak bir erkek çocuğunun onun hükümdarlığına son vererek yeni bir din müjdelemesi olarak yorumlamasıyla Nemrud'u dehşete düşürmüş ve ülkesindeki tüm hamile kadınların tespit edilerek doğacak her erkek çocuğunun katledilmesi emrini vermesine yol açmıştır. Ancak Nemrud'un veziri Azer'in oğlu olan Hz. İbrahim, annesinin onu gizlice bir mağaraya bırakması ve Allah'a emanet etmesiyle mucizevi bir şekilde hayatta kalmış, üç gün sonra annesi tarafından başparmağını emerek beslendiği ve her ayın bir yıla tekamül etmesiyle 15 yaşında bir delikanlı olarak mağaradan çıkarak gökyüzüne baktığında önce yıldızların, sonra ayın, ardından güneşin battığını görüp "batan şeyleri sevmediğini" ifade ederek ve "böylesine mükemmel bir şeyi yaratanın asıl Tanrı" olduğunu idrak ederek hakikate olan inancını pekiştirmiştir. Hz. İbrahim'in bu sarsılmaz inancıyla zulme meydan okuyuşunun ilk adımlarını görmek için okumaya devam edin.

Nemrud'un halkı putlara secde etmeye zorladığı bir dönemde, henüz gencecik bir çocuk olan Hz. İbrahim'in babası Azer'in yaptığı putları pazarda sürükleyerek satmaya çalışmasıyla başlayan ve halkın tepkisini çekerek babasının "seni taşlatırım" tehditlerine rağmen Hakk'ın yolunun bu boş şeylerden değil, tek büyük Yaratıcı'dan geçtiğini vurgulayarak insanları doğru yola sevk etmeye çabalaması, bu ibretlik haberin ilk çatışma noktalarından birini oluşturmuştur. Babil halkının bir bayram şenliği için dağa gitmesini fırsat bilen Hz. İbrahim'in, hastalığını bahane ederek kasabaya dönüp elindeki çekiçle tapınaktaki altın elbiseli büyük put hariç tüm putları paramparça etmesi ve çekici büyük putun üzerine asması, halkın geri döndüğünde ibadethanedeki bu yıkımı görüp İbrahim'e hesap sorduğunda ise "Büyük put kırmıştır, ona sorun, madem görmüyor, duymuyor, konuşmuyor, o boş şeylere neden inanırsınız?" diyerek putperestliğin anlamsızlığını yüzlerine vurmasıyla sonuçlanmıştır. Bu olay üzerine Nemrud'un huzuruna çıkarılan Hz. İbrahim'in, Nemrud'un "Senin tanrın kim ki benim karşıma gelip böyle sözler söylersin?" sorusuna "Benim Allah'ım yerleri, gökleri her şeyi yaratan ve hüküm verendir" cevabını vererek ilk büyük yüzleşmeyi başlatması, Nemrud'un "ölüyü diriltir, diriyi öldürür" ifadesine karşılık zindandan iki esir getirtip birini öldürüp diğerini bırakarak kendi gücünü göstermeye çalışması üzerine Hz. İbrahim'in onu "Madem tanrısın, güneşi batıdan doğurup doğudan batır!" diyerek sınaması, Nemrud'u büyük bir öfkeye boğmuş ve kendisinden daha güçlü bir varlıkla karşılaştığını idrak edememesinin verdiği hırsla İbrahim'i ateşe atmaya karar vermesine neden olmuştur; bu korkunç kararın destansı sonuçlarını öğrenmek için okumaya devam edin.

Nemrud'un emriyle bir ay boyunca toplanan odunlarla dağ kadar büyük, dumanı gökyüzünü kaplayan ve ısısından hiçbir canlının yaklaşamadığı devasa bir ateş yakılırken, tarihin ilk mancınıklarından birinin kullanılarak zincirlenmiş Hz. İbrahim'in bu ateşin içine atılmaya hazırlandığı bu dramatik anlarda, meleklerin Hz. İbrahim'i kurtarmak için Allah'a yalvarıp rüzgar, su ve toprakla ateşi söndürme tekliflerine karşın, Hz. İbrahim'in her seferinde "Hüküm Allah'tandır, istemem" diyerek gösterdiği sarsılmaz inanç ve teslimiyet, Allahu Teala'nın Cebrail'i görevlendirerek "İsteğini sor, ne istiyorsa kabul olacaktır" demesiyle doruk noktasına ulaşmış, ancak o an bile Hz. İbrahim aynı cevabı tekrarlamıştır: "Hüküm Allah'tandır, o ne derse o olur". İşte tam bu sarsılmaz kabulleniş anında, Hz. İbrahim ateşe yaklaşıp içine girdiği anda Allahu Teala'nın "Ey ateş, İbrahim'e serin ol, selamet ol!" emriyle ateş mucizevi bir şekilde yarılmış, toprak yumuşayarak göllere dönüşmüş (rivayete göre Balıklıgöl'ün oluşumu), ve Hz. İbrahim tek bir kılının dahi yanmadan yavaşça yürüyerek Nemrud'un karşısına çıkıp onun şatafatlı zulmünün karşısında Allah'ın mutlak gücünü ortaya koymuştur; bu mucizevi olayın Nemrud üzerindeki etkisini ve bu azametli hükümdarın sonunun nasıl geldiğini öğrenmek için okumaya devam edin.

Bu akıl almaz mucize karşısında Nemrud, tüm vahşiliğine ve azametine rağmen Hz. İbrahim'in tanrısını kabul etmek zorunda kalmış, boyun eğerek İbrahim'in ve inananların canını bağışlamış ve bir rivayete göre Hz. İbrahim Şam'a doğru yeni bir kavim oluşturmak üzere yola çıkmıştır. Ancak Nemrud için her şey bitmemiş, güç ve hırs hala damarlarında dolaşırken Allah'a karşı beslediği kin ve öfke ile Babilesi'nin en üst katından dört büyük kartalın taşıdığı bir sandığa binerek gökyüzüne yükselmiş, elindeki yayıyla gökyüzüne ok fırlatıp kanlı bir şekilde geri dönen oku kavmine göstererek "Allah'ı öldürdüm, sizin tek tanrınız benim!" diye böbürlenmiştir. Bu kibrin gözlerini kör ettiği Nemrud, Hz. İbrahim'e "Allah'ın askerlerini de al karşıma gel, kimin güçlü olduğunu görelim" diyerek büyük bir ordu toplamış olsa da, karşısına sadece o güzel yüzüyle Hz. İbrahim gelince alay etmiş, ancak Hz. İbrahim'in "Sabret, az kaldı" demesiyle Allah'ın imtihanı başlamış ve devasa bir sivrisinek ordusu Nemrud'un askerlerini tek tek telef edip yüzlerine, gözlerine girerek kemiklerini bırakmıştır. Paniğe kapılan Nemrud Babil Kulesi'ne kapanırken, o küçücük kapı aralığından içeri giren topal bir sivrisinek Nemrud'un burnundan beynine girerek dayanılmaz acılar vermeye başlamış, vızıltı ve ızdıraptan kurtulmak için başını defalarca vurmuş, hatta askerlerine çekişle vurdurmuş ve sonunda kafasına o kadar güçlü bir darbe almıştır ki, o azametli, hırs küpü, Allah'a şirk koşan Nemrud'un beyni parçalanarak telef olmuştur. Bu ibretlik hikaye, en güçlü ve kibirli hükümdarın bile Allah'ın en küçük askerlerinden biri olan bir sivrisinek tarafından nasıl mağlup edilebildiğini gösterirken, tarihin bu unutulmaz dersi ile ilgili daha fazla habere ulaşmak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz; zira bazen hiç ummadığınız bir yerde hissettiğiniz o küçücük ısırık, yüce Yaradan'ın kudretinin bir hatırlatıcısı olabilir.